İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ortodoks Dünyasındaki Kiliseler Krizi

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***

Davut Nuriler

2018 yılında Ukrayna Kilisesinin Moskova Rus patrikliğinden 333 yıl sonra, Putin’in tehditlerine rağmen, koparak bağımsızlığını ilan etmesi aylarca konuşulmuş, dikkatleri Ortodoks  hırıstiyan dünyası üzerine  çekmişti. Görünürde dini olan, İstanbul-Kiev-Moskova üçgenindeki bu gelişmenin hakikatte, uluslararası siyasi bir olay olduğu, şüphe götürmeyen bir gerçektir.   Ortodoks–Hırıstiyan dünyasının Vatikan devleti gibi bir kurumu, Papa gibi  tartışmasız  tek bir lideri olmadı. Belki de Patrikhanenin asırlar boyu, çokuluslu Osmanlı Millet sisteminin bir parçası olarak yaşamış olması, ve bu kurumun İstanbul gibi Müslüman bir şehirde bulunuyor olması bu dağınıklığı izah edebilir. Katolik dünyası ile bir karşılaştırma yaparsak, Ortodoks kiliseleri dini olduğu kadar milli kimlikleri ile de öne çıkarlar.  Mesela Ermeni Ortodoks Patrikhanesi bunun tipik bir örneğidir. Üstteki fotoğrafta Moskova’dan , ayrılığa onay veren Ortodoks dünyasının ruhani lideri Fener patriği Bartolomeos’la beraber, Ukrayna Patriği ünvanı alan metropolit Epifanij’i görüyorsunuz. Rusya ile AB arasında ne tarafa yakın duracağı konusunda bir dönem tereddüt yaşayan Ukrayna devleti,  Kilisesinin Moskova’dan resmen kopması ile batı blokunda yer almaya karar vermiş ve bu tavrını kilise eliyle bir kere daha dünyaya tescil ve ilan etmiş oluyordu.  İkinci dünya savaşından sonra, yarım asır boyunca Sovyet blokunda yer alan Ukrayna, bu tavrı ile, Polonya ve diğer  bir çok Doğu Avrupa ülkesi gibi, Avrupa’ya yanaşarak blok değiştiren son ülke oldu.  Ukrayna gibi ciddi bir müttefik kaybını hazmedemeyen Rusya, ülkenin doğusuna askeri bir operasyon yapmış ve bir kısmını işgal ederek cevap vermişti. Kırım’dan sonra bu bölgenin de Rusya tarafından ilhakına kesin gözü ile bakılıyor.

                    UKRAYNA’DAN  SONRA  KARADAĞ DA  BAĞIMSIZ  KİLİSESİNİ  KURUYOR

Rusya-Ukrayna arasında yaşanan bir kopmanın benzerinin, Balkanlarda da yaşanması kuvvetli bir ihtimal olarak önümüzde duruyor.  Kosova-Sırbistan arasındaki gerginlik bölgedeki krizi derinleştirirken Karadağ kilisesinin bir asır sonra, Sırbistan patrikliğinden koparak Ukrayna gibi bağımsız bir kiliseye dönüşmesi ihtimali gittikçe güçleniyor. Nitekim, Karadağ  hukümeti  bu kopmanın hukuki  alt yapısını oluşturmak amacıyla, bir  kanun tasarısı hazırlayıp parlamentoya sevk etmiş bulunuyor.

                              ESKİ  YUGOSLAVYA’NIN  DAĞILMA  SÜRECİ  HALA  BİTMEDİ

Dağılan Eski Yugoslavya’nın enkazından, 2006 yılının mayıs ayındaki referandum ile, Karadağ bağımsızlığını ilan ederek Sırbistan’ı tek başına bırakmıştı.  Belgrad’ın AB ‘ye EVET, NATO’ya HAYIRolarak özetleyebileceğimiz dış politikasını da ret anlamına gelen bu bağımsızlık ilanı, balkanlarda dengeleri değiştirebilecek çapta stratejik  bir olay olarak kayıtlara geçti.  13 yıl önce gerçekleşen  bu ayrılma olayının arka planını  anlamak için yakın  tarihe kısaca bir göz atalım.

                                      BAĞIMSIZ  KARADAĞ  DEVLETİNİN  TARİHİ  KÖKLERİ

Yaklaşık 1 asır gibi uzun  süren bir  mücadeleden sonra Karadağ ve Sırbistan, 1878 yılında imzalanan Berlin Kongresi ile bağımsız  devletler haline geldi.  18. Asır ortalarında, Osmanlı’ya karşı ilk ayrılıkçı hareketin başladığı yer, Cetinje merkezli Karadağ olmuştu.  Karadağ’la birlikte aynı yıllarda Mora yarımadasında yaşayan Rum nüfus,  Bızans’ı ihya amacı ile baş kaldırmış, onu da, Belgrad’daki  Sırp isyanları takip etmişti. Osmanlı’dan kopma amaçlı bu ayrılıkçı hareketlere dışarıdan Rusya ve İngiltere yardım sağlarken, içeriden en önemli katkının, bazen gizli, bazen de açıktan, mahalli kiliseler tarafından verildiğini vurgulamak isterim. Balkanlardaki bağımsızlık hareketlerinin, mahalli kiliselerin desteği olmasaydı başarıya ulaşma şansı yoktu.  Osmanlı idaresi altında  asırlar boyunca barış içinde yaşayan bu Ortodoks mahalli kiliseler, Osmanlı’nın verdiği, geniş  ekonomik ve kültürel imtiyazlarla refah içinde, varlıklarını sürdürdüler. FENER Patrikhanesi bu mahalli kiliselerin bağlı olduğu çatı kuruluş    idi.

                                KARADAĞ’DA  YAŞAYANLAR  SIRP MI?  KARADAĞLI  MI?

Balkanlarda Osmanlı’ya karşı isyanın başladığı ilk yer; Cetinje şehri idi, Cetinje uzun yıllar hem Karadağ devletinin hem de Karadağ’ın kilise merkezi olarak işlev görmüştü. Diğer balkan devletleri için de geçerli olduğu gibi, Karadağ’ın bağımsızlığı, Balkan harpleri sonunda iyice pekişti. Karadağ milli kimliği bağımsız Karadağ devleti eliyle kendini ifade etmeye ve kökleşmeye devam etti. Her ne kadar dini kültürel anlamda  Sırplarla çok ortak yönleri  varsa da, Karadağlılar kendilerini müstakil bir millet olarak ifade etmekten hiçbir zaman vazgeçmediler. Karadağ’lılar, milli kimliklerine daima sahip çıktılar, önem verdiler. Ancak Belgrad merkezli Sırp yönetimleri ve Sırp bilim ve sanat akademisi  (SANU) hatta Sırp kamuoyu, ısrarla Karadağ’da yaşayan herkesi  SIRP  saydı ve saymaya devam ediyor.

Balkan harplerinden sonra Osmanlı’dan alınan topraklarla sınırlar genişledi.  Karadağ devleti 20. Asır başlarında Petroviç hanedanına mensup  Nikola adını taşıyan  bir kralın yönetimi altında idi. Ancak I. Dünya savaşının başlaması ile şartlar değişti. Sırbistan’ın talebi ve İngiltere-Fransa’nın yönlendirmesi ile güney Slav uluslarını tek devlet çatısı altında ( YUGOSLAVYA)  birleştirecek bir yapının kurulması büyük güçler tarafından karar altına alınmıştı. Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun dağılması ile ortada kalan Hırvat ve Slovenler de bu çatı devlete dahil olma konusunda ikna edilmişti. Sırp-Hırvat-Sloven krallığı adını taşıyan bu devletin merkezi Belgrad, yönetimi ise Sırbistan devletini de yönetmekte olan Karacorceviç hanedanına tevdi edildi. Başlangıçta meşruti monarşi olan rejim, zamanla dönemin Sırp kralı  Aleksander’in diktatoryasına dönüştü. Bu yolla Sırbistan sınırlarını oldukça genişletmiş BÜYÜK SIRBİSTAN olma yönünde ciddi bir mesafe almıştı.  Aslında başından beri Sırp bağımsızlık hareketinin temelinde, Yunan milletinin MEGALİ İDEA sı gibi BÜYÜK SIRBİSTAN kurma ( nerede Sırp varsa orası Sırbistandır)  ideolojisi yatar. Bu ideoloji bugün dahi Sırp toplumunun içinde canlı bir şekilde yaşamaktadır. Hatta Miloşeviç’ten günümüze kadar Belgrad rejiminin tüm hükümetlerinin yönetim anlayışında bu ideolojinin izleri bariz bir şekilde görülebilir. Yeni dünya  düzeninin kurucusu Süper güçlerin, balkanlarla ilgili planları o yıllarda Büyük Sırbistan ideolojisi ile örtüşüyor idi. Bugün ise şartlar değişmiş ve o yıllarda Sırbistan’ı mükafatlandıran süper güçler, bugün aynı Sırbistan’ın genişleme politikalarına izin vermiyor hatta  cezalandırıyor.

Bağımsız Karadağ devletinin varlığı ve başındaki kral Nikola, tahtını terke razı olmadı, Sırp-Hırvat-Sloven  krallığı çatı devletinin içinde yer almak istemedi. Ancak süper güçlerin ve Sırbistan kralının kararı kesindi, ve balkanların yeni ve en küçük devleti Karadağ’ın, yaşama şansı kalmamış görünüyordu.  Başta milli kimliği, coğrafyası, kültürü ve kilisesi ile  birlikte Belgrad’ın içinde erimekten başka bir çıkar yolları yoktu. İrade ve görüşlerine hiç başvurulmadan Sırplığa razı olmak zorunda  kaldılar, ve devletlerini istemeye istemeye  fesh ettiler.

Tahtını korumak amacıyla Sırp-Hırvat-Sloven krallığı çatısı altına girmemekte direnen Kral Nikola için, ülkeyi terk etmek dışında bir seçenek kalmamıştı.  Öyle de oldu. Sırplar kendilerine itiraz eden Karadağ’ın bağımsızlık taraftarı aydınlarını vatanseverlerini hapislere attırdı, türlü türlü baskılar uygulayarak bağımsızlık fikrinden vazgeçmeye zorladılar. Karadağ kralı ülkeyi terk ettikten sonra,   1920 yılında Karadağ kilisesi Sırp kilisesinin uyguladığı baskılar sonucunda   kendi kendine fesh etmek zorunda kaldı.  Sırp Ortodoks kilisesi, Karadağ kilisesinin gayrımenkullerine ve  tüm  Mallarına el koydu.

Birinci Dünya Savaşı devam ederken Fransa’ya sığınan Kral Nikola Karadağ devletinin bağımsızlığından ve iktidar iddiasından asla  vazgeçmedi, sürgünde bir hükümet kurarak Bağımsız Karadağ devletinin varlığını ve Karadağ milli kimliğini Sırpların ısrarlı asimilasyon çabalarına rağmen ayakta tutmayı başardı. Sırplar, Karadağ’lı Makedon ve Boşnaklara yaptıkları gibi Hırvat ve Sloven kimliklerinin inkarını gündeme getirmediler. Ancak Büyük Sırbistan utopyalarını gerçekleştirmek nufüs sayılarını yüksek göstermek amacıyla  Boşnak, Karadağ’lı ve Makedon kimlikleri  ısrarla yok sayıldı, ve adı geçen tüm bu etnik unsurlara ilkokul kitaplarına kadar Sırp kimliği dayatıldı. Belgrad rejimi ülkedeki Sırp nufusunu yüksek göstererek hegemonyasını pekiştirme peşinde idi. Hatta bu politikasını doksanlı yıllara kadar ısrarla sürdürdü. Hala da vazgeçmiş değil.

Kendini Yugoslavya Krallığı devletinin sahibi gören, hakim unsur Sırpların, Boşnak, Karadağ’lı ve Makedon kimliklerini inkar politikaları 1943 yılına kadar tavizsiz bir şekilde sürdü. Yarım asra yakın yok sayılan Karadağ’lı ve Makedon kimlikleri Sosyalist Yugoslavya’nın TİTO tarafından, temellerinin atıldığı Avnoj toplantılarında gündeme gelerek yeniden  tanındı, Karadağ ve Makedonya federal Sosyalist Cumhuriyetleri bu kimliklerin üzerinde inşa edildi.  Karadağ milli kimliği bu tanınma ile yok olmaktan kurtuldu. Bosna-Hersek devleti de kuruldu ancak Boşnaklar milli kimliklerini, TİTO rejimine,  ancak 1971 yılında kabul ettirebildiler. Yok sayılan diğer bir etnik unsur  olan Arnavutlar da iktidar paylaşım masalarında temsil imkanı bulamadılar. Komünist bir rejim altında yenilenen Yugoslavya devletinde de dışlanmaktan kurtulamadılar. 2. Dünya savaşı boyunca antifaşist mücadelede Boşnaklarla birlikte yer almalarına rağmen, krallık Yugoslavya’sında olduğu gibi, dışlanmaktan yok sayılmaktan kurtulamadılar. Ancak 1974 yılındaki anayasa değişikliği ile Kosova,  Voyvodina ile birlikte Belgrad’dan otonomi  koparmayı başardı. Sancak’ın adı gene anılmadı.

45 yıl boyunca tek partili baskıcı komünist rejim altında susturulmuş olan etnik, ekonomik, dini ve kültürel problemler, 1990 yılında tüm renkleri ile gün yüzüne çıktı, adeta patlama yaptı. Yugoslavya’yı ne içerdiği belli olmayan kardeşlik-birlik sloganları ile tek çatı altında tutmayı başaran Tito ölmüş, sosyalist rejim adeta buharlaşarak uçup gitmiş, Sırp ve Hırvat milliyetçi saldırgan akımlar hortlamış, Yugoslavya’nın mirasını paylaşmak için kurulan kurtlar sofrasında başlayan hesaplaşma bir yıl geçmeden   kanlı  bir savaşa dönüşmüştü.

                            BAĞIMSIZLIK    ÜZERİNDEN   PODGORİCA-BELGRAD   HESAPLAŞMASI

1999 Yılındaki NATO bombardımanı ile  Miloşeviç   yönetimindeki  Sırbistan,  batı dünyasına meydan okudu.  Ancak imzalamak zorunda kaldığı 1244 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı ile asker ve polisini Kosova’dan çekerek yenilgiden kurtulamadı.  Bu kararla Sırbistan,  ısrarla kabul etmek istemese de, Kosova’yı kaybetmiş oluyordu. Kısa bir süre sonra iktidarını da kaybeden Miloşeviç  ölümüne kadar Lahey savaş suçları hapisanesinde  yaşamak zorunda kaldı.

Eski Yugoslavya’yı oluşturan 6 ülkeden 4 ü bağımsız devletlere dönüşerek yollarına devam ettiler. Eski Yugoslavya’nın mirascısı olan Sırbistan’ın yanında sadece Karadağ kalmıştı. 2000 yılında Belgradla  bütünleşmiş halde  tek bir devlet olarak devam mı edecek, yoksa bağımsızlığını kazanmış öteki Yugoslavya devletleri gibi, bağımsız bir devlet olmaya mı soyunacaktı?… Bağımsız olmak için referandum yapmak ve bu referandumda halkın onayını almak şartı vardı. 1989 yılından beri iktidarda olan DPS lideri Milo DUKANOVİÇ liderliğindeki yönetim, 2006 yılının mayıs ayında yapılan referandumla kıl payı da olsa evet oyu alarak bağımsızlık yolundaki en büyük engeli aşmış oldu. Karadağ’daki Boşnak ve Arnavutların evet yönünde verdiği oyların, bu referandumun kaderini evet yönünde değiştirdiğini burada not edelim. Karadağ devletinin bağımsızlık serüvenini özetledikten sonra şimdi de başlığımızın konusu olan Sırp- Karadağ kiliseleri arasında yaşanan mücadele ile yazımızı  bitirelim.

SIRP-HIRVAT-SLOVEN krallığının tarih sahnesine çıktığı yirminci asrın 20 li yılları, Karadağ tarihinde, devleti,  milli kimliği ve kilisesi için yok olma eşiğine gelinen zaman olarak anılır. Yazımızın önceki sayfalarında,  bu dönemi izah etmeye çalıştık. 1945 de Karadağ devleti federal olarak yeniden sahneye çıktı, ancak milli kimlik, kilise ve dini kurumlar gündeme gelmemişti.  Denilebilir ki  Karadağ 20. Asırda kaybettiklerini 21. da her anlamda geriye almak noktasına geldi. Kosova’nın kaybı ve referandumla birlikte Sırbistan ciddi bir güç kaybı dönemine girmiş, iyice yalnızlaşmıştır. Hatta  bölgeye biraz dikkatlice  göz atarsak Sırbistan’ın, çevresindeki her komşu ile kavgalı olduğu görülür. Kosova ve Bosna ile mevcut sınırlarla ilgili ihtilafları dünyayı bıktırmış durumda. Karadağ’da uzun yıllar iktidarı elinde tutan siyasiler Sırbistan’ın bu problemlerine ortak olmak istemiyor, uğraşmak istemiyor. Belgrad’ın Karadağ’daki son hamlesi genel seçimlerin yapıldığı 16 ekim  2016  tezgahladığı darbe girişimidir. Türkiye’deki 15 temmuza çok benzeyen bu teşebbüsün içinde Moskova gizli servisinin de elemanları vardı. Her ikisi de, AB adayı iki ülkede yaşanan bu vahim olay karşısında aynen Türkiye ile ilgili olduğu gibi, Brüksel’in sessiz kalması dikkat çekici bir tavırdır.  Hedefine ulaşamayan bu darbe teşebbüsünün içinde yer alanlar asker ve siviller hapis cezalarına çarptırılmış olup halen cezaevlerinde bulunuyorlar.

İçindeki Sırp yanlısı güçlü muhalefete rağmen Karadağ, Kosova devletini tanıdı.   Sırbistan’la bütünleşme yanlısı politikaları savunan siyasi partiler Kosova devletini tanıma kararına şiddetle muhalefet ettiler.  Ancak, sonuç değişmedi, Sırbistan’la bütünleşme tezlerini savunan siyasi partilerin,  seçim kazanarak  iktidara gelme   ümidinin  her geçen gün  azaldığı  söylenebilir.

                       SIRP-KARADAĞ  ÇATIŞMASI   KİLİSELER   ÜZERİNDEN  DEVAM  EDİYOR

Belgrad’ın, Karadağ’ı tekrar yanına çekmek ve bütünleşmek için elinde kalan tek koz Sırp Ortodoks Kilisesidir. 30 yıldan beri Karadağ’ı yöneten siyasi irade bunun farkında olduğu için,  Belgrad’a bağlı  bu kiliseyi  ülkesinde etkisiz hale getirmek hatta  uzaklaştırmak için kolları sıvamış bulunuyor. Karadağ  hukümeti  ülkedeki kiliselerin faaliyetlerini doğrudan ilgilendirecek din ve vicdan hürriyetini yeniden düzenleyen yeni bir kanun tasarısını kabul ederek parlamentoya sevk etmiş bulunuyor. Bu kanun tasarısına şiddetle karşı çıkan Sırp Ortodoks Kilisesi, yaptığı kulis faaliyetiyle, tasarının, Venedik Komisyonu tarafından incelenmesini sağlamıştır. Kanun tasarısı halen Venedik komisyonu tarafından incelenmektedir. Komisyon, kanun tasarısının Avrupa hukuk mevzuatına uygunluğunu onaylarsa, muhtemelen eylül veya ekim aylarında Karadağ parlamentosunda görüşülecek ve kanunlaşacaktır. Sonrasında Karadağ devleti  sınırları  içinde 1920 yılında Sırp Ortodoks kilisesinin tasarrufuna geçen  kilise ve manastırlar Karadağ kilisesine iade edilecektir. Belgrad’daki Sırp Ortodoks Patriği İrinej’e  bağlı olarak çalışan metropolit Amfilohiye yetkilerini kaybedecektir. Hal-i hazırda Karadağ’da 600 cıvarında kilise Manastır ve gayrımenkul, hırıstiyan cemaate dini hizmet vermektedir. Karadağ parlamentosunda kabul edilerek yürürlüğe girmesi beklenen bu kanunla yakın geçmişin  farklı rejimleri ( Karadağ, SHS Krallığı, Sosyalist Yugoslavya) tarafından el konulan Müslüman, Katolik ve  Yahudi gibi diğer azınlıklara  ait vakıf mallarının iadesinin de yolu açılacaktır.

Bu arada Karadağ kilisesi otosefalliğinin yani bağımsızlığının tanınması için Ukrayna kilisesinin geçen yıl yaptığı gibi,  Fener Patrikhanesine başvuracaktır. Bu mücadelede son sözü SEN  SİNOD   meclisi ve Fener Patriği  Bartolomeos  söyleyecektir.

https://www.dunyabulteni.net/makale-yorum-1/ortodoks-dunyasindaki-kiliseler-krizi-davut-nuriler-h445175.html

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın