İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Müslümanlaştırılan Ermenilerin hikayesi belgeselleşti: Zenginlik değil travma

İnanç YILDIZ

Diyarbakır

Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde yaşayan Müslümanlaştırılmış Ermenilerin hikayeleri beyaz perdeye taşındı. Altan Sancar ve Serhat Temel’in yönetmenliğini üstlendiği “Saklı Haç” belgeselinde 1915’ten bu yana Müslümanlaştırma ve asimilasyon politikalarının halk üzerinde yarattığı travma anlatılıyor.

Belgeselin ilk gösterimi yarın saat 19.30’da Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Kongre Merkezi’nde yapılacak. Herkese açık olan gösterimin ardından yönetmenlerle kısa bir söyleşi gerçekleştirilecek.

Gösterim öncesinde belgeselin yönetmenlerinden Altan Sancar ile “Saklı Haç”ı konuştuk. Müslümanlaştırılmış Ermenileri yaşadığı travmanın boyutlarını dile getiren Sancar “Kamera kapalı iken anlatılanların onda biri bile kamera karşısında anlatılmadı. Ben inanıyorum ki o konuşulanlar kayda girseydi izleyenlerin kanı donacaktı” dedi.

Müslümanlaştırılmış Ermenilerin hikayesini çekme fikri nasıl ortaya çıktı?

Her zaman söylediğimiz gibi anlatılan bizim hikayemizdir. Belgeselde yer alan herkes bir biçimde ya akrabamız ya da komşumuz. Çocukluktan bugüne dışarı çıkmayan, ama evlerimizde sessiz sessiz konuşulan bu hikayeleri duyduk. Ve geçtiğimiz yıl bu belgesele başlayarak bu geçmişi kalıcı kılmaya karar verdik. Yapmak istediğimiz esas şey ise bir yüzleşmenin parçası olabilmek. Ermeni Soykırımı bir tabu ve bu tabu konuşulmadıkça Türkiye’nin demokratikleşmesi mümkün olmayacak. 1915’in bir parçası da Müslümanlaştırılmış Ermeniler ve bunu aktarmayı görev bildik.

Hikayeyi 1915’ten başlatıyorsunuz. Bunun nedenlerini açıklar mısınız?

Bu topraklarda her şey 1915’te başladı. Ve 1915 ile yüzleşme olmadan da Türkiye’nin demokratikleşmesi mümkün olmayacak. Son yüzyılın tüm yok sayma, asimilasyon, topraksızlaştırma ve mülksüzleştirme politikalarının dayandığı temellerden biri de 1915. Bugünün Türkiye’sini büyüten koşullar 1915 ve sonrasında olgunlaştı. Ve eğer bizler bugünün Türkiye’sinde demokrasinin özlemini çekiyorsak ve bunun uğruna mücadele ediyorsak Ermenilere uygulanan bu vahşeti görmek, bununla yüzleşmek ve özür dilemek zorundayız. Belki o zaman Türkiye’de yaşayan Aleviler, Kürtler ve daha nice ötekileştirilen nefes alacak ortamı bulacaktır.

Bir yanları Müslüman diğer yanları Ermeni… Bu melezliğin kültürel yansımalarına tanık oldunuz mu?

Aslında ortada bir melezlik yok. Çünkü biz burada Müslümanlaştırma ile bir asimilasyon sürecine işaret etmek istiyoruz. Müslümanlaştırılan Ermenilerin sadece dini inançları ellerinden alınmadı, kültürleri, kimlikleri, toprakları, varlıkları kısacası Ermeni’yi Ermeni yapan her şey ellerinden alındı. Ama elbette ki geçmişten bugüne belki de farkında olmadan aktarılan kültürel kodlar ile Müslüman bir Kürt olarak yaşayan insanlar farkında olmadan Ermeni geleneklerini ve kültürünü yaşadılar. Yemeklerinde, konuşmalarında geçen sözcüklerde, bayramlaşmalarında, düğünlerinde bunu görmek mümkün. Öyle ilgi çekici bir karmaşa var ki bir yanda Kürt kültürü bir yanda Ermeni kültürü. Ama bu zenginlik değil, travmanın ta kendisi…

Çekimler sırasında Müslümanlaştırılmış Ermeniler size nasıl yaklaştı?

Biz evlere belgesel ekibi olarak değil, komşu, akraba ve hatta ev sahibi olarak gittik. Ortada o kadar büyük bir korku ve travma var ki belki de başka bir ekip o kapıları çalsa o hikayeler ortaya çıkmayacaktı. Çünkü dışarıya tamamen kapalı bir yapıdan bahsediyoruz. Ama bu durum bizlere bile zorluklar yaşattı. Kamera kapalı iken anlatılanların onda biri bile kamera karşısında anlatılmada. Ben inanıyorum ki o konuşulmayanlar kayda girseydi izleyenlerin kanı donacaktı. Ama korku ve travma bunun önüne geçti.

Peki Müslümanlaştırılmış Ermenilerin ilçede yaşayan Kürtlerle diyalogları ve ilişkileri nasıldı?

İlçenin tamamında artık Kürtler yaşıyor. Merkezde Zazaki konuşulurken, bazı köylerinde ise Kurmanci konuşuluyor. Burada yaşayan Müslümanlaştırılmış Ermenilerin ciddi bir bölümü artık kendilerini Kürt olarak tanıyor ve tanıtıyor. Ancak ilçede yaşayanlar Müslümanlaştırılmış Ermeni olan aileleri biliyor. Bu durum ilişkileri pek de olumsuz etkilemiyor. Ama sanılmasın ki burada hoşgörü ve bir arada yaşam kültürünün gelişmişliği çok yüksek. Ortada Ermenilik kalmadığı için ilişkilerde sorun yaşanmıyor. Elbette ki ilçede bir arada yaşamı savunan fazlasıyla insan var, bu konuda kendilerini ayrı tutuyoruz; ancak Ermeniler kendi kimlikleri ile orada yaşasaydı gerçekten böyle olur muydu sorusu merak konusu elbette.

Altan Sancar

“MÜSLÜMANLAŞTIRMA SALT BİR DİN DEĞİŞİKLİĞİ DEĞİL”

Belgeselin ismi “Saklı Haç”… Anadolu coğrafyasında yaşayan halklar ilgili yapılan çalışmalarda özellikle din yönü öne çıkıyor. Örneğin Ermeniler deyince ilk olarak inançları akla geliyor. Belgeselin isminde de bu vurgu önde… Ermenilik=Hristiyanlık gibi bir denklem kuruluyor. Hikayelerini dinlediğimiz Ermenilerin başat sorunu inançları mıydı? Daha başka ne gibi sorunları vardı?

Az önce de bahsettiğimiz gibi, Ermenilik inanç değil elbette. Yetişkin bir Ermeni, hiçbir zorlama ve baskı ile karşı karşıya kalmıyor ise inancını değiştirebilir, inançsız da olabilir. Burada Müslümanlaştırma vurgusunu yapma nedenimiz asimilasyon sürecine dikkat çekmek. Müslümanlaştırma süreci işletilirken bir asimilasyon süreci işletildi. O insanlarda Hristiyanlık inancı kalsaydı belki de Ermenilik kalmayacaktı, çünkü isimleri, kültürleri değiştirildi; mülksüzleştirme ve topraksızlaştırma yaşandı. Ermenilerin başat sorunu inançları değil bence, atalarına yaşatılan o vahşeti anlatmak. Ermenileri katledenlerin Ermeniler ile olan başat sorunu ise Ermenilerin varlığıydı. Ermenilerin dün hangi sorunları varsa bugün de aynı sorunlar katlanarak devam ediyor. Dün de Ermeni düşmandı, bugün de düşman. Dün de Ermeni’nin malında herkesin gözü vardı bugün de… Kısacası Müslümanlaştırma süreci bir asimilasyonu işaret ediyor, salt bir din değişikliğini değil.


Evrensel Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.