İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Basın Bayramı 111’inci Yılında

24 Temmuz, 111 yıldır Türkiye’de ‘Basın Bayramı’, 12 Mart 1971 Muhtırası’ndan bu yana da ‘‘Geleneksel Gazeteciler Günü ve Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü’’ olarak kutlanıyor.

1876 yılında Osmanlı tahtına oturan 2. Abdülhamit’in kamuoyunda 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın yitirilmesinin ardından 1. Meşrutiyet’i askıya alarak kurduğu istibdat rejimi 23 Temmuz 1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyet’le birlikte kaldırıldı.

Meşrutiyetin ilanından bir gün sonra 24 Temmuz’dan itibaren hiçbir gazete, sultan hala iktidarda olmasına rağmen sansür kuruluna nüshalarını göndermedi ve bir yıl sonra bugün Basın Bayramı olarak kabul edildi.

Gazeteciler uzun yıllar bu günü çeşitli etkinliklerle kutladı ancak son yedi, sekiz yıldır gazetecilik örgütleri 24 Temmuz’larda açıklama yapmakla yetiniyor.

Faruk Eren: ‘‘Gazeteciler, son 10 yıldır benzeri görülmeyen bir baskı ile karşı karşıya’’

DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren, 111 yıl önce sansürün kaldırılmasına rağmen aradan geçen zamanda Türkiye’de gazeteciliğin ve gazetecilerin baskı altına alınmak istenmediği zamanların çok nadir olduğunu söylerken son 10 yıldaki baskının emsalinin olmadığına da dikkat çekiyor.

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Faruk, Eren ‘‘Türkiye tarihinde gazetecilerin gerçek manada sansürsüz özgür olduğu dönem yok gibi. Her dönem iktidar tarafından ve başka güçler tarafından baskılar uygulandı. Demokratik dünyada bu kadar gazeteci öldürülen bir başka ülke yok. Hasan Fehmi Bey’den başlayarak Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Metin Göktepe, Hrant Dink de dahil 80’e yakın gazeteci öldürüldü. Birçoğumuz bütün kayıplarımızı isim isim sayarız. Evet Türkiye’de gazete binaları bombalandı, gazeteciler kaçırıldı, öldürüldü ama hep gazeteciler bu baskıya direndi. Bu kanlı tarihin en son sayfalarında ise gazetecilerin karşı karşıya kaldığı ağır baskılar var. Son 10 yıldır gazetecilik benzeri görülmeyen bir baskı altında. İktidar en büyük operasyonunu medya üzerinden yaptı bunda da maalesef başarılı oldu. Binlerce gazeteci işsiz kaldı, yüzlercesinin Basın Kartı iptal edildi, binlerce dava açıldı. Bu vahim tabloya karşın hakikatin peşinde koşan gazetecilerin onurlu direnişinin tarihi var. Biat etmeyen gazeteciler, işsiz kalma tehditlerine rağmen gazetecilik yapmaya devam ediyor. Son SETA raporu da iktidarın gazetecilikten ne kadar rahatsız olduğunu ortaya koyuyor’’ dedi.

TGS: ‘‘Medyanın yüzde 95’i iktidarın kontrolunda’’

Türkiye Gazeteciler Sendikası geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Basın Bayramı’nı kutlamama kararı aldı.

Sendikadan yapılan açıklamada, ‘‘111 yıl sonra bugün; 134 gazeteci cezaevinde, Türkiye, Dünya Basın Özgürlüğü sıralamasında 157. sırada, 10 bini aşkın işsiz gazeteci var, yüzlerce basın kartı iptal edilmiş durumda, medyanın yüzde 95’i iktidar kontrolünde, internet gazetecileri güvencesiz, yerel gazeteler resmi ilân kıskacında, medya çalışanlarının çoğu sendikasız ve toplu sözleşmesiz. Türkiye bugün böyle bir baskı dönemini yaşıyorken ‘basın bayramı’ demek de o günü kutlamak da zül. Unutulmamalı ki hükümet/patron sansürü kaldırılınca, gazeteciler üzerindeki baskılar son bulunca, cezaevlerindeki meslektaşlarımız özgür kalınca, medya dördüncü kuvvet olarak işlevini yine yerine getirebilince kazanan tüm Türkiye olacaktır’’ ifadelerine yer verildi.

TGC: ‘‘İktidar ve muhalefetin basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünü geliştirmeli’’

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de çok sesli ve demokratik bir toplum olmanın yolunun basın ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasından geçtiğine vurgu yaptı.

24 Temmuz nedeniyle yazılı bir açıklama yayınlayan TGC, ‘‘24 Temmuz’da gazetecilik mesleği tarihin en güç döneminden geçerken, gazeteciler işsizlik, sansür, oto sansür, davalar ve gözaltılarla baskı altında tutulmaya devam ediyor.

Gazetecilerin görevlerini özgürce yapmalarına müdahale edilerek halkın haber alma hakkı engelleniyor. Bugüne kadar 10 bini bulan işsiz gazeteci sayısına her gün yenileri ekleniyor. Şeffaflık ve basın özgürlüğü çağdaş demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Çok sesli çağdaş bir toplum olabilmenin yolu, ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasından geçiyor. İktidar ve muhalefetin basın ve düşünceyi, ifade özgürlüğünü geliştirecek, toplumsal barışı ve kardeşliği oluşturacak bir tutum belirlemesine büyük ihtiyaç duyuluyor’’ dedi.

ÇGD’ye göre, sansür hala sürüyor

Türkiye’de basının yüzde 90’ının ekonomik olarak bağımlı, siyasi olarak taraf ya da taraf olmaya esir edildiği görüşünü savunan Çağdaş Gazeteciler Derneği ise sansürün başka biçimlerde devam ettiği kanısında.

‘‘Medya grupları yönetiminde kamu görevlileri ya da kamu görevlileri adına çalışan denetmenler var mıdır? Vardır. Gazete manşetlerine yön veren, manşete girecek kelimeleri dahi belirleyen, basın yöneticilerine doğrudan mesaj atıp talimatlar veren devlet görevlileri var mıdır? Vardır. Cumhurbaşkanı bizzat basın yöneticilerini bir araya toplayıp ulusal çıkarlar bahanesiyle iktidarın dış politika hamlelerine açıktan destek isteyerek medyayı kendi bakış açısına uymaya zorunlu tutmuş mudur? Evet. Bunlar sadece yaşananların bir kısmıdır ve inkar edilemez Türkiye gerçekleridir. Her biri sansürün farklı bir boyutu, sansür tanımının birer parçasıdır. Bu halde, Abdülhamit’in tramvay biletlerini sansürlediği günlerden bile daha karanlık günlerde olduğumuzu söylemek abartılı olabilir mi?’’


VOA

Yorumlar kapatıldı.