İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Nişanyan Sözlük’ten son haberler

20 küsur yıldan beri hayatımın değişmeyen ekseni sözlüğüm. Birkaç kez aylar süren hummalı çalışma dönemleri oldu. Sonuncusu 2017 Kasımında bitti, 2018 Nisan-Temmuzunda da yeni basım için çok sıkı bir tashih sürecinden geçtik, 600’ü aşkın aşkın yazım hatası ve binlerce stil tutarsızlığı düzelttik. Kitap 24 Temmuz’da benden çıktı. O günden beri sözlük işi rölantide.

Rölantide derken şöyle. Saplantı olmuş artık, bir şey okurken ya da konuşurken ya da gece uyurken bir kelime aklıma takılır; “ne demişiz biz buna” deyip sözlüğü açar bakarım. Bir şey aklıma yatmaz kaynakları yeniden didiklerim, yahut virgül hatası bulurum, yahut o Latince kelimenin çevirisi içime sinmez düzeltirim. Yer Adları sözlüğüne çalışırken umulmadık bir detay yakalarım, mesela ‘Ahibaba’ tipi adlarla ‘Ağababa’ tipi adların tarih boyunca eşdeğer sayıldığını fark ederim. Yahut elime yeni bir kaynak düşer, onu tararım. Örneğin cezaevindeyken matbu nüshadan satır satır okuyup alıntıladığım Garibname’nin searchable pdf’i gelir, gözümden kaçmış yirmi tane yeni metin örneğini üçer beşer tuş darbesiyle yakalarım.  

Siteden her gün ortalama yarım düzine kullanıcı mesajı geliyor. Bir kısmı ilginçtir. Gözümden kaçmış olasılıkları deşerler, falan niye yok diye kafa tutarlar, yeni kelimeler önerirler, en azından neyin yanlış anlaşılabildiğine dair beni uyarırlar. Zeus onlardan razı olsun, beş altı da kıdemli düzeltmenim var. Biri hayranlık veren bir özenle literatürü tarayıp etimoloji hatalarıma dikkatimi çeker, dil tarihinin umulmadık inceliklerini – mesela “inatçı” anlamında muannit ile “hain” anlamında muhanet’in ayrı sözcükler olduğunu, ya da feylesof’un Arapçadan ama filozof’un Fransızcadan geldiğini – hatırlatır. Hayli genç olduğunu düşündüğüm bir başkası yeni dilde yaygınlık kazanan sözcükleri – mesela Asya döğüş sanatlarında kullanılan nunçaku, buzdolaplarına yapıştırılan magnet, kamu ulaşım araçlarında biletinizi kontrol eden validatör – fark etmemi sağlar. Biri eski gazete ve dergi koleksiyonlarını tarayıp alafranga kelimelerin ilk tespit tarihini birer yıl birer yıl hesabıyla gerilere götürür. Haftada bir iki onların notlarını toplayıp sözlüklerime dalmak ya da gazete arşivlerinde metin örneği avcılığına çıkmak zorundayım.

Sonuç aşağıda. Kitabı basım için yayınevine teslim ettiğim 24 Temmuz 2018’den bu yana tam 466 maddede değişiklik yapmışım. Listede hepsinin tarihini ve ilk 200 kadarının kısa özetini görüyorsunuz. Gerisine üşendim. Nişanyan Sözlük baskısı elinizdeyse alın web sitesiyle karşılaştırın, yaptığım işi kolayca bulursunuz. Mutfağımız o kadar şeffaf. 

1 Ağustosta hafta bir gol bir, Brezilya taşrasını oğlumla turlarken Tupi dili hakkında bilgilenme sevdasına düşmüşüm. Minas Gerais eyaletinde bir otel odasından siteye girip jaguar’ı düzeltmişim. Tupice’den dilimize gelen 9 sözcükten biri.  

Yapılanların çoğu basit tashihler, ya da sözcük tanımlarını daha net ve anlaşılır kılmak için yapılan düzeltmeler. Birçok maddede ya daha eski örnekler bulduğum için, ya da sözcüğün eski ve yeni çeşitli anlamlarının farkını vurgulamak istediğim için, yeni metin alıntıları eklemişim. Bazılarında sözcüğün tarihi anlamını örneklerken güncel anlamı ihmal ettiğimi fark etmişim. Yedi ayda sözlüğe 36 yeni madde katılmış. Onları listede yeşile boyadım. 

Kırmızı işaretlediklerim ciddi sayılabilecek etimolojik analiz tashihleridir, hepsi 22 tane. Beş altı tanesi cidden ciddi. Türkçe üst sözcüğünün yüz- fiiliyle alakası yok, yüz adının bir türevi. Eskisi birle olan Türkçe bile sözcüğünü evvelce yaptığım gibi bir+le olarak analiz etmek abes. Arapça sınıf sözcüğünün Yunanca synaphé ile ilgisi yok, ta Elifin Öküzü günlerinden kalma bir hata, nasıl bunca zaman gözüme ilişmemiş hayret. Öğrenmek fiili, Talat Tekin’in vurguladığı üzere öğür adından geliyor, Eski Türkçe “akıllanmak” anlamına gelen öglenmek’le ilgisi yok. Alaysözcüğünü Latince ala’dan türetenlere yıllarca kuşkuyla baktım, çünkü ala’nın Bizans Rumcasına 10. yy’da (dolayısıyla belki Türkçeden) girmiş olduğunu sanıyordum; 1. yy’a ait kapı gibi örnekleri okuyunca süngüm düştü. Osmanlıca dağî’nin Türkçe dağla ilgisi yok, Arapça tuğyan’ın bir türevi. Süpürgenin yoldaşı olan faraş kürek kemiğinin Arapçası, “döşek seren” anlamında farrâştan türemiş değil (Ahmet Vefik Paşa da o hataya düşmüş oysa ki). 

Farsçadan alıntı olan nar sözcüğünün daha derin etimolojisi yoktu. Hititçe ve Hurrice adlarını görünce onları da ekleme gereği duydum. Aynı şekilde, tüm klasik kaynaklarda hiç inandırıcı olmayan Farsça sûr-nây (“düğün neyi”) etimolojisi verilenzurna’nın eski Anadolu ve Ortadoğu dillerindeki bariz paralellerini belirttim. 

Hırçın ve malafat sözcüklerine etimoloji vermemiştim. İkisi de tatmin ediçi şekilde çözüldü sanırım. Hırçın’ın Ermenice olduğunu Dankoff ve Tietze belirtmişler, ben yoğurdu üfleyerek yemiştim. Eski metin örneklerini görünce haklı olduklarına kanaat getirdim. En çok hoşuma gideni ise pembe. Türkçede 18. yy’a dek sadece “pamuk” anlamına gelen bu sözcük nasıl renk adı oldu? Bunun cevabını bilen veya söyleyen kimseye rastlamamıştım bugüne dek. Ta ki ‘toz pembe’ deyimine metin örneği arayıncaya kadar.

Zaman aralığını biraz daha açsak son bir yılda sözlüğe eklenen maddeler şunlar:

aikido, alabalık, amq, apokrif, apukurya, arjante, aspir, balayı, cosplay, çıvgar, çorla-, daği, dingil1, eboş, efzun, elalem, elaman, elcevap, evamir, eyyorla-, filozof, genelev, halile, harçlık, havşa, iktisa, kalistenik, katavasya, kent2, kentsoylu, kirebolu, kokoroz1, korakor, krinolin, kur2, lahuri, magnet, mamaliga, mel mel, meremet, mığrı, muhanet, muteriz, nunçaku, ormantik,  oro+, öz2, pena, playboy, plevra, politeizm, port+, portbebe, prekarite, pürtük, random, sabuniye, soyka1, soyka2, şıllık2, tekel, tırrek, tik3, triyaj, Türkilizce, usturmaça, üroloji, üstenci, validatör, yanardağ, yoyo

(devami icin )


http://nisanyan1.blogspot.com/2019/03/nisanyan-sozlukten-son-haberler.html

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın