İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Irkçılığın kurumsallaşması

 

02 Ağustos 2019

 

Bir devletin ideolojisi olan ırk kavramı veya ırkçılık… Üzerinde durulması gereken tuhaf bir durum ama öyle. İnsanın ihmal demeyeceği bir durum. Bir kesimin bir kesime olan üstünlüğü. Kendilerini farklı görme, tanımlama. Bunu yaparken diğerlerini umursamadan yok sayma. İşin tuhafı onları da kendi ırkına dâhil etmenin, öyle göstermenin zoraki absürtlüğü. Bunu kurumsallaştırırken amentü bağlamında insanın beynini ütüleyen sloganik bir çarkın döngüsünde. Diğer ırkları ya da kavimleri yok saymak. Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Zaza’sı, Abaza’sı, Çerkez’i, Ermeni’si, Yahudi’si, Boşnak’ı, Avar’ı vs. kim var ise bu coğrafyada tümünü bir ırkın ekseninde görme. İnsanın ve hakikatin doğasına aykırı. İnsanların gözlerinin içine parmağını uzata uzata, “Sen Türk’sün!” demek. Allah’ın yarattığına bile bir müdahale, insanın anne ve babasını tercihinde sanki bilinen bir seçimmiş gibi. “Sen Türk’sün!” demek. Bu topraklarda doğup büyümüş, kendi kültürü içinde din tercihinde bulunmuş birine de sen Türk’sün, ya da bir zorlamayla sen Müslümansın deme absürtlüğü.

 

 

Ne yazık ki devletin ideolojisi bu. Ona bağlı olanların da benimsediği veya benimsemeye zorlandığı gerçeği. Her sabah kapıdan ayağını dışarı atarken besmele yerine yüzleştiği bir durum: “Sen Türk’sün!” Jakoben anlayışını amentüsü. Bir din olgusu içinde tanımlanış.

Almanya’da yaşayan her kim var ise ona, “Sen Alman’sın!” deme absürtlüğü gibi.

Yok sayma, dünya egemenlerinin de bir ideolojisi. Amerika’da zencilerin, siyahîlerin yıllar yılı yok sayılması gibi. Aslında çok da değişen bir şey yok. O zihni ruh olduğu gibi duruyor. Beyazlar ve onların köleleri.

“Türkiye Türk’tür, Türk kalacak!” sloganı aslında bu ideolojinin temel amentüsü. Bunun kimi felsefi tanımları ve yorumları da bu anlayışın bir sonucu. İncesi, kalını, kabası ve daha nicesi. Bunlar için uydurulan bir kılıf ya da yakıştırmalarla tanımlanış.

Hiçbir insan, bir kul kendi ırkını seçme özgürlüğüne sahip değil. Kaderin bir tecellisiyle bir insan kendisini bir ırk dairesinde buluyor öyle başlıyor hayata.

Önce bir insan olarak yaratılmışım. Seçimim benim elimde değil. Bir kültür coğrafyası veya aile ortamında alınan terbiye ile din seçimi sonradan oluyor. Ağırlık aile ortamının getirdiği bir sonuç. Ermeni bir ailenin çocuğu o ortamda doğup büyüyor tercihi de o ortamda oluşuyor. Bir Müslüman’ın olduğu gibi. İnsanın iradesine hükmetmek de gene bir zorbalık. Bir Ermeni’ye zorla sen Müslümansın ya da Türk’sün demenin absürtlüğü gibi.

 

 

Suriyeli mazlum göçmenleri, sığınmacıları buradan kovma bahanesinin ötesinde asıl sorun onların insan yerine konulamayışı. Ya da bir bahane ile onları kovarken ırk duygusuyla onları defetme düşüncesi. İşin asıl tehlikesi de bu toprakların sahibi olan, bu toprakların yoğruluşunda ve oluşunda alın teri olan insanları da buradan ırk düşüncesiyle kovma gibi. Mantık hiç değişmiyor. “Kürtler Kuzey Irak’a” deme saçmalığı gibi. Aslında ideolojik bir bahanenin arkasına sığınış.

Suriyeli Müslümanlar da bu toprakların sahipleridirler. Geçen yüzyılın başında emperyalizmin belirlediği yapay sınırlar ile zoraki bir yere mahkûm edilişi gibi. Hatta hiçbir sosyolojik, coğrafî bir mantığının olmadığı bir belirleyişle. Karışık bir durum. Kerkük’te Müslüman Türkler olduğu gibi Müslüman Kürtler de var, Suriye’de de böyle.

Müslümanların yaşadığı bütün coğrafyalar Müslümanların ortak mülkü. Darda ve zorda kalanların sığınabilecekleri yurtları. Gidebilecekleri başka yerleri yok.

Viyana’ya Prag’a, Roma’ya, Moskova’ya gidildiğinde başınızı kaldırıp baktığınızda kiliselerin ya da katedrallerin gölgesindesiniz. O topraklar onlara ait. O ruh ve düşünce ve inanış da.

Müslümanlar ancak kendi topraklarında özgürdürler.

Batı ile doğu çatışmasında Hıristiyanlar Müslüman Türklerin Orta Asya’ya Müslümanları da Arabistan’a hapsetme düşüncesindeydiler. Topraklarından etme duygusu. Mantık aynı mantık.


https://www.milligazete.com.tr/makale/2954238/ali-haydar-haksal/irkciligin-kurumsallasmasi

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın