İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

MAHŞERİN YEDİ KİLİSESİ’NİN DÖRDÜNCÜSÜ THYATEIRA

Cüneyt Sadıç

Aziz Yuhanna’nın yedi mektubundan üçüncüsünü alan cemaat olan Bergama’yı, geçtiğimiz haftalarda detaylıca anlatmıştım. 
Sıra geldi dördüncüsü olan Thyateira, yani Akhisar’a… 1930’larda bizim ailenin Makedonya’dan Türkiye’ye göçtüğünde yerleştikleri yeni yurtları olması nedeniyle Akhisar’ın benim için ayrı bir anlam ve önemi var. 
Tüm yaz tatillerimde sokaklarını arşınlardım bu ufak ama önemli kentin… Rahmetli dedem Sabri Efendi, hiç sıkılmadan sokak sokak gezdirip, hikayeler anlatırdı, gözlerimi kocaman açarak 
dinlediğim…
O günlerden aklımda kalanlar, zaman içinde benim üzerine eklediklerim ve 
arşivimdeki notlar bir araya gelince, güzel bir Akhisar yazı dizisi çıkIverdi kendiğinden…
İlk hafta mahşerin dördüncü kilisesi olarak İncil’deki Thyateira’yı anlatacağız. Sonrasındaysa hep içinden geçtiğiniz, köftesine bayıldığınız, zeytinini ya da yağını sofranızdan eksik etmediğiniz, futboldaki başarısını alkışladığınız, bildiğiniz ama esasında hiç tanımadığınız, bakmayı bilen gözlere hazineler sunan bu küçük ama güzel şehri keşfe devam edeceğiz hep beraber.
Adı nereden gelir?
6’ıncı yüzyılın ilk yarısında Jüstinyen zamanında yaşamış dilbilimci Stephanus Byzantinus, ‘Thygater’ kelimesinin ‘kız çocuk’ anlamına geldiğini, Helenistik dönemde Lysimachos ile savaşırken, bir kızı olduğu haberini alan Seleukos I. Nicator tarafından şehre ‘Thyateira’ adının verildiğini söyler. 
Bazı dilbilimciler ise isimdeki ‘teira’ kısmının Lydia dilinde ‘kale’ ya da ‘kasaba’ anlamına geldiğini ifade eder. 
Ama dünya çapında bu kadar bilinir olmasının en önemli nedeni, mahşerin yedi cemaatine yazılan yedi mektuptan birinin, hem de en uzununun bu şehre yazılmış olmasıdır.

MAHŞERİN YEDİ KİLİSESİ’NİN DÖRDÜNCÜSÜ THYATEIRA

Thyateira’a Mektup…
Tyatira’daki topluluğun meleğine yaz. Gözleri alev alev yanan ateşe ve ayakları parlak tunca benzeyen Tanrı’nın Oğlu şöyle diyor: “Senin yaptıklarını, sevgini ve imanını, hizmetini ve sabrını biliyorum. Son yaptıklarının, ilk yaptıklarını aştığını biliyorum. 
Ne var ki, sana karşı bir sitemim var: Kendini peygamber diye tanıtan İzebel adlı kadını hoşgörüyle karşılıyorsun. Bu kadın, öğretisiyle kullarımı saptırıp, cinsel ahlaksızlıkta bulunmaya ve putlara sunulan kurbanların etini yemeye yöneltiyor. 
Tövbe etmesi için ona bir süre tanıdım, ama ahlaksızlığından tövbe etmek istemiyor. 
Bak, onu sıkıntı dolu bir yatağa atacağım; onunla zina edenleri de, onun yaptığı işlerden tövbe etmezlerse, büyük sıkıntıların içine atacağım. Onun çocuklarını vebayla öldüreceğim. O zaman bütün topluluklar, gönülleri ve yürekleri denetleyenin ben olduğumu bilecekler. Her birinize yaptıklarınızın karşılığını ben vereceğim.
Ama size, yani Tiyatira’da bulunan diğerlerine, bu öğretiyi benimsememiş ve Şeytan’ın sözde derin sırlarını öğrenmemiş olanların hepsine şunu söylüyorum: ben gelinceye dek sizde olana sımsıkı sarılın. Üzerinize bundan başka bir yük koymuyorum. 
Ben Babamdan nasıl yetki aldımsa, galip gelene, yaptığım işleri sonuna dek sürdürene ulusların üzerinde yetki vereceğim.
Onları demir çomakla güdecek, çömlek kaplar gibi kırıp parçalayacaktır. Galip gelene sabah yıldızını da vereceğim. Kulağı olan, Ruh’un topluluklara ne dediğini işitsin.”

İki kadının hikayesi
İncil’de iki yerde Thyateira adı geçer ve iki Thyateira’lı kadın Lidya ve İzebel’den bahsedilir. Elçilerin İşleri bölümünde, Aziz Paulus’un Makedonya Filibi’de tanıştığı Thyateira’lı, mor kumaş ticaretiyle uğraşan, zeki, çalışkan ve dürüst tüccar Lidya adında, imanlı ve misafirperver bir kadından söz edilir. Aziz Paulus tarafından ailesiyle vaftiz edilen Azize Lidya, Avrupa’da Hıristiyanlığa geçtiği bilinen ilk kişidir.
Diğer Thyateira’lı kadın ise İzebel’dir. Kendini peygamber ilan ettiği ve halkı fuhuşa teşvik ettiği, tanrılara adanan hayvanların etlerini yemeğe yönelttiği anlatılmaktadır İncil’de… Ama Ahab’ın karısı İzebel gibi Thyateira’lı İzebel’in de iftiraya kurban gitmiş olması mümkün müdür diye düşünmeden de edemiyor insan…
Başpiskoposluk
Erken Hristiyanlık döneminden beri önemli bir merkez olan yerleşimde, 1922’ye kadar bir de psikoposluk bulunmaktaydı. Kurtuluş Savaşı sonrası İngiltere’ye taşınan piskoposluk, bugün Thyateira ve Büyük Britanya Yunan Ortodoks Başpiskoposluğu adıyla faaliyelerini Londra’da sürdürüyor. Thyateira Başpiskoposu ise, 12 Haziran’da seçilen Nikitas Lioulias.

Bir sonraki yazıda Akhisar’da nereleri gezelim, nerde kalalım, ne yiyelim, ne alalım sorularının cevapları sizleri bekliyor.

http://www.milliyet.com.tr/cadde/cuneyt-sadic/mahserin-yedi-kilisesinin-dorduncusu-thyateira-6022676

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın