Hikmet Pala
1898 yılında Ordu’da doğan Cevdet Alap, Trabzon tarihine ışık tutan hatıralarını 1942 yılında Yeniyol gazetesinde yazdı. Bu hatıraların birçok bölümünde Ordu’nun belirli dönemlerine ait gözlemler bulunmaktadır. Şüphesiz hatıratların tarih yazımında bir “ihtiyat” payı bırakılarak, verilen bilgilerin başka kaynaklarla kıyaslayarak değerlendirilmesi gerekir. Çünkü hatırat yazan kişiler tanıklık ettikleri olayları anlatırken bazen kendi rollerini abartma eğilimi içine girerler. Olayları kendi kişisel pencerelerinden ve kendi ideolojik süzgecinden geçirerek aktarmaları ise kaçınılmazdır.
Ama her ne kadar kişisel değerlendirmeler içerseler de hatıratlar, tarih çalışmalarının önemli kaynakları arasında sayılırlar ve bazen hiçbir kaynakta bulunmayan değerli bilgileri içerirler. Bu anlamda Ordu’da doğan, hayatının bir dönemini burada geçiren, annesinin Ordulu olması nedeniyle şehirle ilişkisi aralıklarla devam eden Cevdet Alap’ın hatıralarını külliyatımıza kazandırmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Cevdet Alap’ın hayat hikâyesi 1898 yılında babasının memuriyeti nedeniyle bulunduğu Ordu’da başlıyor ve 1951’de Trabzon’da sona eriyor. Babası Ahmet Alap Ordu’da kaymakamlığında tahrirat kâtibi yani bugünkü haliyle yazı işleri memuru olarak çalışıyordu. Bu dönemde Ordulu Emine Hanım ile evlenmiş ve oğulları Cevdet dünyaya gelmişti.
Emine Hanım’ın babası aileye kendi evinin yanında bir arsa ve bahçe vermiş, Ahmet Bey buraya üç katlı geniş bir ev inşa etmişti. 2.Abdülhamit döneminde Ordu Kaymakamlığında tahrirat kâtipliği yapan Ahmet Bey, iyi bir kazanca sahipti ve ailesiyle bu hoş manzaralı evde mutluluk içinde yaşıyordu. Ama oğulları Cevdet henüz iki yaşlarındayken iken annesi Emine Hanım hastalandı ve vefat etti. Cevdet çok küçük olduğu için annesinin vefatının ne demek olduğunu dahi anlamamış, ilkokula başladığında teyzesi Naziye Hanım’ı annesi bilmişti.
Baba Ahmet Bey, Emine Hanım’ın vefatından sonra yeniden evlendi. Cevdet 14 yaşındayken rahatsızlanan üvey annesi İstanbul’a ameliyat için gitmiş ama Trabzon’a dönüşte Gürcü Vapuru’nda vefat etmişti. Cevdet kendisini doğuran ve emziren Emine Hanım’ın ölümünde anlamadığı ölüm acısını bu kez yaşamış ve öksüzlük duygusunu tatmıştı.
Ahmet Bey, sarayda Sultan 2.Abdülhamit’in bahçıvanlığını yapan ve memleketi Ordu’ya gelen birine bahçe düzenlemesini yaptırtmış, havuzlu bir bahçe meydana getirilmişti. Küçük Cevat bu yıllarda Ordu’nun değişik bahçelerinden topladığı gül, karanfil, şebboy ve benzeri kokulu çiçeklerle bu bahçeyi renklendirmişti. Rüştiye yani ortaokul dönemine kadar ailesiyle birlikte Ordu’da kalan Cevdet Alap, babasının Akçaabat kazasına tayin olması üzerine Ordu’dan ayrılır. Ordu’daki evlerinden, çiçekli bahçeden ayrılmak oldukça zor gelmiştir ama bir taraftan da başka bir yeri gezecek olmaktan dolayı da heyecanlıdır.
Baba Ahmet Bey, tahrirat kâtipliğinin yanında Ordu Rüştiyesi’nde güzel yazı öğretmenliği de yapmaktaydı. Ediplik, kâtiplik, oymacılık, nakkaşlık, hattatlık, ressamlık ve hatta müneccimlik gibi birçok alanda yetenekleri olan Ahmet Bey bağlama ve mandolin çalarak etrafına neşe katardı. Akçaabat’ta iken Akçaabat gazetesini çıkarmış, “Katil Peder” adlı bir de piyes kaleme almıştı. Dini ve bilimsel eserlerle dolu olan kütüphanesi, Cevdet Alap’ın askerde olduğu bir dönemde büyükannesi tarafından kendi kitaplarıyla birlikte bir bakkala satılmıştı. Ordulu Tıfli Efendi, Sırrı Paşa, Samih Rıfat gibi kişilerden gelen mektupların da olduğu kütüphanenin bu şekilde yok olması karşısında Cevdet Bey gözyaşlarını tutamamıştı.
Ordu’nun birçok tarihsel olaylarına tanıklık eden Cevdet Alap, bir gün denizde yüzen arkadaşlarını izlediği sırada şehrin sokaklarında koşturmaların başladığını görür. Silah sesleri patlamaktadır. Babasının arkadaşlarından biri Cevdet’i sırtlayıp eve doğru koşarak götürürken “Ermenilerin isyan ettiği” bilgisini verir.[1] Ancak Ordu’da Ermenilerin isyan ettiğine dair arşiv kayıtlarında bir bilgi mevcut değildir.
Çocukluğunda Ordu’nun kıyı bucağını adım adım gezen ve her bir köşesinde anı bırakan Cevdet Alap o günleri özlemle yâd etmektedir:
“Bayramlarda eğlence yerlerini, Rumların, Ermenilerin, Protestanların dini törenlerinde haçı suya, kazana attıkları kilise dolaylarını, okuldan kaçıp meyve yemeye gittiğimiz bahçeleri, esir almaca oynadığımız sokak başlarını bugün bile iyi hatırlarım. Kızıl yumurta dövüştürmek için mahalle mahalle dolaştığımız yerler, Rum, Ermeni düğünlerini izlemek için gittiğimiz tanıdık evlerdeki dini ayinler, yaramazlığımız yüzünden bu kilise ve tekkelerden kovuluşlarımız hep aklımda.”
O dönemlerde Ordu çok kültürlü bir yapıdaydı: Ermeniler, Müslümanlar, Rumlar.. Bu etnik ve dinsel yapılar kendi içinde de farklı alt kollara ayrışıyordu. Ermenilerin çoğunluğu Gregoryen, bir kısmı Protestan; Rumlar Ortodoks, az bir bölümü Protestan; Müslümanlar etnik temelde ağırlıklı Türk, 1877’den itibaren gelen bir miktar Gürcü nüfustan oluşmaktaydı.
Cevdet Alap’ın çocukluk günlerini geçirdiği Ordu’nun nüfus ve etnik yapısı hakkında bilgi veren kişilerden birisi olan Duyun-u Umumiye memuru Vital Cuinet’tir. 1880 yılında Osmanlı topraklarında resmi incelemeler yapan Vital Cuinet’e göre Ordu’nun bu yıllarda altı mahallesi bulunmaktadır. Bunlar; Rum, Ermeni, Pürifikasyon, Sen Nikola, Müslüman ve Protestan mahalleleridir. Rum mahallesinde 758, Pürifikasyon mahallesinde 1709, Sennikola mahallesinde ise 600 Ordulu Rum yaşamaktadır. Müslüman mahallesinde 913 Müslüman, Ermeni mahallesinde 1703 Gregoryen Ermeni yaşamaktadır. Protestan mahallesinde ise Ermeni ve Rum karışık 240 Protestan vardır. Böylece Ordu merkez nüfusunun 5923 olduğunu görüyoruz.
Bu yıllarda 1161 evlik ve 5923 kişilik bir yerleşim birimi olan Ordu, özellikle Çarşamba günleri kurulan pazar nedeniyle kasabaya gelen civar köylerin sakinleriyle şenleniyor, canlı bir ticaret merkezi görünümünü alıyordu.
Cevdet Bey merakla kilise ayinlerine gittiğini diğer yandan da tekkedeki zikir ayinlerine katıldığını belirtiyor. Tekkeye gitmek, zikir ve ayin seyretmek hatta bu törenlere katılmak onda büyük bir heves yaratmıştı. Neredeyse bir tekke müridine dönüşen Cevdet zamanın tiyatrolarını ve karagöz oyunlarını da kaçırmamaktadır.
Ordu’da unutamadığı hatıralarından birisi de gramofon ile ilk karşılaşma anıdır. Komşularından birisi de acenteci Halis Safi (Öge) Bey’in damadı Zeki Mesut Sezer ve ailesidir. Küçük Cevdet’in gözünde Zeki Mesut Beylerin evi tam bir aristokrat mekânıdır:
“Eşyalarının cinsi, düzeni ince bir zevke göre tespit ve tertip edilmişti. Antika olarak ne arardınız da bulamazdınız? Bir gün İstanbul’dan ısmarlatıp getirttikleri yeni icat edilmiş bir şeyi konu komşu herkesi çağırarak göstermek istediklerini haber verdiler. Yandan kurulu, yandan çarklı bir boru, ağzı geniş, üzerinde plak, büyükçe kutu gibi bir şey. Ağzı geniş boru ile sesi salonları çınlatan gramofonu ilk kez dinlediğimizde Tayyareci Vecihi Bey’in Trabzon’a getirip Kanboz’a inen ve Of’ta düşüp Trabzon’da tamiri yapılan tayyaresini gördüğümüz zamanki hayretten daha büyük bir şaşkınlığa uğradım.”
Akçaabat’a gittikten sonra 14 yaşında babasının isteği üzerine halasının kendisinden birkaç yaş büyük kızı Fatma ile evlenir. Rüştiyeden sonra Trabzon Sultanisi’ne devam eder, burayı bitirmeden ayrılır. Trabzon Uzun Sokak’ta bulunan ticaret lisesi olan Frerler Okulu’na gider. Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na üye olmuş, en son ölene kadar Cumhuriyet Halk Partili olmayı tercih etmiştir.
Trabzon’da yaşadıkları 1.Dünya Savaşı yıllarında Çarlık Rusya Karadeniz kıyılarındaki şehirlerimizi bombalamaya başlamıştı. 1916 yılında ilk Rus savaş gemileri Trabzon açıklarında görüldüğünde halk bu gemileri Osmanlı donanması sanmıştı:
“Ermeni arkadaşla saz söz âlemi yaparken Vali Cemal azmi ve hükümet erkânının Uzun Sokak’tan acele acele geçtikleri dikkatimizi çekti. Dışarı çıktık, sorup öğrendik ki Türk donanması Batum’u, Poti’yi bombardıman etmiş ve limanımızı selamlamaya geliyor. Valide onları motorla karşılamaya gidiyormuş.”
Cemal Azmi Bey’in donanmayı karşılamaya gidiyor olması halkta bir güve duygusu yaratmıştı. Gemiler üç sıra halinde şehrin tam önüne gelip savaş durumu alınca, herkeste yavaş yavaş bir heyecan ve endişe uyanmaya başlamış, valiyi götüren motorun yavaşlayıp biraz bocalaması şüpheleri artırmıştı. Bu ilk bombardımanın ardından başka zamanlarda da Rus donanması Trabzon ve Karadeniz kentlerini bombalamaya devam etti. Çarlık Rusya ordusu Rize’yi ele geçirince Trabzon’daki Müslüman ahali için göç günleri de başlamış oluyordu.
Cevdet Bey ve ailesi de bu göç kervanına katılanlar arasındaydı. Durumları iyi olan aileler gibi kayık kiralayarak batıya doğru yola koyuldular. Tirebolu ve Giresun arasında muhacir kayıkları bombardımana uğradı, can ve mal kaybı oldu. Güçlüklerle dolu bir deniz yolculuğunun ardında Ordu’ya gelen ailede karısı Fatma Hanım, oğlu Muzaffer, babası Ahmet bey, kardeşleri Cevat, Nevzat, Sehap ve Münire bulunuyordu.
Ordu’da evleri olduğu için burada kaldılar. Kendi evlerindeki kiracı çıkana kadar on beş gün dedesinin evinde misafir oldular. Cevdet beylerin Ordu’ya yerleşmesinden on beş yirmi gün sonra Trabzon valisi Cemal Azmi Bey, valilik erkân ve memurlarıyla birlikte Ordu’ya gelmişti. Cevdet Bey muhacirlerin iskân ve iaşesi için kurulan komisyona üç mecidiye, babası Ahmet Bey de Emvali Metruke Komisyonu’na 500 kuruş ücretle tayin edildi. Kardeşi Nevzat Ordu adliyesinde çalışmaya devam etti. Babası ayrıca kendilerine ait mağazada küçük bir sermaye ile ticaret yapmaya başladı. Cevdet, köylerde muhacirlerin iskânı için bir ay çalıştıktan sonra askerlik şubesine çağrılır. Artık asker olma zamanı gelmiştir ve İstanbul İhtiyat Zabitan Talimgâhı’na gönderilir. Ordu’dan babasının dostu Süleyman Reis adındaki Trabzonlu bir kaptanın yelkenli gemisiyle İstanbul’a gider.
Cevdet Alap’ın askerliği sona erdiğinde Trabzon’daki Rus işgali bitmiş, muhacirlerin büyük bölümü evlerine geri dönmüştü. Cevdet Bey köye geldiğinde kendisini halası Şükriye Karaçengel karşıladı. Aile fertleriyle sarılıp kucaklaşmanın ardından Cevdet bir eksik olduğunu fark etti. Kız kardeşi Münire yoktu. Sorduğunda herkes ağlaşmaya başlar. Gelinlik çağındaki kız kardeşi Münire beyin humması sonucu vefat etmiştir. Oğlu Muzaffer 4 yaşına gelmiş, kardeşi Sehap ise Ordu’da vefat etmiştir. Kardeşleri Nevzat ve Cevat, Halası Şükriye, halaoğulları Şakir ve Osman Karaçengel ile evdeki maraba Hasan Çavuş, karısı ve oğlunun olduğu aile fertleri uzun ayrılığın ardından evin önündeki hurma ağacının altında hasret giderir.
Cevdet Alap Kurtuluş Savaşı başladığında Trabzon’da 54.alay 3.Bölük komutanı olarak orduya katıldı. Dönüşte Ticaret odası, Borsa, Türk Hava Kurumu, Fındık Satış Kooperatifinde çalıştı. 2.Dünya Savaşı’nda yeniden askerliğe çağrıldı. Askerlik sonrasında Trabzon Halkevi idare memurluğu görevini yaptı. 25 yıl boyunca Trabzon’da Yeniyol, Güzel Trabzon, Halk, Trabzon ve Akın gibi gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Kalp krizi sonucu 1951 yılında vefat etti.
Son zamanlarda içerisinde Ordu’ya da temas eden anı kitaplarını okuyorum ve bunları kısaca yazmaya çalışıyorum. Bu hatıralar sayesinde, yaklaşık yüz yıl önceye dayanan toplumsal hayatın zorluklarına, çile dolu insan hikâyelerine tanıklık ediyoruz. Göçler, ölümler, fırtınalı deniz yolculukları, geçit vermeyen taşkın derelerde boğulan insanlar, savaşın, bombardımanların arasında sürdürülmeye çalışılan gündelik hayat ve diğer birçok hususları bu hatıratlardan okuyoruz. Gerçekten insanların bu zorluklara nasıl göğüs gerdiklerini, bunca acı dolu hayatı sürdürme konusunda nasıl başarılı olduklarını anlamak, bugünden bakıldığında güç gözüküyor. Ama hangi sıkıntılar başa gelirse gelsin insan bunların üstesinden gelmek için mücadele ediyor, kendisinde bu koşullara dayanma konusunda bir yaşam enerjisi buluyor.
Bir insan hayatı düşünün ki 15-16 yaşlarında Çanakkale’de savaşmış, Yemen’de askerlik yapmış. Savaş bittikten sonra güç bela geldiği köyünde hayatını biraz olsun düzene sokmak üzereyken askerlik şubesinden çağrılıp Kurtuluş Savaşı için yollara düşmüş. Buradan da sağ salim geldikten sonra 1940’ta yeniden asker elbisesini giyip sınır bölgesinde elinde silah savaşa hazır durumda beklemiş. Her eve döndüğünde aile bireylerinden biri, annesi ya da evladı toprağa düşmüş. Benim okuduğum hatıratlarda geçen insan öyküleri bunlarla dolu. Ülkesine yıllarca canını vermeyi göze alarak hizmet etmiş bu kişilerin Ruhları şad olsun.
İlk yorum yapan siz olun