İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Zekeriya Kurşun: 24 Nisan ve iki mühim mesele: ‘ANZAK’lar ve Ermeniler

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***
Her Nisan ayında gündeme gelip akabinde unuttuğumuz iki meselemiz var. Birincisi, Çanakkale kara muharebelerinin başlaması ve Osmanlı askerleri ile ilk karşılaşan ANZAK askerlerinin durumları. Diğeri de Ermenilerin ve sahte dostlarının bize dayattıkları soykırım iddiaları.

MAKALEYİ SESLİ DİNLEMEK

İÇİN TIKLAYIN Zekeriya Kurşun : 24 Nisan ve iki mühim mesele: ‘ANZAK’lar ve Ermeniler Haber Merkezi 18 Nisan 2019, Perşembe Yeni Şafak 24 Nisan ve iki mühim mesele: ‘ANZAK’lar ve Ermeniler yazısının sesli anlatımı ve tüm Zekeriya Kurşun yazılarının sesli anlatımı Yenisafak.com Yazarlar Sesli Makale Köşesinde!

Her yıl, aynı gün iki mesele ile de yakından ilgileniyoruz. Daha doğrusu ilgilenmek zorunda bırakılıyoruz. Diasporadaki Ermeniler, ayrıca -bu yıl olduğu gibi- Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak isteyen Fransa gibi ülkelerin parlamenterleri; girmek için bunca fedakarlık yaptığımız AB Parlamentosu üyeleri vs., her Nisan ayında harekete geçerler. Maksatları bellidir. Yüz yıl önce Anadolu’yu yeniden yurt edinmiş Türk Milleti’ne huzur vermemek, bin yıldır birlikte yaşayan Türkiye halkları arasına fitne sokmaktır.

İlginç bir refleksle biz de, dünyayı dize getirmiş, sahte ve saldırgan bir medeniyeti boğmuş olan Boğaz Harbi’nin hakikatini yanlış yorumlayıp 18 Mart ile 24/25 Nisan’ın ayrı şeyler ve ayrı kimselerin zaferleri imiş gibi tartışırız.

Peki işin hakikati nedir, 24 Nisan’da neler olmuştur?

Önce bizi ilgilendiren şu meseleye parmak basalım: Çanakkale Muharebeleri teknik olarak deniz ve kara diye ayrılıyorsa da esasında bir yıl süren bütün bir mücadeledir. Osmanlı Devleti’ni yutmak isteyen korkunç donanmaları ile 18 Mart’ta boğazı zorlayan itilaf devletleri, sınırlı imkanlara rağmen Osmanlı topçusunun, muazzam direnişi karşısında geri çekilmek zorunda kalmıştır. Ancak saldırganlar, İstanbul’u işgal girişimlerinden vaz geçmemiş, taktik ve strateji değiştirerek kara çıkarması için uygun biz zamanı beklemişlerdir. Nitekim 24 Nisan gece yarısından sonra (25 Nisan sabaha karşı) en az donanmaları kadar korkunç kara güçleri ile başlattıkları çıkarma harekatıyla boğazı yeniden zorlamışlardır. 18 Mart’ta Cevad Paşa’nın gösterdiği kararlılığı, 25 Nisan’da karaya çıkmak isteyen işgalcileri ilk karşılayan Yarbay Şefik ve Yarbay Mustafa Kemal de göstermiştir. Savaşın daha sonraki safahatı defalarca anlatılmış ve yazılmıştır, tekrara hacet yoktur. Çanakkale Muharebeleri, fiilen 25 Şubat 1915 tarihinde başlayıp 9 Ocak 1916 tarihinde tamamlanmış büyük bir mücadelenin zaferdir. Bu zafer, asker, sivil, Müslüman, gayri Müslim ve başta Türk Milleti olmak üzere hangi milletten olursa olursa olsun topyekûn Osmanlıların zaferidir. Bu zaferin deniz kahramanları ile kara kahramanlarının ya da çeşitli milletlerin arasında bölüştürmenin hiç bir anlamı yoktur. Hele hele yazılan kitaplar, yapılan filmler ve çakılan kitabeler ile düşmanların subay ve askerlerinin bile tebcil edildiği bir zamanda, kendi kahramanlarımızın ruhunu incitmeye hiç hakkımız yoktur.

Diğer taraftan, çeşitli mizansenler (mesela sahte Türk dondurmacıları) ile kandırılıp Boğaz önüne getirilmiş zavallı ANZAK askerlerinin aslı astarı olmayan, uydurulmuş hikayelerini tekrara da hacet yoktur. Cengiz Özakıncı’nın belgeleri ile de ortaya koyduğu, ‘ANZAK’lara dair Mustafa Kemal’e atfedilen asılsız söylemin de gündemimizden çıkması gerekmektedir. İşgalcilerin arzularına uygun olarak Küçük Arıburnu bölgesine ANZAK Koyu isimlendirmesi de tarihimizin başka bir garabetidir. Anlayacağınız, mesele, sadece bir harp sahası turizmini değil, bir milletin zihniyetini şekillendirmeyi ilgilendirmektedir. Bu meseleyi, beyni yıkanmış, İstanbul’daki varlığımızdan rahatsız bir kişinin/örgütün cami saldırısı sonrasında Yeni Zelanda Başbakanı’nın gösterdiği ve hepimizi duygulandıran performansı ile de karıştırmamak gerekmektedir. Unutmayın ki; bütün sevimliliğine ve terör karşısındaki kararlı duruşuna rağmen o, Çanakkale önlerine gelen atalarının haklılığına inanmaktadır.

Bu konuyu burada bırakıp 24 Nisan’ın ikinci meselesine geçelim.

Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale önlerine yığınak yapıp, İstanbul’u işgal etmeye girişen güçler İstanbul ve Anadolu’da yaşayan Ermenileri de hesaba katmışlar ve en azından bir bölümünden istifade etmek istemişlerdir. Bu yüzden onları silahlandırmış ve isyana hazır hale getirmişlerdir. İtilaf Devletleri’nin Çanakkale’ye yaptıkları ilk saldırılarından iki gün sonra, 27 Şubat’ta, Osmanlı Genelkurmayı da bütün birliklerini bu konuda uyarmıştır. Zira elde edilen bilgiler ve yakalanan silahlar Ermenilerin isyan hazırlığı içinde olduklarını göstermiştir. Bunun için başkomutanlık, askeri birliklerden derhal tedbir almalarını istemiştir.

Çanakkale önlerindeki gelişmeler bir süreliğine dikkatleri isyancılardan uzaklaştırdı. Geri bakıldığında, Ermeni komitacılarının artık telafisi mümkün olmayacak şekilde hazırlık yaptıkları anlaşıldı. Bunun üzerine hükümet, itilaf devletlerinin karaya asker çıkarmaya hazırlandıkları 24 Nisan 1915’de bir genelge yayımladı. Genelge ile Hınçak, Taşnak ve benzeri Ermeni kuruluşlarının kapatılması, belgelerine el konulması ve liderlerinin gözaltına alınması emrini verdi. İşte Ermenilerin sözde soykırım günü ilan ettikleri tarih, bağımsızlık için isyan hazırlıkları yapan liderlerinin tutuklandığı tarihtir. Oysa asıl tartışılan mesele, 27 Mayıs 1915’te çıkarılan tehcir kanunudur. Ermeniler bu tarihi değil de kendilerine bağımsızlık sözü veren örgütlerin kapatılmasını ve liderlerinin tutuklanmasını soykırım günü olarak ilan etmeleri oldukça manidardır. Maalesef Türkiye, bu kadar açık olan bir meseleyi, yani Ermenilerin meşru bir hükümete başkaldırmalarının kanunsuzluğunu bile kimseye anlatamamıştır.


Yeni Şafak

Yorumlar kapatıldı.