İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Adalarımız özelliklerini yitiriyor mu?

Dora NİYEGO

Geçtiğimiz günlerde Açık Radyo’nun ‘Dünya Mirası Adalar’ programında, program sunucuları Asu Aksoy ve Alp Orçun, adalardaki yapılandırma sonucunda adaların ekolojik sisteminin bozulmaya başlaması konusunda İzel Levi Coşkun ve eşi Sibel Horada ile söyleştiler. Sivri Ada’daki projenin engellenmesi amacı ile change.com’da bir kampanya başlattığı için, İzel Levi Coşkun ile görüşerek bu konuda fikirlerini almak istedik.

Önce okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız? 

1973 İstanbul doğumluyum ama soranlara Burgazlıyım derim. İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümünü bitirdim. Sonrasında University of Illinois at Urbana Champaign’de MBA yaptım. 2013 sonunda da Marmara Üniversitesi’nde Kurumsal Sürdürülebilirlik ile ilgili tezimle doktoramı tamamladım. Uluslararası bir firma olan ve muhasebe, vergi, denetim ve danışmanlık hizmetleri sunan Mazars Denge’de CEO/Sürdürülebilirlik Elçisi olarak görev yapıyorum. Sibel Horada Coşkun ile evliyim ve Serra adında 3,5 yaşında bir kızımız var. 

Son zamanlarda Heybeliada Değirmen mevkiinde ve Burgazada Marta Koyu’nda yapılmaya başlanan inşaatlar; ayrıca Yassıada’da başlayan ve Sivriada’da da yapılması düşünülen projeler hakkında neler düşünüyorsunuz?

Prens Takım Adaları’nın UNESCO Dünya Kültürel Mirası listesine dâhil edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla adalarla ilgili alınacak her kararda, atılacak her adımda azami özen ve dikkate gereksinim duyuyoruz. İçinde doğa, kültür, tarih, mimari, sanat gibi konularda uzman ve güvenilir kişilerin yer aldığı adalı halka söz hakkı verildiği ulusal ve uluslararası danışma kurullarının oluşturulması ve bu kurulların onayı olmadan da hiçbir adımın atılmadığı bir modele ihtiyaç duyulduğuna inanıyorum. Yoksa doğa harikası bir bölgede tarihi 1920’lere dayanan bir sanatoryumun inşaat amacıyla kullanım hakkının devredilmesi, Marta Koyu gibi Burgazada’da halkın bir bedel ödemeden denize girebildiği son koyun kiralanma yoluyla bir takım bilmediğimiz projelere gebe bırakılması, doğal ve tarihi SİT alanı olan Yassıada ve Sivriada’yı beton yığınına çeviren projelerin oldubittiye getirilmesini bırakın adalı olmayı, toplumda yaşayan herhangi bir birey olarak hazmedemiyorum ve kabullenemiyorum.

Adaların hâlâ çözülemeyen altyapı yetersizliği, deniz kirliliği, atık su arıtma sisteminin olmayışı, ormanların bakımsızlığı, yangınlar, tarihi yapıların korunması, kamyon ve arabaların çokluğu, elektrikli araç terörü, balıkçılık, fayton atlarının durumu, çöp ve moloz tasfiyesi gibi acil problemleri dururken kısıtlı kaynaklarımızı bu tip projelere yönlendirmenin çok büyük bir israf olduğunu ve sürdürülebilirlik bakış açısıyla, gelecek kuşaklara karşı olan sorumluluğumuzu yerine getirme amacından bizi tamamen uzaklaştırdığını düşünüyorum.  

Sivri Ada’daki projenin engellenmesi amacı ile change.com’da bir kampanya başlattınız. Bu kampanya hakkında bizi bilgilendirir misiniz? Bu kampanyayı nasıl başlattınız ve ne kadar yol aldınız?

Her yaz sonunda Sivriada’ya bir ziyaret yapmayı adet edinmişimdir. Bu sene de Eylül’ün son günlerinde eşim ile birlikte Sivriada’ya doğru yola çıktık. Adaya yaklaştıkça bir toz bulutu dikkatimizi çekti. Sonrasında adanın içinde iş makineleri, kamyonlar belirdi. Gözlerimize inanamadık. Adaya çıktığımızda hararetli bir kazı ve hafriyat faaliyeti ile karşılaştık. Acaba 2015 yılında bilirkişi raporu ile iptal edilmesine rağmen davası hala sürmekte olan, hepimizin korkulu rüyası, Sivriada’daki otel, restoran, marina, kongre merkezi inşaatı projesi tam yaz sezonu sonunda sessizce başlatılmış mıydı? İnşaat yetkililerine burada ne yapılıyor diye sorduğumuzda “Yassıada inşaatında çalışan işçilerin lojmanları” diye cevap aldık. Bu açıklama, faaliyetin boyutlarına bakıldığında bize hiç de inandırıcı gelmedi. Kazılan bazı yerlerde Bizans devri tuğlalar, anfor parçaları ve keramikler etrafa saçılmıştı. İnşaat alanında hiçbir müze görevlisi yoktu. Adanın batı yönünde bir iş makinesi yamaçtaki kaya ve toprağı kepçeyle alaşağı ediyor, incir ağacı, böğürtlen, kuşburnu demeden tepeciğin kenarında yer alan ve belki de yüzyıllardır kimsenin dokunmadığı bitki örtüsünü kopartıp atıyordu. Adanın Yassıada’ya bakan tarafına doğru yürüdüğümüzde ise adanın akıntılı ve pırıl pırıl suyundan denize girdiğimiz poyraza korunaklı tek doğal koyunun dümdüz edilmeye başlandığını üzülerek gördüm. 2013 yılında adalı hayırseverlerin diktiği ve tüm susuzluğa ve olumsuz hava şartlarına rağmen tutmuş olan çam ve zeytin ağaçlarının üzerinden kamyonların geçtiğini ve birçoğunun yamaçlardan sökülen kaya parçalarının arasında kaldığını fark ettiğimde dayanamayıp yere kapandım. Hüngür hüngür ağlayarak onlara son bir defa sımsıkı sarıldım. Bir daha geldiğimde bu ağaçları yerlerinde göremeyeceğimi biliyordum. Topraktan, ağaçlardan, kuşlardan, karıncalardan onlara sahip çıkamadığımız, onları koruyamadığımız için hıçkıra hıçkıra, defalarca özür diledim. Ben yerlerde sürünüp ağlarken hafriyat kamyonları umarsızca yanımdan geçerek işlerine devam ediyor, Sibel ise ne yapacağını şaşırmış durumda beni yatıştırmaya çabalıyordu. Sonunda, Sibel’in kulağıma fısıldadığı “İzel, ağlayarak sonuç alamazsın, başka bir şeyler yapmalısın” demesiyle kendime geldim. Ayağa kalktım ve kendi kendime bir söz verdim. Birçok adalının anılarında yer eden, bu gözlerden uzak, sessiz ve ıssız adaya yalnız olmadığını, birilerinin onu düşündüğünü, haksız bir şekilde tahrip edilmesine seyirci kalınmadığını hissettirecektim.

ADAMER PROJESİ

ADAMER projesi burada çok kritik ve acilen önlem alınması gerekiyor. Zira mercanlar temiz suda yaşıyorlar ve denizdeki herhangi bir kirlilik nefes almalarını engelliyor. Akdeniz Bölgesi’nin endemik türlerinden olan Marmara Mercanları Akdeniz’de 50 m derinlikte bulunmalarına rağmen, Marmara’da 20 m civarında yaşıyorlar. Dolayısıyla yüzeye daha yakınlar ve biz bu inşaat esnasında yetkililerle görüşüp hafriyatın denize dökülmesini engellesek dahi, inşaat tozlarının denize çökmesi yine bu mercanların ölümüne sebep olabilir. Konuyla ilgili olarak ADAMER projesinin paydaşı olan İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Dr. Nur Eda Topçuoğlu’nun  kaleme aldığı makaleyi incelemenizi tavsiye ederim.

Bu kampanya ile topladığınız imzalar nerelere götürülecek? Nasıl bir sonuç almayı düşünüyorsunuz?

İmzalar Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na hitaben toplanıyor. Şu ana kadar 30 binin üzerinde imza toplandı. Hedefimiz 50.000 imzaya ulaşabilmek. Buradaki amacım aslında konuya dikkati çekerek, bakanlıklara ulaşabilmek. Böylece otel ve kongre merkezi inşaatına başlanan Sivriada’da yapılan çok büyük bir hatadan mümkün olduğunca hızlı bir şekilde geri dönülmesini sağlamak. Röportajı Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın çok sevdiğim bir sözüyle bitirmek istiyorum: “Eleştirmek için değil, değiştirmek için”.

ADALAR İÇİN KAMPANYA

İlerleyen süreçte inşaat çalışmaları çok kısa bir süreliğine durdurulmuş olsa da, adaya ulaşımın zorluğu ve çok az kişinin konu hakkında bilgi sahibi olduğunu göz önünde bulundurarak change.org da bir kampanya başlatmaya karar verdim. Kampanyada kısaca Sivriada’nın, Yassıada gibi bir beton adasına çevrilmemesi ve aynı kaderi paylaşmaması umuduyla dört konuya dikkat çekmeye çalıştım.

*Sivriada’nın çeşitli kuşların göç yolları üzerinde bulunması,

*Endemik (sadece Türkiye’de bulunan) özellik taşıyan bazı bitkiler barındırması,

*Farklı bölgelerinde Bizans döneminden kalma kalıntıların yer alması,

*ADAMER www.adamer.org projesi kapsamında Adalar Denizle Yaşam ve Su Sporları Kulübü’nün (ADYSK) girişimiyle Neandros’a taşıyarak kurtarmaya çalıştığımız, Marmara Denizi’nin son mercan kolonilerinden birinin burada yaşıyor olması.

http://www.salom.com.tr//haber-109412-adalarimiz_ozelliklerini_yitiriyor_mu.html


İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın