İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

MECLİSTEKİ ERMENİ: Tessa Hoffman’a göre Garo Paylan’a karşı yapılan suçlama ifade özgürlüğüne aykırıdır

İfade özgürlüğünün kısıtlı olduğu ve tutuklu gazetecilerin bulunduğu Türkiye’de hakim tokmağıyla Ermeni Milletvekilini de susturmaya çalışıyorlar. TBMM Ermeni Milletvekili Garo Paylan siyasi ve ceza kovuşturmasına maruz kalmaya devam ediyor. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Ermeni Milletvekili Garo Paylan hakkında 301. maddeden soruşturma açtı ve dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle fezleke hazırlayıp Meclis’e gönderdi.

Ermenihaber.am dünyanın farklı ülkelerinden farklı alanları temsil eden aydın ve bilim adamlarla ‘MECLİSTEKİ ERMENİ’ adlı özel röportaj serisine devam ediyor. Dünyanın farklı yerlerinden farklı alanları temsil eden ve Ermeni Milletvekiline karşı yürütülen baskı politikasını mahkum eden uzmanlarla yaptığımız mülakatları dikkatinize sunarız.

Onlar Garo Paylan’ın kaderiyle ilgili duydukları endişeyi ifade ederek Türkiye devletinin ifade özgürlüğünü ceza davasıyla sınırlandırmak isteyen yaklaşımlarını kınıyorlar.

Tessa Hoffman kimdir?

Ünlü bilim adamı, Ermeni bilimci, Soykırım uzmanı

Tessa Hoffman 1949 yılında Almanya’nın Bassum şehrinde doğdu. Slav ve Ermeni bilimleriyle sosyoloji üzerinde çalışmalar yaptı. Berlin’de Ermenistan hakkında haber ve belgelendirme merkezi kurdu.

Ermenistan tarihi ve kültürü üzerinde yaptığı çalışmalardan ve emeğinden dolayı Hoffman 1988 yılında Ermeni Yardımsever Genel Birliği (EYGB- ՀԲԸՄ) tarafından ödül alan ilk yabancı oldu. Kendisi Ermeni halkının yeni dönem tarihi meseleleri üzerinde çalışmalar ve araştırmalar gerçekleştirdi.

29 Mayıs 2013 tarihinde Hoffman Ermeni Soykırımı meselesini araştırmaktan ve o alanda gerçekleştirdiği toplumsal aktif faaliyetinden dolayı Ermenistan Cumhurbaşkanı tarafından ‘Ermeni Soykırımının tanıma sürecinde önemli katkılarda bulunan kişilere verilen ödüle’ layık görüldü.     

– Paylan hakkında, 301. Maddeden(Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılamak için) soruşturma açıldı.Bu durumu siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Türkiye devletinin böyle bir girişimde bulunması için ne gibi sebepler var?

– Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesinde 2008 yılında değişiklikler yapıldı. Bu değişiklikler Hrant Dink suikastından sonra gerçekleşti. Değişiklikler yapmanın amaçlarından biri milliyetçi duygularla hareket eden kişilerin farklı şekilde düşünen vatandaşlara karşı yaptığı suçlama üzerinde ceza davaları açılmasının önlemesiydi.

Böylece yapısal sorumluluk Savcılıktan Adalet Bakanlığına geçti ve bu tabi ki güçlere ait yetkilerin demokratik ayrılığına aykırıdır. Yani Yargı sistemi yasal yargılama hakkını kaybederken Yürütme erkinin rolü daha da arttı.

-2008 yılından beri 301. Maddeden soruşturma başlatmak için Türkiye Adalet Bakanlığından izin gerekiyordu. Bu yıllarda Adliye Bakanlığı 301. Maddeden soruşturma başlatmak için Paylan dahil olmak üzere sunulan başvurulardan yüzde 10’a olumlu cevap verdi. Bu bağlamda acaba bunun bir siyasi ve ceza kovuşturması olduğunu diyemez miyiz?

– Sunulan başvuruların sadece yüzde 10’a olumlu cevap vermek sanki çok yüksek bir rakam değil 301’inci maddesiyle soruşturma başlatması için. Bu başvuruların çoğunun reddedilmesi anlamına geliyor. Eminim, 2008 yılında yapılan değişikliklerin esas amaçlarından biri de bu maddeyle yapılan suçlamaların azaltmasıydı.

Sayın Garo Paylan bir Ermenidir ve muhalif, Kürt yanlısı Halkların Demokratik Partisinden (HDP) milletvekilidir. Bence bu iki unsur dikkat çekmek ve hükümet tarafından siyasi kovuşturmaya maruz kalmak için ciddi sebeplerdir.  Türkiye’de yürütülen birçok ceza davası gibi Garo Paylan’a karşı yürütülen bu süreç siyasi düşüncelerinden ve insan hakları açısından onun sahip olan ilkelerinden dolayı gerçekleştiriliyor. Bu bir ceza suçundan dolayı yapılan kovuşturma değil.

-Zamanında Hrant Dink’e karşı da aynı madde çerçevesinde muhakeme süreci başlatılmıştı. Acaba Paylan Dink’in yolundan mı gidiyor? Çünkü bu madde çerçevesinde açılan davalar milliyetçilerin nefretini azınlık temsilcisi Paylan’a karşı daha da kışkırtıyorlar.

-Hrant Dink’in hukuki ve siyasi statüsü oldukça farklıydı. O zaman 301’inci madde aslında ‘ahlaki bir tanımdı’ ve muhaliflere karşı kovuşturma gerçekleştirmek için geniş bir imkan sağlıyordu. O yıllarda Başbakan olan Erdoğan kendini dini azınlıklarının (Alevi, Müslüman olmayan) savuncusu olarak göstermeye çalışıyordu. Sözde Gülen cemaatinin askeri darbe girişiminden sonra (2016 yaz) paradigmalar tamamen değişti. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan İslamcılarla ittifakını radikal sağ ve Bozkurtların siyasi kolu olan Milliyetçi Hareket Partisiyle (MHP) yaptığı ittifakla değiştirdi.  Bunu hem eski aşırı İslamcı müttefiklere karşı yeni bir ittifak kurma gerekçesiyle hem de önümüzdeki Yerel seçimlerine hazırlanmak için yaptı.

Gerçek ve tahminen İslamcı kişilerin tutuklanmaları ve onlara yönelik suçlamaların artması bu değişikliğin bir sonucudur. Paradigmaların değişmesi aynı zamanda Kürtlere ve onların müttefiklerine karşı düşmanlık duygularının  artması anlamına geliyor. Garo Paylan’ın durumu da buna bağlı.

-Paylan’ın parti arkadaşları da tutuklanıyorlar. Bu durumda Paylan’ın tutuklanma ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz? Eğer öyle büyük bir ihtimal varsa toplumsal anlamda nasıl bir tepki verilmeli, yada Paylan’ın tutuklanmasına engel olan nasıl bir yönteme başvurulmalı?

– Galiba Paylan’a karşı 301’inci maddesi üzerinde suçlama yapılması ve kovuşturma yürütülmesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurup konuyu o seviyede incelemek için bir fırsattır. Ayrıca, Avrupa Konseyindeki uzmanlara da başvurulmalı.

-İfade özgürlüğüne karşı yapılan bir baskı olarak Paylan’a karşı yapılan bu adımlara uluslararası camianın dikkatini çevirmek gerekiyor mu?  Bu anlamda neler yapılabilir?

– Milletvekili Paylan’a karşı yapılan suçlama fikir ve ifade özgürlüğüne aykırıdır. Dolayısıyla ‘Amnesty International’, ‘Human Rights Watch’, ‘International Society of Threatened Peoples’ gibi kuruluşlara delillerle bilgi sunmak gerekiyor ki bu konuda doğru bir şekilde faaliyet yürütsünler. Türkiye hükümeti de bunun hakkında bildirilmeli.

Türkiye’deki İnsan hakları kritelerinin çok alçak seviyede bulunmasına dair (özellikle 2006 yılından itibaren) bilgiler bütün uygun ve yetkili kuruluşlara aktarılmalı. Onbinlerce Türkiye vatandaşları işlerini kaybetmiş, binlerce kişi ise tutuklanmış ve hapis cezasına çarptırılmış durumundadır. Tarihten gelen Ermeni karşıtı, Hristiyanlık karşıtı önyargılar Türk-Kürt anlaşmazlığı ve Erdoğan rejiminin artan otoriterizm ile birleşiyor bu konuda.

Yazar:   Gevorg Kalloshyan

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın