İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hangisi daha güzel? (3)

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

Oğuz Çelikkol / Hürriyet

Dışişleri Bakanlığında 37 yıl çalıştım. Şimdi ülkemizin genç diplomatlarının ve dış politika uzmanlarının yetişmesine katkıda bulunmaya gayret gösteriyorum. Öğrencilerimin bana yönelttikleri soruların başında, diplomat olarak görevli olduğum dönemde bulunduğum ülkelerden, yaşadığım ve ziyaret ettiğim şehirlerden en fazla hangisini beğendiğim, hangi ülke ve şehrin bende daha fazla etki bıraktığı oluyor.

Bu konudaki düşüncelerimi daha önceki 2 yazımda paylaşmaya başlamış, New York (Birleşmiş Milletler) Daimi Temsilciliğimiz ile Beyrut Büyükelçiliğimizdeki görevlerimle ilgili bazı anılarımı, BM ile Lübnan ile ilgili bazı görüşlerimi aktarmıştım. Geçen yazımda Vaşington Büyükelçiliğimizdeki görevimle ilgili kimi anı ve düşüncelerimi de aktarmaya başlamış, Ermeni karar tasarısı üzerinden iki önde gelen Amerikalı senatör olan Byrd ve Dole arasında ABD Senatosu’nda yaşanan mücadeleyi anlatmıştım.

Senatör Dole’un Ermeni karar tasarısına kısa sürede 61 ortak sunucu toplaması tasarının Senato’dan geçişinin önlenmesinin hemen hemen imkansız olduğuna işaret etmekteydi. Ancak, sonuçta Dole ile Byrd arasındaki mücadeleyi Senatör Robert Byrd kazandı ve Ermeni “soykırım” tasarısı ABD Senatosu’ndan geçmedi. Senatör Byrd başarılı bir şekilde Ermeni karar tasarısına karşı Senato’da muhalefeti organize etti.

Senatör Dole, Ermeni “soykırım” karar tasarısını 54 ortak sunucuyla 1989 Eylül ayında Senato’ya getirdi, kısa sürede 7 Senatörün daha katılmasıyla tasarının ortak sunucu sayısı 61’e çıktı. Karar tasarısı Ekim ayı başında Senato Adalet Komitesi’nden kolaylıkla geçti. Ancak karar tasarısına Senatör Byrd’un muhalefeti hızlandıkça tasarının Senato Genel Kurulu’na gelmesi de gecikmekteydi. Bu arada Büyükelçiliğimiz de Senatörler nezdinde yoğun bir bilgilendirme çalışması yürütüyordu.

Bazı ortak sunucuların karar tasarısından isimlerini geri çekmeye başlaması karar tasarısının ciddi bir muhalefetle karşılaştığına işaret ediyordu. Büyükelçiliğimizin temas ettiği bu Senatörler “basit bir anma günü” olarak takdim edilen tasarıya Senatör Dole’un isteği üzerine ortak sunucu olduklarını, ancak konunun tarihi boyutunun “basit” olmadığını şimdi anladıklarını, tasarının ABD’nin Türkiye ile ilişkilerinde ortaya çıkartacağı muhtemel sonuçları görmeleri sebebiyle ortak sunucu olmaktan vazgeçtiklerini ifade etmekteydiler.

Senatör Bryd karar tasarısının Senato’dan geçmemesinin sağlanması yönündeki taktiğini karar tasarısının Genel Kurul’da oylanmasının engellenmesi üzerine kurmuştu. Bunun nedeni Bryd’un karar tasarısının görüşüleceği yerin ABD Kongresi olmadığına, tarihi bir konuda ABD’li Kongre üyelerinin karar verme yetkisi olmadığına inanmasıydı. Senatör Byrd bu nedenle tasarı üzerindeki görüşmelerin bitmesini, oylamaya geçilmesini engellemeyi ve gerekirse Senato’da “saatlerce” konuşmayı planlamaktaydı.

Senatör Byrd’un Türkçeye “kürsü engellemesi” olarak çevrilebilecek “filibuster” taktiğini yenmenin tek yolu görüşmelerin kapanmasını istemek, 100 kişilik Senato’da 60 oy bularak görüşmeleri “kapatmak” ve oylamaya geçilmesini sağlamaktı. Karar tasarısının kabul edilmesi için daha sonra yapılacak oylamada ise basit çoğunluk olan 51 oy yeterliydi.

Görüştüğümüz çok sayıdaki Senatör ve yardımcıları karar tasarısının Senato’ya getirilmesinin yanlış olduğunu kabul etmekle beraber, seçim bölgelerindeki “Ermeni ve Rum” lobisinin baskısını dikkate almak zorunda olduklarına da işaret etmekteydiler. ABD Senatosu karar tasarısı konusunda Byrd ve Dole’u destekleyenler olarak ikiye bölünmüştü. Kaliforniya, Massachussets, New York, Illinois ve Visconsin gibi Ermeni ve Rum lobisinin güçlü olduğu eyaletlerden gelen Senatörler Dole’u desteklerken dış politikayla yakından ilgilenen Senatörler Byrd’u destekleme eğilimindeydiler.

Senato Silahlı Kuvvetler Komitesi Başkanı Georgia Demokrat Senatörü Sam Nunn gibi önde gelen Senatörler açıkça karar tasarısına karşı çıkmaya başlamış, 1990 yılı Ocak ayına gelindiğinde tasarının ortak sunucu sayısı 61’den 46’ya düşmüştü. O dönemde Senato çoğunluk lideri Demokrat Parti Maine Senatörü George Mitchell’di. Maine eyaletinde önemli sayıda Rum Amerikalı yaşaması sebebiyle Senatör Mitchell Cumhuriyetçi Parti azınlık lideri de olan Dole tarafından getirilen karar tasarısını desteklemekle beraber, kendi partisinden Tahsisler Komitesi Başkanı olan Robert Byrd’u de dikkate almak durumunda kalmıştı. Ancak görüştüğümüz Senatör Mitchell tasarıyı tutmayacağını ve oylama için Senato Genel Kurulu’na getirmek zorunda olduğunu belirtmekteydi.

Senatör Dole’un Ermeni “soykırım” karar tasarısı Senato Genel Kurulu’na21 Şubat 1990 tarihinde geldi. Görüşmelerde Dole ve destekçileri Ermeni “soykırımının” bir “gerçek” olduğunu ve uluslararası toplumun bu “gerçeği” kabul etmesi, Türkiye’nin de tarihteki bu “gerçekle yüzleşmesi” gerektiği yönündeki Ermeni görüşlerini dile getirdiler. Bu Senatörler tarihi bir gerçeğin kabul edilmesinin Türkiye ile ABD arasındaki “yakın” ilişkileri etkilememesi gerektiğini de konuşmalarında vurguladılar.

Senatör Byrd ve onu destekleyen Senatörler ise 1915 olaylarıyla ilgili karar verilecek yerin ABD Senatosu olmadığını, siyasetçilerin tarihçi yerine geçmemesi gerektiğini vurgulayan Türk görüşlerini esas alan konuşmalar yaptılar. Ayrıca, karar tasarısının önemli bir müttefik olan Türkiye ile ilişkileri tehlikeye düşüreceğini dile getirirken, Byrd ve bazı Senatörler açıkça 1915 olaylarıyla ilgili olarak bilim adamları arasında görüş birliği bulunmadığını, bu nedenle 1915 olaylarının “soykırım” olarak nitelendirilmesinin doğru olmayacağını da belirttiler.

Senatör Byrd’un “filibuster”ının sona erdirilmesi ve görüşmelerin tamamlanarak karar tasarısı üzerindeki oylamaya geçirilmesi için oylama 22 Şubat günü yapıldı. Oylama 49 oya karşı 49 oyla sonuçlandı, 2 senatör oy kullanmadı. Senatör Dole “filibuster”ın bitmesi için gerekli 60 oyu sağlayamamıştı. 27 Şubat günü 2. bir oylama daha yapıldı. Bu kez Dole taraftarları 48, Byrd taraftarları ise 51 oy aldı ve 1 Senatör oylamaya katılmadı. Böylece karar tasarısı üzerindeki esas oylamaya geçilmesi Senatör Byrd tarafından başarıyla engellenmişti. Ayrıca bu oylamalarda Dole’un karar tasarısının kabulü için gerekli olan 51 oyu da sağlayamayacağı ortaya çıkmıştı. Bu sonuç Senatör Byrd için bir “zafer”, Senatör Dole için ise ağır bir “yenilgi” idi.

Ermeni karar tasarısının Senato’da engellenmesinden Türkiye ve Bush Yönetimi memnundu. Senatör Robert Byrd Türk toplumu ve Türkiye nezdinde bir “kahraman” durumuna gelmişti. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Senatör Bryd’ü resmi bir ziyaret amacıyla Türkiye’ye davet etti. Bakıldığında bir Cumhurbaşkanının bir Senatörü kendi misafiri olarak, resmi ziyaret için daveti yerleşik protokol kurallarına aykırıydı. Ancak Senatör Byrd, Türkiye için özel bir statü kazanmıştı.

Senatör Byrd’ün Türkiye ziyareti 1990 yılı Ağustos ayının ikinci yarısında Orta Doğu bölgesinde çok önemli gelişmelerin ortaya çıktığı bir zamanda gerçekleşti. Irak, İran’la yaptığı 8 yıllık bir savaştan hemen sonra, 2 Ağustos tarihinde bu kez Kuveyt’i işgal etti. Bu durum ABD’nin Kuveyt’i “kurtarmak” amacıyla Irak’a karşı askeri bir müdahale beklentisini ortaya çıkartmıştı. ABD’nin Irak’a müdahale ve Körfez operasyonu için Türkiye’ye olan ihtiyacının artması Senatör Byrd’un Türkiye ziyaretini daha da önemli bir hale getirdi ve ziyaretin odak noktası Irak ve Orta Doğu’daki gelişmeler oldu.

Senatör Byrd, Türkiye ziyaretinde Ankara ve İstanbul dışında Türkiye’nin başka bölgelerini de görmek ve mümkün olduğu ölçüde halkla bir araya gelmek istiyordu. Bu nedenle Senatörün programına (Ankara ve İstanbul dışında) İzmir, Çanakkale ve Antalya da eklendi. Senatörün bizden isteği doğrultusunda İzmir’den İstanbul’a seyahati Çanakkale ve Gelibolu üzerinden özel otobüsle sağlandı. Tüm Türkiye ziyareti sırasında Senatör Byrd ve heyetine Dışişleri Bakanlığı mihmandarı olarak ben de eşlik ettim.

Senatör Byrd, Türkiye’ye yanında Cumhuriyetçi Parti Missisippi Senatörü Thad Cochran’la birlikte, ABD Başkanı’nın sağladığı özel uçakla geldi. Senatör Byrd’e bu ziyaretinde Devlet Başkanlarına yapılan uygulamalara benzer bir protokol uygulandı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal Senatör Byrd şerefine Çankaya Köşkü’nde aralarında Başbakan ve Dışişleri Bakanının da bulunduğu çok sayıda Bakanın ve yabancı Büyükelçinin katıldığı resmi bir akşam yemeği de verdi.

Senatör Byrd’ün halkla bir araya gelme, halkın içine katılma isteği Ankara ve İstanbul’da uygulanan resmi protokol ve güvenlik nedenleriyle gerçekleştirilemedi. Ancak, Senatörün bu isteği Side’de gerçekleşti. Senatör Byrd, bu ziyareti sırasında en fazla Side çarşısında halk tarafından kendisine gösterilen sevgi gösterilerinden ve Gelibolu yarımadasındaki Çanakkale savaş abidelerinden etkilendi. Yaşına ve Parkinson hastalığına rağmen Side çarşısını yürüyerek gezen Senatör Byrd’e çarşı esnafı ve çarşıda bulunan halkın gösterdiği ilgi ve sevgi gerçekten etkileyiciydi. ABD Kongresi’nde uzun süre Senatör olarak görev yapan Robert Byrd hayatını kaybettiği 2010 yılına kadar Türkiye’ye olan ilgisini ve Türkiye dostu olmayı devam ettirdi.

Senatör Dole ise yeni bir Ermeni “soykırım” karar tasarısını Senato’ya getirmemekle beraber, Amerikan Ermeni lobisiyle temaslarını daha sonra da devam ettirdi ve 1995 Ermenistan depremi sırasında Türkiye’yi eleştiren konuşmalar yaptı. Bu dönemde Ermenistan’ı da ziyaret eden Dole, 1996 yılı Başkanlık seçimlerine Cumhuriyetçi Parti adayı olarak katıldı, ancak seçimi Demokrat Parti adayı Bill Clinton’a karşı kaybetti.

İki güçlü Senatör, Dole ile Byrd arasındaki bu (Ermeni karar tasarısı üzerinden yapılan) mücadele Vaşington’la ilgili anılarımın içinde en ön sırada yer almaktadır. Bu durum bir yandan milli parlamentoların Ermeni iddiaları konusunda çıkarttıkları “kararların” ne kadar “yersiz” ve “haksız” olduğunu ortaya koyarken, bu kararların arkasında tarihi “gerçeklerin” değil, kararın çıktığı ülkedeki politik hesapların, hesaplaşmaların yattığını da açık bir şekilde göstermektedir.

Vaşington’da görev gördüğüm dönem içinde ABD siyasi sisteminin nasıl çalıştığını, Beyaz Saray ile Kongre arasındaki dengeleri yerinde görmek ve izlemek imkanım da oldu. ABD Kongresini oluşturan binaların altındaki tünellerde geçirdiğim uzun süreler bana Kongre’nin ABD dış politikasındaki rolünü değerlendirme fırsatı verdi. Bugün de ABD dış politikasının oluşumunda sıklıkla karşılaştığımız Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı arasındaki çekişmeleri, sonuçta ABD’de dış politikanın nasıl oluştuğunu yerinde ve yakından gördüm.

Dışişleri Bakanlığındaki daha sonraki dış görevim yine ABD’de, bu kez Los Angeles Başkonsolosluğu idi. Bütün çevresiyle birlikte nüfusu 5 milyon civarında olan Vaşington’la karşılaştırıldığında Los Angeles çok daha büyük bir şehir, metropol’dü. Los Angeles’in çevresiyle birlikte nüfusu 18 milyona kadar çıkıyordu. Los Angeles’in bulunduğu Kaliforniya ise nüfus olarak ABD’nin 1. büyüklük olarak ise 3. eyaleti olma özelliğini taşıyordu.

Dünya’nın en büyük metropollerinden biri olan Los Angeles’ta günlük yaşam Vaşington’la karşılaştırıldığında daha zor idi. Ancak Başkonsolos olarak gittiğimde Los Angeles’a yabancı değildim. Öğrencilik yıllarımda, master öğrenimim için Los Angeles’ta bulunmuş, Güney Kaliforniya Üniversitesi’ndeki lisansüstü çalışmalarım sebebiyle bu şehirde 2 yıl yaşamıştım. Öğrenci olarak yaşadığım bu şehre şimdi Türkiye Cumhuriyetini temsilen, Başkonsolos olarak dönmekten büyük bir memnuniyet duyuyordum. (Bu yazı dizimin devamı sonraki yazılarımda gelecektir).

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/oguz-celikkol/hangisi-daha-guzel-3-41116238

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın