İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bizans’tan Tanzimat’a İstanbul: Constantinople

Bizans’tan Tanzimat’a İstanbul: Constantinople

Skarlatos Byzantios’un üç ciltlik başyapıtı Constantinople İstos Yayınları tarafından yayımlandı. Kitabın çevirmeni Koç Üniversitesi Öğretim Görevlisi Haris Theodorelis Rigas ile konuştuk.

Orbay Soydan

DUVAR – 1851-1869 tarihleri arasında kaleme alınan, Bizans’tan Tanzimat’a kadar İstanbul’un siyasi ve sosyal tarihinin anlatıldığı Skarlatos Byzantios’un üç ciltlik başyapıtı Constantinople’un birinci cildi İngilizce çevirisiyle ilk kez okuyucusuyla geçtiğimiz günlerde buluştu. Eser Klasik Dönem eserleri, Bizans, Batı Avrupa ve Osmanlı kaynaklarından alıntılayarak edebiyat, mimari, epigrafi, şehir planlaması, demografi, etnografya, sanat ve folklor gibi geniş bir yelpazede İstanbul’un hikâyesini anlatıyor. Kitabın çevirisini yapan Koç Üniversitesi Öğretim Görevlisi Haris Theodorelis-Rigas ile kitabın İstanbul hakkında hangi sorulara, nasıl cevaplar aradığı üzerine söyleştik.

Rigas, kitapla ilgili “Skarlatos Byzantios projesi 4-5 sene öncesi ortaya çıkan bir fikir. Yeniköy Rum Cemaati ve Londra’daki John Fafalios Vakfı’nın desteğiyle bu büyük projeyi gerçekleştirmeye başladık. Kitap ilk kez 1851’de Atina’da basılmış ve bugüne kadar ne İngilizce ne de Fransızca herhangi bir çevirisi yapılmamıştı. Düşüncemiz bu değerli eseri tekrardan İstanbul meraklılarına kazandırmaktı. Bu noktada İngilizce çevirisi ilk adım, sonra Türkçe çevirisi de çıkacak” dedi.

‘SKARLATOS BYZANTİOS İSMİ BİR LAKAP’

Öncelikle Skarlatos Byzantios’tan bahseder misiniz? Kitabın yazarı hakkında neden çok fazla bilgi yok?

Aslında Skarlatos Byzantios’un eserinden öğrendiğimiz bazı detaylar var; Yazar, Yassi, Romanya doğumlu ama asıl İstanbul’da büyüme bir Rum. Söz konusu eseri Atina’da devlet memurluğu yaptığı bir dönemde kaleme almış. Bu nedenle Skarlatos Byzantios ismi bir lakap. Skarlatos adı Yunanca Karolos (Charles) adının Romence versiyonundan geliyor. Skarlatos ve babasının asıl soy isimleri ise Moraitis. Bu da demek köken olarak Mora’dan İstanbul’a gelip yerleştiklerini gösteriyor. 7. Yüzyılda İstanbul’a gelen aile çok etkili bir Fenerli Rum aile olan Kalimahislerin hizmetine girmiş. Öte yandan yazarın ailesinden birkaç tane Moldova ve Eflak voyvodu da çıkmış. O yüzden kendisi Romanya’da doğmasına rağmen asıl İstanbullu olduğunu kabul ediyor. Zaten ilk kitabın ilk paragrafında da “İstanbulluyum” diyor. Skarlatos, İstanbul’a gelince burada çok iyi bir eğitim almış. Çağdaş ve antik Yunancanın dışında Latince öğrenmiş, ayrıca Fransızcası, İngilizcesi, Almancası ve Osmanlıcası var. Tüm bu dilleri kitabı hazırlarken kullanıyor. Zaten bu dilleri bildiğinden dolayı inanılmaz bir kaynak havuzuna ulaşabiliyor.

MİTOLOJİK DÖNEMDEN TANZİMAT’A İSTANBUL…

Bu kitabı önemli ve eşsiz kılan nedir?

Öncelikle şunu vurgulamalıyım; İstanbul hakkında Skarlatos Byzantios’un Constantinople’u kadar kapsamlı bir eser hala yok. Skarlatos mitolojik dönemden Bizans’a, Bizans’tan Tanzimat’a kadar İstanbul’a dair ne kadar bilgi varsa sistematik bir şekilde bir araya getirmiş ve bu açıdan eşsiz ve başarılı bir eser ortaya koymuş.

Bu konuda şöyle bir örnek verebilirim; biliyorsunuz İstanbul’da bir sürü ayazma var. Hatta bu ayazmaların bazıları camilerin altından çıkıyor. Bizans “kutsal su” lokasyonları olarak bu mekânları tutmuştu. Müslümanlarda aynı yerlerin kutsal olduğunu kabul edip saygı göstermeye devam ediyorlar. Skarlatos bize bu ayazma noktalarının çoğunun sadece Bizans’ta değil Pagan döneminde de kutsal sayıldığını, Su Perilerinin tapındığı lokasyonlar olarak görüldüğünü gösteriyor. Düşünün bin senelik değil 2 bin 500 senelik bir devamlılıktan söz ediyoruz. Skarlatos eserinde bunun gibi devamlılıkları özellikle vurguluyor.

Kitap İstanbul hakkında hangi sorunlara, nasıl örnekler sunuyor?

Skarlatos, Antik Bizans ve Osmanlı tarihini anlatırken bize şunu gösteriyor; bu şehrin tarihinde her zaman büyük tartışmalar, politik, entelektüel, dini çakışmalar vardır. Dolayısıyla bugünkü tartışmalarda kesinlikle bir devamlılık hikâyesidir. Ama Skarlatos gibi progresif yazarların eserlerini okurken yanlış bir şekilde her şey çok harikaymış gibi bir nostalji kuruluyor. Oysa bu tür yazarlardan bugüne dair gerçekten verimli dersler çıkarabiliriz.

Benim için en önemli ders; İstanbul’un kültür tarihinin her döneminin değerli olduğudur. Antik dönem olsun, Bizans dönemi olsun, Pagan dönemi olsun ya da Osmanlı olsun hepsi bu şehri özel kılan ve bugünü özelleştiren dönemler. Hatta Skarlatos kitabının başında İstanbul’u bitmeyen bir karnavala benzetiyor. “İstanbul sokağına çıkınca kostümler, insan manzaraları, konuşulan diller, mimari stiller o kadar karmakarışık ki ancak bir karnavala benzetebilirim” diyor. Bende Beyoğlu’na çıktığımda bugün öyle hissediyorum; sanki bir karnavalın içerisindeyim. Bu beni ne rahatsız ediyor ne de nostalji yapıyorum. Aklımdan sadece Skarlatos’un devamlılık üzerine düşünceleri geçiyor.

‘MİLLİ TARİH’ YAZARLARI KOPUŞLARI VURGULUYOR’

Türk ve Yunan tarihçileri Skarlatos’a nasıl bakıyor?

Her şeyden önce hem Türkiye ve Yunanistan’da hem de başka balkan ülkelerinde tarih yazılırken ne yazık ki kopuşlar vurgulanmak isteniyor. Bu da Osmanlı’nın çöküşünden sonra milliyetçiliğin yükselmesiyle oluşmuş bir şey. “Milli tarih” yazarları kesinlikle bunu vurgulamayı seviyorlar. Ama Skarlatos hiç öyle değil. İstanbul’dan sonra Yunanistan’a gidip devlet memurluğu yapmasına rağmen devamlılık vurgusu yapıyor. Bunu özellikle Bizans’tan Osmanlı’ya geçişi anlatırken vurgulamak istiyor.

Dediğim gibi; 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın başını düşündüğünüzde devamlılık tezi “milli tarih” yazarlarının pek hoşuna gitmiyordu. Hatta bazı önemli Yunan entelektüelleri Skarlatos’u romantik bir Türk dostu ya da bilinci, metodolojisi olmayan bir şarlatan olarak görüyorlardı. Dolayısıyla Skarlatos uzun bir dönem bir kenara atıldı. Ama son yirmi senedir özellikle Yunanistan’da daha akademik bir bakışla tekrardan değerlendirilmeye başlandı.

‘Türk dostu’ demişken dönemin Osmanlı Büyükelçisi Halil Bey’in Skarlatos ile ilgili padişaha yazdığı bir mektuptan bahsediliyor. Halil Bey’in mektubunun nasıl bir etkisi olmuştu?

Bahsetmeden önce çok değerli arkadaşım Melike Sümertaş’a buradan bir kez daha teşekkür ederim. Çünkü bu değerli bilgiyi onun yardımıyla bulduk. Halil Bey o zamanlar Atina’da Osmanlı Büyükelçisiydi. Ve Sultan Abdülmecit’e bizim kitabımızla ilgili bir referans mektubu gönderiyor. Kabaca, “şöyle bir yazar var, şöyle bir kitabı var. Bu kitap gerçekten değerli ve diğer Yunani tarihçiler gibi değil. Bu adam “İslami ummayı överek İstanbul’un Bizans tarihini anlatıyor” diyor. Bu gerçekten çok enteresan ve değerli bir mektup. Mektuptan sonra Osmanlı arşivlerinde görüyoruz; Sultan’ın kendisi Skarlatos’a bir mecidiye vermiş ve tekrar aynı şekilde yazar olarak övülmüş.

Peki, kitap bu zamana kadar neden Türkçeye çevrilmemiş?

Gerçekten inanılmaz zor bir işten bahsettiğimizden dolayı. Şöyle açıklayayım; çevirdiğim birinci cilt 800 sayfa ve bunun gibi toplam 3 cilt var. Öte yandan Skarlatos’un hem konusu hem de dili çok zor ve karışık. O dönem balkan entelektüellerinin lingua fraca’si olarak kullandıkları Katharevusa Yunancası kullanıyor. Katharevusa Yunancası bizim Öz Türkçe gibi bir şey ama daha zor bir dil. Dili Antik Yunancaya daha yakın hale getirmek için Arnavutçadan, Slav dillerinden, İtalyancadan, Türkçeden ve Fransızcadan gelen kelimelerden temizlemişler. Tabi saçma sapan, yapay bir dil ortaya çıkmış. Anlayacağınız bugün konuştuğumuz Yunancayla pek ilgisi olmayan bir dil. Başka deyişle üniversite mezunu bir Yunan bu kitabın orijinalini alıp okumaya kalkarsa çok zorlanacaktır.

Bu zorluğun üstüne bir de Skarlatos’un kendine göre özelleştirdiği Katharevusa kelimeler var; bu kelimeler Katharevusanın mantığının aksine Osmanlıcadan, Farsçadan, İtalyancadan üreme birçok yeni kelime içeriyor. Yazar bu kelimeleri ilk kez kitabında kullanıyor. Hatta o dönemin İstanbul Rumcasından da bazı kelimeler kullanıyor. Çünkü boğazdaki Rum balıkçılardan bahsederken onların kullandığı argo kelimeleri kullanması gerek. Başka türlü onların örf ve adetlerini aktaramazdı. Dolayısıyla Katharevusa bilen herhangi bir akademisyenin de bu kitabı çevirmesi çok zor. Bu kitabı çevirmek için ne lazım? Çok sağlam bir Antik Yunanca, Katharevusa Yunancası, az Osmanlıca, Türkçe ve mutlaka İstanbul’u bilmek lazım. İstanbul’u bilmekle de sadece tomografiden, mahalle isimlerinden bahsetmiyorum; İstanbulluların örf ve adetlerinden bahsediyorum, sosyal yaşamından bahsediyorum. Yoksa kitap anlaşılmaz bir hale geliyor. Bu nedenle çevirisiyle beraber kitaba uzun ve detaylı bir yorum kısmı ekledim. Her geçen isim, tarihi yer, siyasal bir hareket olsun hepsini açıklamaya çalıştım.

Kitapla ilgili beklentileriniz neler?

Şu an kitabın ikinci cildi üzerinde çalışıyorum; hedefim ikinci ve üçüncü cildi de tamamlamak. Kısaca ikinci ve üçüncü cildinden bahsetmek istiyorum; gelecek olan kitapların konuları daha enteresan. İlk cildin konusu Suriçi Bölgesiydi. Skarlatos, Suriçini diyakronik bir şekilde anlatıyor, kronolojik gitmiyor. Tomografisine göre anlattığından Suriçi bölgeyi gezerken kitabı alıp hem Bizans hem Osmanlı tarihini görebiliyorsunuz. İkinci cildinde ise Skarlatos Sur dışı bölgeyi anlatıyor; yani o zamanki Pera, boğaz, adalar ve karşı taraf. Üçüncü cilt aralarında bence en enteresan olanı; Bizans’ta ve Osmanlı’da örf ve adetler, kurumlar, alışkanlıklar, sosyal tarih anlatılıyor. Umuyorum 5 yıl içinde her üç ciltte elimizde olacak. Elimizde olması için elimden geleni yapıyorum. Okuyucu Skarlatos’u daha rahat okuyabilsin bu zenginliğe ulaşabilsin istiyorum.


Gazete Duvar

Yorumlar kapatıldı.