İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermenice ve Türkçe’nin bilinmez tarihi

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
 

Bir dil, kendi dışındaki bir başka dile, nasıl oluyor da bu kadar tesir edebilir? Onun sayılarına, sıfat ve isim tamlamalarına, yerine göre deyim ve mecazlarına yönelik bunca tesiri nasıl izah etmemiz gerekir diye, düşünmeden yapamıyoruz. 

NECMETTİN TURİNAY 

Mireli Seyidov (1918-1992) Erivan’da doğmuş, orada yaşamış, temel eğitimini Ermenilerle bir arada yapmış bir bilim adamı. O Azeri asıllı bir Türk olduğu için, bulunduğu ülkede dikkatini, Azeri-Ermeni ilişkileri üzerine yoğunlaştırmış. Devamlı o yönde çalışmış, Ermeni dilinin tarihi köklerine kadar uzanmayı kendine iş edinmiş. Bunu şuradan anlıyoruz: Erivan Üniversitesi’ndeki hocalığı sırasında, neredeyse yirmi yılını, Ermenice El Yazması Eserler Kütüphanesi’nde geçirmeyi göze almış.

Hem çağdaş Ermenice’ye, hem eski tarihi Ermenice kaynaklara vukûfu, Mireli Beyi ister istemez önemli kılıyor. Nitekim o, yirmi yıllık Ermeni arşivleri üzerindeki çalışmalarını önemli bir esere de dönüştürmüş: “Türk-Ermeni Edebi İlişkileri” (Berikan Yayınevi, 240 s.)

Fakat ilgili eser bildiğimiz, kanıksadığımız cinsten bir intiba bıraksa bile, hadise hiç de öyle değil. Bugünkü Ermenistan’ın kuruluşunu, 1915 tarihli Ermeni tehcirini ve uluslararası planda cereyan Türk-Ermeni çatışmalarını anlatan çalışmaların çok çok ötelerinde bir eser bu. Neredeyse on beş asır gerilere kadar uzanarak, Türk ve Azerilerle iç içe yaşayan Ermeniler arasımdaki dil-kültür ilişkilerine öyle bir nester vuruyor ki şaşıp kalıyorsunuz. 

Bir dil (Türkçe), kendi dışındaki bir başka dile, nasıl oluyor da bu kadar tesir edebilir? Onun sayılarına, sıfat ve isim tamlamalarına, yerine göre deyim ve mecazlarına yönelik bunca tesiri nasıl izah etmemiz gerekir diye, düşünmeden yapamıyoruz.

Bildiğimiz gibi, Türkçe’nin Balkan dilleri üzerindeki tesirine dair şimdiye kadar çeşitli araştırmalar yapılmış, bunlar bilimsel makaleler, kitaplar veya sözlükler biçiminde yayına dönüştürülmüş bulunmaktadır. Bu çalışmaların neredeyse tamamı, Türkçeden Bulgarca, Elence, Romence, Makedonca, Boşnakça veya Hırvatca’ya geçmiş Türkçe kelimelerin tesbiti esasına dayanmaktadır. Ilgili dillerin bünyesine yerleşmiş ve halk ağızlarında hâlâ daha yaşayan, yer yer de yazı dili seviyesinde kullanımını sürdüren Türkçe kelimelerin çokluğu, dilimizin tesir kabiliyetini ortaya koymaktan geri durmamaktadır. 

KARANLIK ZAMANLARA DOĞRU

Fakat Mireli Seyidov’un eseri, yukarıdaki çalışmaların hiç birine asla benzemiyor. Bu eseri okuduğunuz zaman dilin günübirlik tesirlerine takılıp kalınmıyor, geriye dönük karanlık zamanlara doğru, dil vasıtasıyla nasıl uzun seyahatlere çıkabildiğini görüyor ve bundan adeta başınız dönüyor. Yani Mireli Bey, Ermenice ile Türkçe arasındaki ilişkilere öyle tarihi bir derinlik kazandırıyor ki, onun çalışmasının önemli yanı da zaten burada kaynaklanıyor. 

Mireli Bey’in eski tarihi Ermeniceye vukfunun yüksekliği onu öyle sonuçlara götürüyor ki, neredeyse Ermenice’nin karanlık dönemlerinde rahatlıkla at koşturmasına imkân veriyor. Eski Ermenice (Grabar) ve yeni Ermenice (Aşharabar) olarak, ilgili dili iki ayrı dönemde ele alan Mireli Bey, Ermenice’nin bu iki dönemi arasındaki tarihi kırılmaya özellikle parmak basıyor: O da Eski Ermenice ile yeni Ermenice’nin söz dizimi arasındaki farklılıkta toplanıyor. REKLAM

Eski Ermenice sentaks olarak, bildiğimiz Avrupa dillerinin söz dizimine tâbi bir dil iken; tarihin bir döneminde garip bir şey oluyor, Ermenice değişiyor ve aynen Türkçede olduğu gibi, (özne, tümleç, nesne, zarf ve yüklem) dizgesine tâbi olmaya başlayıveriyor. 

Bir dil nasıl oluyor da, böyle kökünden sarsılıyor anlamıyorsunuz. 

Kaldı ki Türkçenin böyle derin bir tesirine, altı yüz yıl beraber ve iç içe yaşadığımız Balkan ülkelerinin hiç birinde şahit olmuyoruz. Yani tek tek kelime tesirleri ayrı, mukabil dilin gramatikal yapısını kökten değiştirmek, onu kendine tâbi kılacak derecede dönüştürmek, daha bir ayrı.

Türk-Ermeni Edebi İlişkilerinMireli SeyidovnHaz.Telli Akhun Korkmaz, Mehmet KutalmışnBerikan Yayınların

DEĞİŞİM NE ZAMAN BAŞLADI?

Peki Ermenice’nin maruz kaldığı bu köklü değişme, ne zaman başlamış olabilir? Yani eski Ermeniceden yeni Ermeniceye geçiş için bir tarih tesbit edilebilir mi? Bu husus Mireli Bey kadar, Ermeni dili tarihçisi Acaryan’ı da derin derin düşündürmüş ve araştırmalara sevk etmiştir. Onlar bunu, Trans-Kafkas ülkelerine Türklerin gelişi ile izah ediyorlar. O da ancak 1021 tarihine kadar iniyor. Ama şu bir gerçekmiş ki Ermenice üzerindeki bu tesir, daha yedinci asır kaynaklarında bile rahatlıkla görülebiliyormuş. İşte bütün bunlara bakarak Acaryan ve Mireli Bey, durmaksızın sorular soruyor, bu karanlık dönemi aydınlatmaya çalışıyorlar.

Mireli Bey’den öğrendiğimize göre Köroğlu Destanı ile çeşitli Dede Korkut kolları da, Ermeni folklorunda hala daha yaşamaya devam etmekte imişler.

Beş bölümden oluşan ve Azerbaycan-Ermeni dil-edebiyat ilişkilerini dönem dönem ele alan bu eseri, Dr. Telli Akhun Korkmaz ile Prof. Dr. Mehmet Kutalmış yayına hazırlamışlar. Bu arada Telli Akhun Hanım’ın Ermeniceye vâkıf Azerbaycanlı bir araştırmacı olduğunu özellikle kaydedelim. Böyle bir eserin varlığından haberdar olan ve Türkiye Türkçesine kazandırılması lüzumuna inanan Telli Akhun Korkmaz, bilahare yanına Kutalmış’ı da alarak ilgili eseri yayına hazırlamıştır.

Sonuç olarak şunu söylememiz mümkün görünüyor: 

Mireli Seyyidov gibi, bugünkü Türkçenin böyle bir âlimi bulunmuyor. Türkçenin alâkalı olduğu diller üzerinde çalışan, onlar üzerinde yoğunlaşmış ne bir Türk dilcisi, ne de bir tarihçisi var. Ermeni problemi ile meşgul olan Türkiye’de, iyi Ermenice bilen uzman yokluğu düşünebiliyor musunuz bu felâketi.

https://www.yenisafak.com/hayat/ermenice-ve-turkcenin-bilinmez-tarihi-3470884

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın