İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hoşgörü fermanları (2)

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

Yavuz Bahadıroğlu

Sultan Abdülaziz’den ilgili makama: “Rüsumat Emini Efendi hazretleri! Sana gönderilen nizamnamede her ne kadar Latin rahiplerinin gümrük vergisinden muafiyetleri yazılı ise de, ülkemizde ve Osmanlı tabiiyyetinde olup yabancı ülkelerde yaşayan bütün rahipler de aynı haklara sahiptir” mealinde ferman yazıp Hıristiyan ruhanileri de gümrük vergisinden muaf tutuyor…

Aynı hükümdar, Yenipazar’ın (Bosna) Taşlıca kazasına bağlı Princan mevkiinde Hıristiyan ahali tarafından inşa olunan kilisenin noksanlarının tamamlanması için emir veriyor. Bu yardımdan dolayı halk Sultan Abdülaziz Han’a teşekkürlerini bildiriyor…

Sultan V. Mehmed Reşat, Süveyde’de masrafları hazineden karşılanmak üzere Dürziler için bir mâbed inşa edilmesini emrediyor: 

“Süveyde’de Dürziler için yapılacak mâbedin arsa ve inşaat giderleri Devlet Hazinesi’nden karşılansın.”

Aynı Padişah, Beykoz’a bağlı Polonezköyü’nde, okul, kilise ve kilisenin üzerine bir çan kulesi yapılmasına izin veriyor.

Bütün bunların ışığında düşünmek lâzım: Türkler Ermenileri katletselerdi, Ermeniler bugünlere gelebilir miydi? 

Beşyüz senelik bir Osmanlı hâkimiyetine rağmen, dinleri, dilleri, kılık kıyafetleri ve mâbedleriyle birlikte varlıklarını hâlâ sürdüren azınlıklar, bunu Osmanlı müsamahasına borçludurlar.

Bildiğiniz üzere, Osmanlı Devleti çok uluslu ve çok kültürlü bir mozaikti. Farklı dinleri, dilleri, ırkları barış içinde bünyesinde barındırırdı. Ne kendisi ezerdi azınlıkları, ne de birbirlerine ezdirirdi. Faziletle yaklaşır, adâletle hükmederdi. O kadar ki, Osmanlı asırlarının ilk zamanlarında, farklı dinlere mensup aileler aynı mahallelerde oturur, birbirleriyle komşuluk ederlerdi.

Osmanlı mozaiğinin belli başlı öğeleri olan bu insanlar asırlar boyunca barış içinde yaşadılar, birbirleriyle hem alışveriş, hem de komşuluk yaptılar. 

Asla kimse kimsenin inancına kem söz söylemez, kimse kimsenin kıyafetine yan gözle bakmazdı. 

Birbirimize tahammülsüzlük hastalığı, içimize Batılılaşma sürecinde girdi. Geleneksel yapımızda, farklılıkları yüzünden insanları yadırgamak, yargılamak, horlamak, aşağılamak, ya da üzerlerine baskı kurmak yoktur. Hele inanca baskı anlayışı, tamamen Batılı bir anlayıştır.

Fatih Sultan Mehmed, yönettiği Hıristiyan azınlıklara, “Her camiin yanına bir kilise yapabilirsiniz” derken, bir Romen general Transilvanya’da (Osmanlı tarihlerinde Erdel denilen ve bir adı da Transilvanya olan bu ülke Romanya’nın batı taraflarına düşmekte olup coğrafî hududu doğuda Boğdan, güneyde Eflak, güneybatısında Banat, batıda Macaristan ve kuzeyde de tarihî Erdel’in bir kısmını teşkil eden ve merkezi Siget olan Marmaroş vilâyeti) bombardımanla 150 Romen kilisesini ve manastırını yıkıyordu…

Endülüs’te, İspanyollar Müslümanları ve Musevileri zorla vaftiz ediyor, direnenleri öldürüyordu…

Almanya’da, kaç Musevî’nin evlilik yapabileceği kanunla belirlenmişti. Bu kanun 1834 yılına kadar yürürlükte kaldıktan sonra, 1864’de yürürlükten kaldırıldı. Museviler Hıristiyanlarla eşitlendi. Ne var ki, Hitler iktidara gelince, sırf dinleri farklı olduğu için, Musevileri fırınlarda yaktı.

Onsekizinci yüzyıl sonlarına kadar Fransa’da Protestanların evlenme hakkı yoktu. Fransız Protestanlar hiçbir şekilde karı-koca olamadıklarından, tabii ana-baba da olamazlardı.

“Demokrasi’nin beşiği” saydığımız İngiltere’de, ancak 1828’den itibaren başlayan bir süreç içinde “inançlara özgürlük” sağlandı. Bununla birlikte, halen, Anglikan Kilisesi’ne (Katolikliğin kısmen yumuşatılmasından oluşturulmuş bir yorum) bağlı olmayan bir hanedan mensubu kral ve kraliçe olamaz: Yani şimdiki Veliaht Prens Charles, “Ben Müslüman oldum”, yahut “Ben Ortodoks’um” dese İngiltere tahtına asla geçemez.

Hâlbuki günümüz anlayışından beşyüz sene evvel, Osmanlılar Rum ve Ermenileri devletin en üst makamlarına tayin etmekte bir mahzur görmüyorlardı. 

https://m.yeniakit.com.tr/yazarlar/yavuz-bahadiroglu/hosgoru-fermanlari-2-29340.html

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın