İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

The Young Pope

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***

Gözde Ünver

Vatikan bizim Osmanlı saraylarından farksız. Akıl oyunları dönüyor.

Pius XIII’in öyküsünü anlatan mini diziyi 2 günde bitirdim. Gerçekten nefes kesiciydi. Nefes kesici olması sadece Jude Law sebebiyle değil elbette. Katkısı çok büyük o ayrı konu ☺

Papa tam bir stratejist. Sanki Vatikan’ı değil de çok uluslu bir şirketi yönetiyor gibi.

Önce kibirli ve şirret bir Papa gözlemliyoruz. Herkesi dinliyor ama hep dinlediğinin aksi yönünde hareket ediyor. İnançlı değil diye düşünüyoruz. 

Bunu senarist (Paolo Sorrentino) sıkça vurgulamış. Papa sürekli sorguluyor…

Fakat inançsız diyemeyiz. Sezon boyunca türlü kez içtenlikle dua ediyor, ibadet ediyor. Şifa dağıtıyor. Fakat sorgulamaktan asla vazgeçmiyor. Bu noktada hepimiz gibi gördüğü/yaşadığı adaletsizlikler onu sorgulatıyor doğal olarak.

Kibirli derken, bir yandan da enteresan bir konuşmasına şahit oluyoruz. Vatikan’ın PR işleri ile ilgilenen Sofia karakteri (Cecile De France) bir bölümde Papa’nın fotoğraf çekimini bir an önce yaptırmak konusunda ısrar ediyor ve üretilecek tanıtım materyallerinin Vatikan bütçesine olan katkısından söz ediyor. Papa bu istek karşısında ‘Ben kimim ki, benim fotoğraflarımı çinili tabaklara basıp satacaksınız’ diyor. Yani hiçlikten söz ediyor. ‘Ben bir hiçim!’ diyor.

Manevi anlamda hiçlik, Tanrı’nın yüceliği ve bilgeliği karşısında, O’na hayranlık ve saygı duyarak, kendi küçüklüğünün farkındalığını yaşama hali olarak açıklanıyor. Hiçlik, büyük bir bilgeliktir. Bir taraftan ruhani olarak, nesneye çok anlam yüklememek demek… 

Bunu söyleyen Papa, bir sonraki bölümde ustasına ayağını öptürüyor. Dikkatinizi çekerim. Elini, eteğini değil, ayağını öptürüyor! Hemen bir önceki cümlede bahsettiğim ‘hiçlik’ düşüncesi aklımdan ışık hızında siliniyor elbette. 

Vatikan bizim Osmanlı saraylarından farksız. Akıl oyunları dönüyor.

Kendisinden önceki Papa’lar türlü entrikalar ve çarpıcı vaaz’lar ile gündemde kalmaya çalışmış. Fakat bizim genç papamız, durumun çok net farkında. Farklı bir şey yapması gerekiyor.

O da biz reklamcıların sıkça yapmaya çalıştığı gibi, şapkayı tersten takarak; talep yaratmanın Kilise’ye ek bir katma değeri olacağını düşünüyor ve halka yüzünü göstermiyor. Tanıtım materyalleri ürettirmiyor. Vaazlarını sırtı halka dönük olarak veriyor. Yani ‘Gizemli, görünmez, ulaşılmaz’ bir Papa ile karşılaşıyoruz. 

Burada strateji kafamda oturuyor. John Hegarty ‘Zekayı sihre dönüştürmek’ kitabında Katolik Kilisesinin en iyi marka olduğunu iddia eder. Katolik Kilisesinin dünyanın en büyük logosuna sahip olduğunu düşünür, bu da haç işaretidir. lerin konumu ‘merkezi oluşu’, ihtişami, haftanın 7 günü açık olması ve Kilise hizmetlerini ‘evlilik, cenaze ve vaftiz’ törenlerini kapsayacak şekilde genişletmesi bunları pekiştirir ama bir nokta var ki tamamen diziyi izlerken hissettiğim şeyi özetler…

‘Reklamcılıkta aslında göremediğimiz şeyleri artık giderek daha çok satıyoruz’ Kilise de bunlardan bir tanesi. Ve bir Papa’nın yapabileceği en iyi stateji elbette görünmemek. Tam da görünmeyene hizmet eden bir markanın kalbindeyseniz.

http://www.medyafaresi.com/kose-yazisi/the-young-pope/923573

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın