İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Yalnız bırakılma durumu beni Türkiye’den uzaklaştırdı”

Kaan Çağlayangöl sordu, caz müzisyeni Burak Bedikyan yanıtladı…

Kaan Çağlayangöl

Türkiye’de özellikle son 10 yıldır bir çok caz albümü piyasaya çıkıyor. Bu kadar çok yeni albümün yapılması Türkiye’de caz müziği açısından büyük bir gelişme. Çok albüm çıkmasına rağmen ne yazık ki basın dönüp dolaşıp hep aynı isimleri yazıyor. Bazı caz ve klasik müzisyenlerimiz yurtdışında çok önemli işlere imza atıyorlar. Onların böylesine değerli işler yapması bir müzik yazarı olarak beni çok sevindiriyor ve gururlandırıyor. İşte Burak Bedikyan o başarılı isimlerin en başında geliyor. Caz piyanisti, besteci, aranjör ve eğitimci kimliği ile caz konusunda bir hayli öne çıkıyor. Yaptığı albümlerle ise çok başarılı işlere imza atıyor. Uluslararası arenada müzik adına takdir toplamak ve beğenilmek kolay bir iş değil. Üstelik konu caz müziğiyse bu durum daha da önemli bir hale geliyor çünkü caz müziğinde uluslararası platformda başarı elde eden ve övüneceğimiz müzisyenlerimizin sayısı bir hayli az. Burak Bedikyan’ın piyasaya çıkardığı 4 albüm Amerika başta olmak üzere bir çok ülkede müzik otoritelerince büyük beğeni topladı. Maalesef bu 4 albüm de Türkiye’de dağıtılmadı ve satışa sunulmadı. Umarım en kısa sürede müzik marketlerde bu albümleri görebiliriz. Caz kategorisinde dinleyiciye ulaşmayı en çok hak eden albümlerin başında bu albümler geliyor. Hepsi çok emek verilmiş ve üzerinde düşünülmüş albümler. Türkiye’deki caz dinleyicisinin bu albümleri mutlaka dinlemesi gerekiyor. Burak Bedikyan her müzisyenin hayallerini süsleyen bir başarı elde etti. Ülkemizde de değerinin daha fazla bilinmesini temenni ediyorum. Burak Bedikyan ile İzmir-New York hattında bir röportaj yaptım ve müziği adına güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Keyifle okumanız dileğiyle.

“ALBÜMDE EN UFAK BİR EDİT YOKTUR”

-Albümlerini sık aralıklarla yapıyorsun, üretimin çok üst seviyede gördüğüm kadarıyla. Son albüm fikri nasıl oluştu, trio oluştururken neler düşündün?

Tespitin için teşekkür ederim. Yazdığım müzikler yaklaşık yirmi yıldır süregelen çalışmaların ürünü. Ilk albüm kaydetme fikrimin oluşmasından çok önceleri düzensiz aralıklarla aldığım birçok müzikal not zaman içerisinde taslaklara, taslaklar da tamamlanmış kompozisyonlara dönüşmeye başladı. Açıkçası ilk albüm kaydımın peşine, kendiliğinden daha yoğun bir üretim rutini oluşmaya başladı hayatımda. Albümlerle ilgili detaylı projelendirmeler yapmıyorum hiçbir zaman. Veya albüm kaydedilecek diye oturup beste yapmıyorum. Her şey çok daha spontane oluşuyor. O dönemki hissiyatıma ve duyumuma en yakın olduğunu düşündüğüm seçkiyi hazırlayıp kimlerle ortak bir dil, anlatım yakalayabileceğime bakıyorum. Kayıt yeri ve zamanına da çoğunlukla prodüktörüm/plak şirketim karar veriyor. Evvelden tanıdığım ve birlikte sahne tecrübemiz olan müzisyen arkadaşlarımı veya daha evvel hiç çalmadığımız hatta yüzyüze dahi tanışmadığımız dostları da tercih ettiğim oluyor. Trio bir kayıt almak uzunca süredir aklımda olan fakat çok cesaret edemediğim, daha doğrusu kendimi pek hazır hissetmediğim bir durumdu. Istanbul’dan ayrılmamdan önceki tahmini ikibuçuk üç yıllık dönemde kendi konserlerimi, Avrupalı ve Amerikalı müzisyen arkadaşlarımla yaptığımız çalışmalar hariç, Can Kozlu ve Matthew Hall’dan oluşan trio’muzla verdim. Dolayısıyla bu dönemde kafamdaki fikirleri ve üzerinde çalıştığım birçok konsepti de uygulayıp test etme şansım oldu. Hatta New York’a gelmeden önce yaptığımız bir kayıt da var ki önümüzdeki aylarda yayınlanacağını tahmin ediyorum. “New Beginning” tamamıyla hazırlıksız ve spontane bir anı belgeledi diyebilirim. Jay Anderson ve Adam Nussbaum yıllardan beri hayranlık duymakla beraber tanışma fırsatımın olmadığı müzisyenlerdi. SteepleChase bizi kayıt günü stüdyoda bir araya getirdi ilk olarak. Yazılı üç şarkım dışında bir şey götürmedim yanımda. Tanışma, biraz sohbet derken hadi stüdyoya geçip çalalım dedik. ‘Ne çalacağız’ diye sorduklarında açıkça bilmiyorum dedim, kendimizi ana bırakalım. Fikir özellikle Adam’ın aklına çok yattı. Sonuç olarak sahnede çalar misali aralıksız iki set çaldık. Bazen serbest bazen standart şarkı formlarının etrafında gezinerek tamamen doğaçlamaya dayalı bir müzik çalmaya gayret ettik. Belirttiğim üç bestem ve bir Victor Young klasiği hariç diğer tüm tematik materyel ve varyasyonları aramızdaki sohbetin ürünü. Dikkat edersen bazı track’lerin arasında ara veya bekleme yoktur, müziğin akışı içinde durmaksızın diğer parçaya geçilir. Bunları hep olduğu haliyle bıraktık. En ufak bir edit yoktur albümde. Hatta CD’ye sığdıramadığımız neredeyse bir bu kadar müzik daha var aynı session’dan. SteepleChase bunu ileride değerlendirir mi bilemiyorum ama biz kayıt esnasında çok eğlendik.

“HEM AMERİKA, HEM AVRUPA’DA ÇALMA NİYETİNDEYİM”

-Şu anda yurtdışında nasıl çalışmalar içindesin? Geleceğe ait planların neler?

2012’den bu yana gerek kayıtlar gerek konserler için NY’a gelip gidiyordum. Temelli taşınmamız neredeyse bir buçuk yılını doldurdu. Çok yoğun bir tempoda koşturuyorum henüz şehirde çok yeni sayılmama rağmen. Iki farklı müzik okulunda eğitmenlik yaparken bir üçüncüsünün de Piyano Bölümü Direktörlüğü’ne getirildim. Bunun haricinde bir araya geldiğimiz eski ve yeni müzisyen dostlarım var. Hem konser çalma hem de vaktim yettiğince davet edildiğim session’larda bol bol müzik paylaşıp konuşma şansım oluyor. Diyebilirim ki dönem dönem haftada bir iki session için aranıyorum. Bunların bazısı konser tekliflerine dönüştüğünde tadı baldan tatlı oluyor tabii. Steve Cardenas, Jed Levy, Steve Wilson, Jeff Hirshfield, Rez Abbasi, Mark Shim gibi tanıdığımız isimlerle bir araya gelme şansım olduğu gibi birçok yeni nesil NY’lu caz müzisyeniyle de tanışıp müzik yapma imkanım oluyor.

Henüz çalmalarla eğitmenlik arasında ideal bir denge yakalamış değilim; haliyle önceliğim belli bir standardı oturtup aileme daha rahat bir hayat sunmak. Diğer yandan tüm yoğunluk ve yorgunluğuma rağmen halimden çok memnunum. Şehrin sizi her koşulda ayakta tutan ve devamlı şarj eden muazzam bir enerjisi ve gücü var. İleriye yönelik özel planlarım yok. Buraya geliş amacım belli, bu doğrultuda çalışmalarımı sürdürüyorum. Önümüzdeki yıl itibariyle yazdığım yeni müzikleri biraz daha kalabalık bir ekiple seslendirip hem Amerika hem Avrupa’da çalma niyetindeyim. Bahar aylarında yine SteepleChase Records beşinci albümüm “Istanbul Junction”ı çıkartacak piyasaya. Bir de buraya gelmeden önce eski adıyla Burak Bedikyan European 4tet, yeni adıyla Hybrid 4tet olan oluşumun canlı bir konser kaydı yayınlanacak. Bu kez Avusturyalı bir şirket olan Alessa Records’la anlaştık.

-Yurtdışında, yaşadığın şehirde konser veriyor musun? Sürekli sahne aldığın bir yer var mı? İlgi nasıl?

Birlikte çaldığımız sabit diyebileceğim iki trio bir de quartet’im var. Bu ekiplerde genellikle Tim Horner, Harvie S, Peter Slavov, Luca Santaniello, Donald Edwards, Peter Brendler ve Jed Levy ile çalıyorum. Düzenli olarak bir ay boyunca her hafta 55 Bar’da trio olarak sahne alma fırsatım oldu. Ilgi ve katılım gayet iyiydi. Bunun haricinde dönüşümlü olarak Cornelia Street Cafe (solo ve quartet), Fat Cat, ShapeShifter Lab, Trumpets, Triad Theater ve Club 75’da, birer defaya mahsus da Drom ve Nublu’da çalma imkanım oldu. Oturmuş dinleyicisi, müdavimi olan caz kulüpleri haricindeki mekanlarda durum biraz sıkıntılı maalesef. Mekan kendi dinleyici kitlenizi beraberinizde getirmenizi ve belirli bir masa sayısının üstüne çıkmanızı bekliyor, hatta bazı durumlarda bunu şart koşabiliyor. Avrupalı dinleyici kadar meraklı ve ev ödevini eksiksiz yapıp gelen bir kitle olup olmadığı tartışmaya açık olmakla birlikte, dinlemeye gelenler ne olursa olsun belli bir algı ve müzikal kültür düzeyinin üzerinde diyebilirim.

“TÜRKİYE’DE CAZ…”

-Albümlerin başından beri aynı şirketten çıkıyor, şu andaki şirketle çalışmayı düşünürken neleri gözettin?

Albüm macerasına ilk başladığımda yazıştığımız birden fazla şirket vardı; Enja, Fresh Sound New Talent, MaxJazz ve Criss Cross gibi. Neticede en makul şartlarda anlaştığımız şirket SteepleChase olunca imzayı da onlarla bastık. Şu ana kadar birlikte çalışmaktan memnun olduğumuzdan yola beraber devam edecekmişiz gibi görünüyor.

-Albümlerini sadece digital platformlardan dinleyebiliyoruz. Türkiye’de dağıtımının olmamasının nedeni nedir?

İşin satış, pazarlama ve dağıtım boyutuyla ilgili bir bilgim, yetkim veya müdahale ihtimalim yok maalesef. Şu ana kadar kimlerle görüşüldü ve hangi şartlarda anlaşılıp anlaşılamadı bilemiyorum. Fakat devam eden bir dağıtım kanalı arayışı olduğu da bilgim dahilinde.

-Türkiye’de özellikle son 10 yıldır caz müzisyenleri çok fazla albüm yapıyorlar. Sence bu üretimler yerine ulaşıyor mu?

Yapılan çalışmaların tamamını yakınen takip etme imkanım olduğunu söyleyemem, fakat nicelik ve nitelik doğru oranda hareket etmeyebiliyor. Bu aşağı yukarı her yerde böyle diyebilirim. Üretimlerin yerine ulaşıp ulaşmadığı da içerik, anlatım zenginliği ve ifade derinliğinin yanısıra amaç ve beklentilerin ne olduğuyla ilgili. Türkiye’de caz müzisyenliğine olan ilginin artışını ve bu alanda üretimin de yoğunluk kazandığını görmek mutluluk verici olmanın ötesinde umut verici elbette. Fakat ülkemizde öncelikle kültürel yapı ve eğitim sistemindeki devasa boşluklar ve çarpıklıklar giderilip düzeltilmediği sürece, kendi sevgi, gayret ve kabiliyetiyle sanatını uluslararası normlara taşıyan veya taşıma çabasında olan bir avuç müzisyenin işi pek kolaylaşmaz. Diğer yandan içinde yaşanılan coğrafyanın handikapları veya olumsuz şartları ne olursa olsun, zihninizde ve imajinasyonunuzda kendi izole alanınızı yaratmanız ve bir nevi yaratıcı devinim yakalamanız mümkün. Zorluk ve engellere rağmen ısrarla dağarcığınızı genişlettiğiniz ve üretmeye devam ettiğiniz sürece çalışmalarınızın meyvesiyle ilgili endişe duymanız da yersiz tasa kaynağı olur. Siz vazifenizi yapın gerisini evrene bırakın.

CAZ İHTİYAÇ HALİNE GELMEDİKÇE SAYISI ARTMAYACAK

-İstanbul’da 2-3 klüp dışında caz klüp formatında yer yok. İzmir ve Ankara’da ise durum daha da kötü. Buna karşın Bulgaristan veya Ermenistan’da caz klüpler var ve bu klüplere ilgi de çok fazla. Nüfus olarak daha fazlayız fakat dinleyici ilgisi o ölçüde fazla değil. Tecrübelerine dayanarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?

Bulgaristan’ı bilemiyorum fakat Ermenistan konusunda haklısın. Özellikle son dönemde hem modern, özellikle de bebop ve ana akım caz’da çok yetkin isimler de çıkarttılar ve çıkartmaya da devam ediyorlar. Müzisyenler arasında dahi bizde olmayan bebop temeline ve kültürüne sahipler. Doğu bloku ülkelerinde, özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla başlayan yasaklanmış, bastırılmış bir Amerikan kültürüne/müziğine merak ve ilgi aldı başını gitti. Ermenistan gibi ülkelerde Sovyetler’in zengin klasik müzik geleneğiyle köklü disiplin anlayışı çok sağlam bir müzikal altyapı oluşturdu kanımca. Nesiller böyle yetiştikçe de kulaklar ve beğeniler ona göre şekilleniyor. Mainstream ve Bebop’a gönül vermiş birçok kalifiye müzisyenin sürekli ABD ile Ermenistan arasında mekik dokuyarak bu müziğin yaygınlaşması ve eğitimine ciddi emek harcadıklarını da biliyorum. Dolayısıyla netice ortada; kulüp, festival, orkestra sayısı ve yurtdışına ihraç edilen müzisyen sayısı azımsanamayacak boyutta. Bizim yolumuz çok uzun maalesef, caz’a gelene kadar çok sesli müziği daha iliklerimizde hissedemiyoruz, bilmiyoruz, haz alamıyoruz, merak etmiyoruz.. Çünkü eğitilmiyoruz, halen bir nevi özenti, gâvur icadı, fuzûlî bir uğraş olarak görüyor veya gördürülüyoruz. Devletin eğitim politikasında kultur, sanat, estetik öncelikli yerini almadıkça arzu ettiğimiz farkındalık ve algı düzeyine sahip nesiller yetiştirmek mümkün olmayacak. Klasik müzik, caz veya diğer sanat dalları birer elzem ihtiyaç haline gelmedikçe, insanlar okumaya, araştırmaya, üretmeye teşvik edilmedikçe, ne festivallerin, kulüplerin, okulların, ne de kütüphanelerin sayıları artmayacak.

-Müzikte en büyük hayalin nedir?

Spesifik bir hayal veya hedefim yok. Sevdiğim ve yapmayı bildiğim tek şeyi layıkıyla sürdürmeye çalışıyorum. Her anım müzikle geçiyor, halen ilk günkü kadar meraklı ve heyecanlıyım. Son dönemde farklı bir evreye girdiğimi seziyorum. Zihnim, duyumum, sezgilerim farklı bir şekilde bir arada çalışmaya başladılar. Bu bana hem keyif hem cesaret veriyor. Büyük hedef veya iddialarım hiç yok. Müzikte de hayatta anın keyfini çıkarmaya ve kıymetini bilmeye çalışıyorum. Kendimi olabildiğince büyük akışa bırakmaya gayret ediyorum. Yazıp çizdiğim yeni müzikleri ilerleyen dönemde daha fazla çalıp kaydetmeyi arzu ediyorum kısmetse.

-Türkiye için bir proje düşüncen var mı, ülkeye bir gün geri dönecek misin?

Uzun vadede hayat karşıma neler çıkartır bilmiyorum fakat şu an için geleceğimi orada görmüyorum. Bir hapislik, sıkışmışlık, ait olmama ve yalnız bırakılma durumu beni Türkiye’den uzaklaştırdı, dolayısıyla geri dönmek gibi bir düşüncem olduğunu söyleyemem. Insan haliyle kıymetinin bilindiği ve işinin kendisine en iyi şartlarda yaptırıldığı bir coğrafyada, olabildiğince medeni şartlarda yaşamayı ister.

SANATA EĞİLMEMİZ GEREKİYOR…

Burak Bedikyan’a verdiği içten cevaplar için teşekkür ediyorum. Sadece müzik değil tüm sanat dallarında katetmemiz gereken çok mesafe var. Daha sağlam adımlarla ve kararlı bir şekilde sanata eğilmemiz gerekiyor. 80 milyonu geçen ülkemizde diğer Batılı ülkelere göre müzik adına hala arzu edilen yerde değiliz. Caz müziği adına müzisyenlerimizle ilgili her gelişmeyi ve başarıyı yakından takip ediyorum. Umarım Burak gibi bir çok müzisyenin yurtdışındaki başarılarını okuruz ve dinleriz. İyi ve doğru müziklerle dolu bir yaşam dileğiyle.

Burak Bedikyan diskografisi

· Circle Of Life-2013(SteepleChase)

· Leap Of Faith-2015(SteepleChase)

· Awakening-2016(SteepleChase)

· New Beginning-2018(SteepleChase)


İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın