İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Demokrasiyi idam ettiler…

Mısır’da dokuz gencin idam edilmesinden hemen sonra AB’nin bu ülkede zirve düzenlemesi son yılların demokrasi adına en büyük fiyaskosuydu. Böylece demokratik değerlerin reel politik adına bir kez daha istismar edilmesine tanık olduk. Sisi yönetiminin ağır işkencelerle idama mahkum ettiği bu dokuz genç, belli ki kendisini demokrasi şampiyonu ilan eden Avrup Birliği ülkelerini hiç rahatsız etmemişti. 

15 Temmuz darbe/işgal girişiminin demokratik bir şekilde, halkın ve siyasi liderliğin göğüs germesi ile püskürtülmesinden sonra Türkiye’de bırakın bir destek zirvesi düzenlemeyi, açıklama bile yapamayan, hatta yapılan ilk açıklamalarda düşkırıklığı ifade edenler, kamuoyunda idam cezasının tartışılmasına bile tahammül edememişlerdi. Oysa demokrasi bir halk rejimidir ve halkın kendi kaderi hakkında tartışma yürütmesi her halde dokuz gencin uyduruk gerekçelerle idam edilmesinden daha hoşgörü ile karşılanması gereken bir durumdur. 

Söz konusu petrol, doğalgaz veya başka çıkarlar olduğunda, bir gazeteciyi kendi konsolosluğunda dilim dilim doğrayan ülkelerin el üstünde tutulduğunu, zirvelerin baş konuğu olduğunu görüyoruz. Katar’a el koymaya, Venezuela’ya devlet başkanı atamaya, Suriye’de terör örgütlerini devletleştirmeye karar verenler, Türkiye gibi bu konularda tek başına demokratik değerleri savunan bir ülkeyi rezil raporlarla cezalandırmakta beis görmüyorlar. 

Hiç sorun değil. Bizler “İyi ki Türkiye var” dediğimiz günleri gördüğümüz için sevinmeliyiz. 

Hocalı katliamı ve terminoloji… 

Evvelki gün, 70’i yaşlı, 63’ü çocuk tam 613 Azeri kardeşimizin Ermenistan Devleti birliklerinin saldırısı ile vahşice öldürüldüğü katliamın 27. sene-i devriyesini idrak ettik. Unutmak katliamların devam etmesi demektir. Allah bir daha böyle günler yaşamaktan tüm dünyayı esirgesin. 

Bizler ırksal asabiye ile malul insanlar değiliz, olamayız. Bir suç karşısında susan ise dilsiz şeytandır. Bu isterse en yakınımız olsun, tavrımız hakikat ve adaletten yana olmalıdır. 

Ancak faili doğru ifade etmenin de çok önemli bir husus olduğunu düşünüyorum. Bir suçun faili genel olamaz, genelleştirilemez. Bu aslında faili kaybetme/kayırma anlamına da gelir. Her açıdan sakıncalıdır. 

Ülkemizde bu konuda bir özensizlik var. Bir genelleme hastalığıdır gidiyor. Ben Hıristiyan bir Ermeniyim; Asala cinayetleri ve Hocalı katliamını tiksintiyle karşılayan, lanetleyen biriyim. Dışişleri görevlilerimizi ASALA adlı örgüt şehit etmişti, “Ermeniler” değil. Hocalı katliamını da Rus ordusu destekli Ermenistan birlikleri gerçekleştirdi. Ama dün haberlere baktığımda “Ermeniler” genellemesi havada uçuşuyordu. 

DAEŞ’in eylemlerini “Müslümanlar kafa kesiyor” diye nasıl genelleyemezsek, FETÖ’yü nasıl Müslüman ve Türk olarak addedemezsek, PKK’yı nasıl Kürt kardeşlerimizden ayrı tutuyorsak, bunu her konu ve alan için tekrarlamalıyız. 

Bu arada Dışişleri Bakanlığımız başta olmak üzere, devlet ve hükümet organlarını özenli dili için tebrik etmek de boynumuzun borcu. 

Sıkıntının kasti olmadığının da farkındayım. Kısa sürede yoluna girecektir. 

https://www.aksam.com.tr/markar-esayan/yazarlar/demokrasiyi-idam-ettiler-e2-80-a6/haber-826864

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın