İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Medyada üretilen nefret söylemi: İlk hedef Yahudiler, ikinci hedef Ermeniler

Hrant Dink Vakfı’nın Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Söylem 2018 raporu yayınlandı. Rapora göre 2018’de Türkiye’de yazılı basında, ortalama olarak, günde 18’den fazla yazıda nefret söylemi üretildiği, toplamda 98 farklı grubun nefret söyleminin hedefi olduğu görülüyor. Medyada nefret söyleminin hedefinde Yahudiler, Ermeniler, Suriyeliler ve Yunanlar ilk sırayı alırken; hedef gösteren yayın organları arasında ilk sırayı Yeni Akit aldı. Bu yayın organını Milli Gazete, Yeni Çağ, Diriliş Postası gibi gazeteler izledi.

Hedef alınan grupların sayısı ve üretiminin sıklığı, bu söylemin gündelik hayatın ne kadar içinde olduğuna işaret ediyor. Raporda elde edilen veriler, belirli grupların yoğun bir biçimde nefret diline ve ayrımcı söyleme maruz kaldığına işaret ediyor. Aynı zamanda, yılın belirli zamanları ve kamuoyunun gündemi, hedef grup dağılımını da büyük ölçüde etkiliyor.

‘Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi’ araştırması kapsamında, 2018 yılında ulusal, etnik ve dinî grupları hedef alan 4839 köşe yazısı ve haber metni tespit edildi. 205 metinde, birden fazla gruba yönelik farklı kategorilerde nefret söylemi üretildiği için, bu yazılar ele aldıkları grup/kategori sayısı kadar (birden fazla kez) incelenmiş oldu ve 5 bin 44 yazı saptandı. İncelenen tüm yazılarda 98 farklı grup hakkında 6 bin 517 adet nefret söylemi içeriği tespit edildi.

Ocak-

Nisan 2018 döneminde, ‘Zeytin Dalı Harekâtı’ (20 Ocak 2018 – 24 Mart 2018), Hollanda Parlamentosu’nda Ermeni Soykırımı’nı tanımaya yönelik yapılan oylama (22 Şubat), Hocalı Katliamı yıldönümü (26 Şubat), Türkiye ile Yunanistan arasında Kardak gerilimi (13 Şubat), Ermeni Soykırımı Anma Günü (24 Nisan), İsrail-Filistin çatışmaları, 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri gibi gündem maddeleri, nefret söyleminin üretilmesinde etkili oldu.

Mayıs-Ağustos 2018 döneminde, Fransa’da Kur’an’dan bazı ayetlerin çıkarılmasını talep eden bir bildirinin yayımlanması (6 Mayıs), ABD’nin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınan İsrail Büyükelçiliği’nin açılışı (14 Mayıs), 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri, Yunanistan’da yargılanan darbe girişimi şüphelilerinin tahliyesinin ardından Türkiye ile Yunanistan arasında başlayan gerginlik, Srebrenitsa Katliamı’nın yıldönümü (11 Temmuz), 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümü, İsrail Parlamentosu’nda Yahudi Ulus Devlet Yasası’nın kabul edilmesi (19 Temmuz), 30 Ağustos Zafer Bayramı ve ABD ile Türkiye arasında, Rahip Brunson’ın yargılanması nedeniyle yaşanan diplomatik kriz gibi gündem maddeleri nefret söyleminin üretilmesinde etkili oldu.

Eylül-Aralık 2018 döneminde, İsrail-Filistin çatışmaları, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın Akdeniz’de yaptığı doğalgaz ve petrol arama çalışmaları, gazeteci Cemal Kaşıkcı’nın öldürülmesi, Yunanistan’da mültecilere yönelik insan hakları ihlalleri, 31 Mart 2019’da yapılacak olan yerel seçimler ve yılbaşı ve Noel kutlamaları gibi gündem maddeleri nefret söyleminin üretilmesinde etkili oldu.

Raporda 2018 yılında hangi grup ve toplulukların, hangi vesilelerle nefret söyleminin hedefi olduğu da belirlendi.

Yahudiler

. İsrail-Filistin çatışmalarını ve Mescid-i Aksa’da yaşanan gerginlikleri konu alan haberlerde bir toplum olarak şiddetle özdeşleştirildi ve düşmanlaştırıldı.

. 15 Mayıs Nakba (Felaket) gününde Filistinlilerin düzenlediği anma törenine ve 16 Mayıs’ta ABD Kudüs Büyükelçiliği’nin açılışını protesto etmek için düzenlenen gösterilere yapılan müdahalelerle ilgili haberlerde, bütün bir toplum olarak şiddetle ilişkilendirildi,

. 19 Temmuz’da İsrail Parlamentosu’nda Yahudi Ulus Devlet Yasası’nın kabul edilmesinin ardından hedef gösterildi.

. ‘İsrail devleti’, ‘İsrail’ veya ‘İsrail Savunma Kuvvetleri’ gibi, kişi/kurumları ifade eden tanımlamalar yerine, Yahudi kimliğinin genelleme yapılarak kullanılmasıyla hedef gösterildi.

Ermeniler

. Hocalı Katliamı’nı ve 24 Nisan Ermeni Soykırımı’nı Anma Günü’nü konu alan metinlerde şiddet ve katliamla ilişkilendirilerek düşmanlaştırıldı.

. PKK ve ASALA ile beraber anılarak terörle özdeşleştirildi.

. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki ihtilafa dair haber ve yorumlarda hedef gösterildi.

. ‘Millî Mücadele’ anlatılarında bir toplum olarak şiddetle ilişkilendirildi, ‘düşman’ grupların ve bireylerin arkasındaki güç olarak yaftalandı.

Suriyeli mülteciler

. Sistematik olarak cinayet, hırsızlık, taciz gibi adli olaylarla anıldı ve böylece potansiyel suçlu olarak kodlandı.

. Güvenlik sorunları ve ‘terör’le özdeşleştirildi.

. ‘Zeytin Dalı Harekâtı’na ilişkin haber ve köşe yazılarında Türkiye’deki varlıklarından dolayı hedef gösterildi.

. Olumsuz ekonomik gidişatın ve işsizliğin sorumlusu olarak gösterildi.

. Türkiye’nin demografik yapısına yönelik bir tehdit, genel bir rahatsızlık ve gerginlik kaynağı olarak yaftalandı.

Yunanlar

. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Yunanistan’a giden askerlerin yargılanmasıyla ilgili tartışmalarla ilişkili olarak hedef gösterildi.

. Kardak kayalıklarında yaşanan gerginlikler nedeniyle ‘Türkiye’ye yönelik bir tehdit’ olarak gösterildi.

. Geçmişte yaşanan olaylara gönderme yapılarak düşmanlaştırıldı.

. Kıbrıs’la ilgili haber ve köşe yazılarında, Rumlarla beraber, Kıbrıslı Türkler için bir tehdit kaynağı olarak gösterildi.

. Yunanistan’da yaşanan mültecilere yönelik insan hakları ihlallerinden toplum olarak sorumlu tutuldu.

. Akdeniz’de yapılan doğalgaz ve petrol arama çalışmaları nedeniyle düşmanlaştırıldı.

Rumlar

. Akdeniz’de yapılan doğalgaz ve petrol arama nedeniyle düşmanlaştırıldı.

. Kıbrıs’ta, geçmişte yaşanan çatışmalara referansla şiddet ve katliamla ilişkilendirildi.

Hristiyanlar

. Türkiye ile arasında diplomatik krizler çıkan ABD, Avrupa devletleri ve Avrupa Birliği, Hıristiyan kimliğiyle tanımlanarak tehdit unsuru olarak işaretlendi.

. Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak sunuldu.

. Mayıs ayında, ABD’nin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınan büyükelçiliğinin açılışıyla ilgili haber ve köşe yazılarında hedef gösterildi.

. ABD ile Türkiye arasında, Rahip Brunson’ın yargılanması nedeniyle yaşanan diplomatik krizle bağlantılı olarak düşmanlaştırıldı.

. Yılbaşı ve Noel kutlamaları gerekçesiyle hedef gösterildi;

Gayrimüslimler

. Türkiye’de Müslüman olmayan kimlikler için bir nefret ve aşağılama ifadesi olarak kullanılan ‘gâvur’ ifadesinin kullanımıyla düşmanlaştırıldı.

. AB, Avrupa devletleri ve ABD, siyasi gelişmelerle ilişkili olarak, ‘gâvur’ nitelemesiyle anıldı.

İngilizler

. Birinci Dünya Savaşı ve ‘Millî mücadele’ anlatılarında bir toplum olarak şiddetle ilişkilendirildi.

. Üretilen ‘komplo teorileri’nde etkin bir güç olarak sunuldu, ‘Müslüman kimliği’ne karşı bir düşman olarak nitelendirildi.

Batılılar

. Türkiye’nin Avrupa Birliği, Avrupa devletleri ve ABD ile yaşadığı diplomatik sorunların tüm Batı toplumlarına mal edilmesiyle hedef gösterildi.

. Bir toplum olarak ‘ahlaksız’, ‘sapkın’ ve ‘yozlaşmış’ olarak yaftalandı.

. Müslümanlara yönelik bir tehdit olarak konumlandırıldı.

Fransızlar

. Fransa’da, Kur’an’dan bazı ayetlerin çıkarılmasını talep eden bir bildirinin yayımlanmasının ardından toplum olarak Müslümanlara yönelik bir tehdit olarak konumlandırıldı.

. Birinci Dünya Savaşı ve ‘Millî Mücadele’ anlatılarında bir toplum olarak şiddet ve katliamla ilişkilendirildi.

Raporda nefret söyleminin son birkaç yılda, yalnızca ulusal ve yerel aktörlerin değil, uluslararası yapıların, kuruluşların ve Facebook, Twitter gibi büyük sosyal medya mecralarının gündemine girdiği de hatırlatılarak; Avrupa Komisyonu, 2016 yılında Facebook, Microsoft, Twitter ve YouTube şirketleriyle, nefret söyleminin tespit edilmesini kolaylaştırmaya yönelik bir protokol imzaladığına dikkat çekildi. Bu şirketlerin yönettiği mecraların sağladığı erişim kolaylığı ve anonimlik gibi etkenlerin, nefret söylemini yazılı basında görüldüğünden başka formlara ve boyutlara taşıdığı vurgulanan raporda şu ifadeler yer aldı:

“Öte yandan, bu platformların ve yöneticilerinin kısa vadede soruna yönelik etkili bir mücadele stratejisi geliştirmeleri pek mümkün görünmüyor. Facebook’un kurucusu ve üst yöneticisi Mark Zuckerberg, şirketin kullanıcılara ait kişisel verileri sızdırdığı yönündeki iddialarla ilgili olarak ABD Senatosu’nda ifade verirken, senatör Ben Sasse’nin “Nefret söylemini nasıl tanımlıyorsunuz?” sorusunu, konunun muğlaklığına ve nefret söyleminin tespit edilmesinin zor olduğuna dikkat çekerek yanıtladı. Bu yanıt, nefret söylemine ve taşıdığı etki gücüne dair tartışmaların kamusallaşmasının önemini bir kez daha ortaya koyuyor.”

Hrant Dink Vakfı’nın raporunda ‘Türkiye’de Yazılı Basında Çocukların Temsili’ ve “Türkiye Ulusal Basınında Cumartesi İnsanları/Anneleri” bölümü de ayrı iki rapor olarak yer alıyor.

Hrant Dink Vakfı’nın raporuna buradan ulaşabilirsiniz


Ahval News

Yorumlar kapatıldı.