İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Konu Hatipoğlu’nun Ermeni çocuğu ‘Müslümanlaştırması’ değil aslında

Alin Ozinian

Geçen hafta Ermenistanlı bir çocuk, Ramazan ayı boyunca sahur ve iftar programlarından tanıdığımız Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu’nun “yardımıyla” canlı yayında Müslüman “oldu”.

Bildiğiniz gibi bu adam kötü prodüksiyonlu şovları ile ünlü; herkes ne diyeceğini ezberlemeye çalışıyor, olmadık replikler veriliyor ama Nihat bey iyi hacı-şovcu, çok güzel toparlıyor, başka bir hava katıyor programa, Sezar’ın hakkı Sezar’a!

13 yaşındaki Artur, “Müslümanlığa adım atarak” programın seyircisine duygulu anlar yaşattı. Daha sonra annesinin de dediği gibi, Artur saf bir çocuk. Saf olmazsa ne olur, adı üstünde çocuk! Programdaki halinden şaşkın ve heyecanlı hatta mutlu olduğu belli fakat ne olup bittiğinden de habersiz.

Seyrettiğimiz 10 dakika yani “Ermeni’den Müslüman yapma keyfi”, ülkedeki problemlerin kısa özeti gibi. Çocuklar hakları istismarı başta olmak üzere, ötekileştirme, baskı, bilgisizlik, hukuksuzluk, ne pislik isterseniz ben buradayım diye bağırıyor. Nihat hacı-şovcu çocuğa, “12 senedir buradasın, Türksün işte” diyor programın başında, daha sonra “Annenden, üvey babandan izin aldık aslında şart da değil” diye de ekliyor. 

İrkiliyoruz ama Hatipoğlu kendi içinde tutarlı aslında. İnanca göre; İslam en şerefli din, insanlar ise Müslüman olarak günahsız doğuyorlar, sonra anası babası onu yoldan çıkarıyor, kaldı ki İslam ile müşerref olanlar cennete gidiyor. “Gavuru” Müslümanlaştırmak ise büyük sevap, ayrıca pratik: kelime-i şehadet getiren herkes kolayca Müslüman olabiliyor.

Dahası İslamiyet’e göre 13 yaş çocuğun iradesini dikkate almanız gereken bir yaş, günahın sevabın deftere işlenmeye başlandığı bir açılış dönemi. Yine İslamiyet’e göre, ergenlik çağında din değiştirmek isteyen bir çocuğun ebeveynlerini dikkate almaya da gerek yok.

Burası en sıkışılan konu aslında, bir mümin hayatını evrensel değerler, hukuki normlara göre mi yoksa İslamiyet felsefesine göre mi şekillendirecek? Türkiye’de en kısa yol, konjonktüre göre takılmak. Öyle de yapılıyor maşallah.

Prof. Dr. Mesude Atay, 13 yaşındaki çocuğun din değiştirmesi için ailesinden izin aldık demek, “ailesinin onayını aldık evlendirelim” demekle aynı kapıya çıkıyor diyor. Doğru, ama bu gerçek, çocukların evlendirilmesi konusunda herhangi bir değişikliğe yol açmıyor. Bu ülkede çocuklar evlendiriliyor. Her neyse, olup bitenden sonra oldukça büyük patırtı koptu. Nihat beyin “operasyonu” düşünüldüğü kadar sevilmedi, oldukça ayıplandı. 

AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, sosyal medyada konuyla ilgili açıklamalarda bulundu.

“Nihat hocaya yakıştıramadım ve üzüldüm. Ailesinin rızası olmaksızın 13 yaşındaki bir Müslüman çocuğun Hristiyanlar tarafından vaftiz edilmesi durumunda ne hissedersem, bu görüntüler karşısında aynı hissiyatı taşıdım. İstismar mutlaka bir boyutu, asıl sorun empati yoksunluğu” dedi.

Ülkemizde ne yazık ki sadece örnekler üzerinden derdinizi anlatabiliyorsunuz, misal reşit olamayan çocuğun dini değiştirmeye teşvik suçtur derseniz anlaşılmıyor ama “ya biri sizin çocuğunuzu affedersin Hristiyan yapsa” dediniz mi, karşıdaki olayın vahametini hemen kavrıyor. Allah korusun diyor, tahtalara vuruyor… Tam da bu yüzden olup biten suç değil, empati yoksunluğu olarak adlandırılıyor. 

Artur’un annesi olaydan sonra “Benim oğlum hala Hristiyan, arkadaşı ile canlı yayına çıksınlar, yemek yesinler diye gitmişler, saf benim oğlum, beni aradılar, ne dediklerini anlamadım, bilsem izin verir miydim” dedi Ermenistanlı gazetecilere. 

Asıl ip uçları annenin sözlerinde aslında, “Yemek yesinler diye… Beni aradılar ama anlamadım dediklerini…”
Artur’un annesi gibi yaklaşık 10 bin Ermenistanlı kadın var İstanbul’da, yaşama, çalışma izni olmadan tutunmaya çalışan, çocukları yemek ile kandırılabilecek, 12 yıl sonra hala Türkçeyi iyi konuşamayan kadınlar…

Sadece Ermenistanlı değil, Özbekistanlı, Kazakistanlı, Gürcistanlı, Azerbaycanlı kadınlar da var. Göçmenleri, düzensiz işçileri var Türkiye’nin ama bu insanlar için geliştirdiği bir politikası yok… Canı sıkıldığında “Sınır dışı ederiz” diyen bürokratlar, sokakta bulup Müslümanlaştırmaya çalışan şovmenler var, hepsi bu… Çocuk istismarı yapan program hakkında RTÜK’e ve Hatipoğlu hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulmuş, fakat içinde bulunduğumuz ortamda suç duyurusu yapan kişiye iftira atmak “suçundan” müebbet hapis cezası bile verilebilir, ona da şaşırmayız. “Bu da oldu!” deriz, hızla unuturuz. Ümidimizi kesmeyiz ama #Herşeygüzelolacak matramızı tekrarlarız.

Türkiye Ermenileri Patrik-vekili Başpiskopos Aram Ateşyan da bir açıklama yaparak, konuyla ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanı’nın aradığını ve şikayette bulunduğunu söyledi. Duy da inanma! Hükümete her an bağlılığını dile getirmek için fırsat arayan biri en fazla hal hatır sormuş olabilir. 

Artur’un başına gelen daha doğrusu içine sürüklendiği durum bir çok açıdan can sıkıcı. Ermenilerin aklına ilk gelen kuşkusuz Ermeni Soykırımı sırasında zorla Müslümanlaştırılan Ermeniler. Rahatsız olmaları, geçmişteki haksızlıkların hortlamasının, yaraların sızlamasının verdiği isyanları anlaşılabilir, fakat ben bu olaya baktığımda “Ermenilere yapılan dev bir haksızlık” görmüyorum ya yorum olarak “Soykırım devam ediyor!” yorumunu yapamıyorum, beni rahatsız eden başka daha derin, daha sinsi şeyler var…

“Çocuk daha reşit olmamış, aile onay vermemiş. Hristiyan bir çocuğu bu şartlar altında Müslüman yapmak çok yanlış” diyenlerin hatırı sayılır kısmı dindar kesim ile problemi olanlar. Kısaca beyazlar, Kemalistler, Mustafa Kemal ilkelerinden ödün veremeyeceklerini tekrarlayanlar. Dolayısı ile bu fotoğrafta gördükleri en temel istismar Müslümanlaştırma.

Ülkenin genelinde AKP öncesinden beri süre gelen diğer baskıcı, ayrıştırıcı, Türkçü politikaların çoğu ile barışıklar, sadece baskı İslami kesimden ya da dinle ilgili olduğunda tepki gösterme gereği duyuyorlar.

“Bu memleket tarihinde Türk idi, o halde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır” dışında bir vizyonları yok, bu yüzden sistemin ilk kaybedeni olarak “sevimli ve devlet temeline zarar vermeyecek ” bir muhalefet yapmaya çalışıyorlar. Herkesin Türk etnik kökeninden gelmediklerini bile bile, “Türküm, doğruyum…” diye 6 yaşından itibaren söyletilen andımız bugün geri getirilse zevkten dört köşe olacak bir güruh var.

Bu insanlar bir çocuğun Müslümanlaştırılması kadar Türkleştirilmesinin de çocuk için kötü olduğunu anlayamıyor. Bu durumu yapılamayan İstanbul Belediye seçimlerinde de gördük, ülkeyi “düzelme” gündemi makam odasına Atatürk fotosu koyma, Belediyenin başına “T.C.” çakma faaliyetleri dışına çıkamıyor. Dincilerin kutsalları kadar Kemalistlerin kutsalları da hayatı zorlaştırıyor, bize gidilebilecek bir hedef vaad edemiyor.
Tapındıkları partinin cumhuriyet tarihi boyunca yaptıkları politikalardan ya bihaberler, ya da yerinde olduğunu düşünüyorlar. 

Ermeni, Kürt, kendi çizgilerinin dışında herhangi bir grubun eşit haklardan yaralanmasını desteklemedikleri, haksızlıklar karşısında korumaya, kollamaya çalışmadıkları gibi saygı da duyamıyorlar.

Misal, Ayşe Kulin “Biz, Ermenileri Yahudiler gibi durup dururken kesmeye başlamadık” dediğinde duymazdan gelenler Ahmet Hakan’a İmamoğlu’na ayıp ettiği için kızıyor, eleştiriyor, ateş püskürüyorlar, Hakan’ın Tahir Elçi’nin cinayetindeki payı onlar için sorun değil oysa. Elçi öldürüldükten sonra hala Hakan’a tahammül edebiliyorlar.

Aynı şekilde, Yıldız Tilbe’nin “Allah Hitler’den razı olsun. Bunlara az bile yapmış. Ne kadar haklıymış adamcağız. Bunların sonunu gene Müslümanlar getirecek” demesini sineye çekerken, İmamoğlu’nun “Artık sanatçılar da konuşacak” çağrısına “Siyasetten nefret ediyorum” diyerek istenilen tweet’i atmamasına büyük tepki gösteriyorlar.

Dinciler ve Atatürkçüler arasında gittikçe sıkışırken hem hava alamıyor, hem de geleceği şekillendirecek gücün ne olabileceğini düşünmekten kendini alamıyor insan…

https://ahvalnews-com.cdn.ampproject.org/c/s/ahvalnews.com/tr/guncel/konu-hatipoglunun-ermeni-cocugu-muslumanlastirmasi-degil-aslinda?amp

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın