İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Murat Bardakçı: Biz de İsa’nın Çemberlitaş’ın altındaki çivilerini mi çıkarsak?

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***
National Geographic dergisi, son sayısında Mısır’da 1700 sene öncesinden kalma yeni bir İncil bulunduğunu yazıyor ve Hazreti İsa’yı ihbar edip çarmıha gerilmesine sebep olduğu için Hristiyanlar’ın iki bin yıldan buyana lánetledikleri Yahuda İskaryot için “masumdur” diyordu.

Son 60 sene içerisinde bol bol bulunan bu İnciller, bana Hazreti İsa ile ilgili bazı kutsal objelerin, meselá İsa’nın çarmıha gerilmesinde kullanılan çivilerle çarmıhın parçasının Çemberlitaş’ın altındaki gizli bir hücrede saklandığı yolundaki asırlar öncesinden kalma söylentileri hatırlattı. “Gidip Çemberlitaş’ın altını kazalım” demek niyetinde değilim ama, artık her toprağı kazanın bir İncil buduğunu görünce, bu çok önemli objelerin İstanbul’da olduğu yolundaki efsanelerden bahsetmeden de edemiyorum.

NATIONAL Geographic dergisinin son sayısının kapak konusu, Hristiyan dünyasını bir hayli karıştıracak gibiydi: Dergi, “Yahuda İncili” denilen 1700 yıllık yeni bir İncil’in bulunduğunu yazıyor ve Hazreti İsa’yı ihbar edip çarmıha gerilmesinin tek sorumlusu kabul edilen Yahuda İskaryot’un bu İncil’e göre masum olduğunu ve ihbarı İsa’nın emriyle yaptığını ileri sürüyordu.

Derginin anlattığına göre, 13 adet papirüsün üzerine Kıpti dilinde yazılmış olan Yahuda İncili, Mısır’da, 1970’lerde Minye taraflarındaki bir mağarada bulunmuş ve 1700 yıl boyunca el sürülmemiş olan sayfalar bir antikacıya satılmıştı. Antikacı, sayfalara müşteri çıkmaması üzerine İncil’i New York’a götürüp senelerce bir kasada saklamış ama papirüslerin kendi kendilerine tahrip olmaya başlamaları üzerine Tchacos Nussberger adında İsviçreli bir kadın antikacıya satmış, İncil’in bu yeni sahibesi de 2 milyon dolar karşılığında yayın hakkını National Geographic’e devretmişti.

Hristiyan dünyası, şimdi, Kilise’ye 2 bin seneden buyana hákim olan inançları temelinden değiştirecek gibi olan Yahuda İncili’nde yazılı olanların yarattığı şaşkınlığı yaşıyor. Zira, papirüsler üzerinde yapılan testler belgelerin üçüncü asırdan kaldığını kesin olarak gösteriyor ama, papirüslerdeki bilgiler, her inançlı Hristiyan’ı bir hayli düşündürüyor.

VATİKAN HEP REDDETTİ

Filistin’de yahut Mısır’da son 60 seneden buyana bol bol İncil yahut Hristiyanlıkla ilgili daha başka kutsal metinlerin bulunur olması bilmem dikkatinizi çekti mi?

Bilenler bilir, İznik’te dördüncü asırda toplanan Konsil, Hazreti İsa’dan sonra yazılan yüz küsur İncil’in dördünü kilisenin resmi kitabı olarak seçmiş, diğerleri imha edilmişlerdi ama başka İncillerle ilgili tartışmalar hep varolmuştu.

İznik Konsili’nin üzerinden 1400 sene geçtikten sonra, Avusturya’da Barnabas’a ait olduğu söylenen bir İncil ortaya çıktı. Bu İncil, İspanya’da 1970’lerde bir başka kopyasının bulunması üzerine bir hayli moda oldu, üstelik içerisinde “Hazreti İsa’nın Hazreti Muhammed’in geleceğini müjdelediği” şeklinde ifadelerin bulunması sebebiyle uzun zaman tartışıldı ama Vatikan tarafından “düzmece” diye nitelendi ve kabul edilmedi.

Avusturya’daki Barnabas İncili’ni, 1945’te Mısır’ın Nag Hammadi bölgesinde bulunan ve Thomas’a ait olduğu söylenen bir başka İncil takip etti ve ardarda başka İnciller geldi, mesela 1958’de, Markus İncili’nin o zamana kadar varolmayan bazı bölümleriyle Yuhanna İncili’nin farklı bir metninin bulunduğu açıklandı.

Ama asıl keşif, 1946’da ortaya çıkartılan “Kumran Tomarları” idi. Muhammed el Dib adında genç bir Bedevi, o senenin sonbaharında Ölüdeniz civarındaki Kumran Köyü’nde, bir mağarada, Romalılar’dan kalma el değmemiş küpler ve küplerin içerisinde de tomar tomar káğıt buldu.

Birkaç hafta sonra Bedevilerle papazlar Kumran’ın heryerini kazmaya başladılar, yeni tomarlar çıkarttılar. Tomarlarda, Hristiyanlığın ilk zamanları hakkında bugüne kadar duyulmamış çok önemli bilgiler vardı ve bu bilgiler bazı inançları zedeler mahiyetteydi.

İŞE CIA BİLE KARIŞTI

Derken, macera filmini andıran hadiseler yaşandı. Tomarların bir kısmı satıldı, bir kısmı Amerika’ya yollandı, hattá işe CIA bile karıştı, İsrailliler ise belgelerin bir kısmını Amerika’dan kaçırıp Kudüs’e getirdiler ve Vatikan’ın karşı çıkmasına rağmen bir güzel yayınladılar. Yayınlanan belgelerde yazılı olanlarla ilgili tartışmalar ise hálá devam ediyor.

Bulunduğu söylenen bütün bu metinlerin herbiri ayrı bir tartışma başlattı ve bu kutsal metin tartışmaları, National Geographic’in geçtiğimiz hafta Yahuda İskaryot’a ait olduğu söylenen bir İncil’i yayınlamasına kadar devam etti.

İlk Hristiyanlar’ın yaşadıkları bölgeleri kazan hemen herkesin son 60 seneden buyana bir İncil yahut kutsal bir metin keşfetmesi, bana Hazreti İsa’ya ait olan ve İstanbul’da saklandığı söylenen bir başka hatırayı hatırlattı: İsa’nın çarmıha gerilmesinde kullanılan çivileri ve çarmıhın bir parçasını…

HEYKEL DÜŞTÜ, HAÇ KONDU

Şimdilerde artık unutmuşuzdur ama, asırlardan buyana, çivilerle gerçek haçın bir parçasının İstanbul’daki Çemberlitaş’ta bulunduğu söylenirdi. Çemberlitaş, 330 yılında kendisine başkent yapan Doğu Roma İmparatoru Konstantin tarafından dikilmiş; Konstantin, taşın üzerine kendi heykelini oturtmuştu. heykelin baş kısmı tanrı Apollon’u andırıyordu ve imparatorun annesi Helen, o zamana kadar Kudüs’te bulunan çivilerle haç parçasını İstanbul’a getirterek heykelin içerisine koydurmuştu.

Fakat, 11. yüzyılın ilk senelerinde çıkan bir fırtına heykeli devirince sütunun tepesine som altından bir haç yerleştirildi, heykelin içerisinde bulunan çivilerle haçın parçası da Çemberlitaş’ın altında hazırlanan bir hücreye saklandı. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u almasından sonra sütunun üzerindeki haçı indirdi ama Hristiyanlar’ın kutsal emanetlerinin oldukları yerde kalmasını istedi ve hücreyi açtırmadı.

İşte, bu söylentilere bakılırsa çivilerle tahta parçaları hálá Çemberlitaş’ın altında bulunuyorlar…

“Gidip Çemberlitaş’ın altını iyice kazalım ve işin aslını ortaya çıkartalım” demek niyetinde değilim. Ama, artık işin her toprağı kazanın bir İncil bulur hále geldiğini görünce, bu çok önemli objelerin İstanbul’da olduğu yolundaki söylentileri hatırlatmadan edemiyorum.

İsa’nın kardeşi Yakup iddiası palavra, kemik kutusu da sahte çıktı

İNGİLTERE’de bundan iki sene önce yayınlanan “İsa’nın Kardeşi” isimli kitap, Yahuda İncili hadisesinde olduğu gibi Hristiyan dünyasını karıştırmış ve Hazreti İsa’nın ailesiyle ilgili olarak çok önemli bir tartışma başlatmıştı.

Kitabın ve tartışmaların kaynağı, İsrail’de bulunan ve ölenlerin kemiklerini muhafazaya yarayan iki bin yaşındaki bir kemik kutusuydu. 35 santim uzunluğundaki mermer kutunun Kudüs’teki Süleyman Mabedi’nden çıkartıldığı ve asırlar boyunca gizlendiği söyleniyor ve bir antikacının eline geçmesinden sonra ne olduğunun anlaşıldığı anlatılıyordu.

İşin çok daha önemli tarafı, kutunun üzerindeki tek satırlık yazıydı. Hazreti İsa’nın anadili olan Arami lisanındaki yazıda “Yaakov bar Yosef, ahui di Yaşua”, yani “İsa’nın kardeşi, Yusuf’un oğlu Yakub” deniyordu.

Bu, Hristiyan dünyasının iki bin seneden buyana “Allah’ın oğlu” olduğuna inandığı İsa’nın gerçek kimliği konusunda herşeyi altüst eden bir bilgiydi. İsa, kutunun üzerindeki yazıya bakılırsa Allah’ın değil Yusuf’un oğluydu, üstelik bir de kardeşi vardı!

Oded Golan adında İsrailli bir kolleksiyoncuya ait olan kemik kutusu, tartışmalar devam ederken 550 bin dolara Kanada’daki Ontario Müzesi’ne satıldı ve müze kutuyu hemen sergilemeye başladı.

Ama, İsrail polisi, dini çevreleri olduğu kadar arkeoloji dünyasını da karıştıran bu buluştan şüphelenmişti. Kutunun ortaya çıkmasıyla ilgili olarak gizli bir soruşturma başlatıldı ve polis iki sene devam eden idari ve ilmi tahkikattan sonra sonra tahmin ettiği sonuca ulaştı: Kutu orijinaldi, yani iki bin sene öncesinden kalmaydı ama üzerindeki yazılar yeniydi ve çok değil, sadece on sene kadar önce yazılmışlardı!

Derken, işin içine İsrail Eski Eserleri Yönetimi, hahamlar ve üniversiteler de karıştı ve “Böyle bir sahtekárlığın Hem Yahudi, hem de Hristiyan inançlarına büyük zarar verdiği” söylendi. Kutuyu satın almış olan Ontario Müzesi de kutunun bedeli olarak İsviçre’deki gizli bir hesaba yatırdığı 550 bin doları geri istedi.

Ortalığı birbirine katan “İsa’nın kardeşi” efsanesi, neticede işte böyle fos çıktı. İsrail’de bütün bunlardan sonra kutuyu satanlara karşı açılan “sahtekárlık ve tarihi eserlere zarar verme” davaları ise hálen devam ediyor.


https://www.dusuncemektebi.com/d/186840/murat-bardakci-biz-de-isa%E2%80%99nin-cemberlitas%E2%80%99in-altindaki-civilerini-mi-cikarsak

Yorumlar kapatıldı.