İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Yağ Pekmez”

SİVAS, 1940 yıllar bilirim. BEZİRCİ Mahallesi…

Kudretli TANRIM´ın verdiği hafızam, beni alır götürür seneler ötesine hemşerilerim.

Kurban olduğum garip Anam MANUŞAK GELİN derdi ki “Hünerli kişi odur ki alın terini, dabanının zahmetini bile. MUHANET “zerzesi” ele yapışır” derdi ve de ne güzel derdi.

Bir yaz ağzı SUŞEHRİ muhitinde hatırlı bir nahiye olan SİS´e gitmemiz icap etti. Babam beni de götürdü. Çocuktum amma beni de niye her yere götürürdü şimdi anlamaktayım. Bildim ki o TANRISINA yol alınca “horantanın” yükünü ben çekecektim.

Sivas´tan KEMİS´e vardık yol ağzında. Orda bir gece yattık. KEMİS´te mağara içindeki MANASTIRI görmüştüm. MERYEM ANA çizmişlerdi mağaraya…

Bu yöre insanları BABAMI çok sever idiler. Bende gurur duyardım. BEDROS USTA diye toplanırlardı başına…

Babam da baba amma. Ağıl çatar, koyun kırpar,duvar örer, değirmen yapar, öküz koşumu yapar…Kudretli TANRIM babama çokca meziyet ihsan eylemiş.

Oradan ZARA´ya vardık. Zara muhitinde de çokca ERMENİ milleti var idi.

ZARA´yı geçince “ARAPÇA” denilen bir küçük yere vardık. Orada bir gece yattık. Hane sahibi babama yüklükten bir “değirmi lenger” çıkarıp gösterdi. Babam dedi ki bu çok eski, bizim ERMENİ milleti yazısı değil dedi. Ama çok değerli bir “lenger” dedi.

“LENGER” bir yemek tenceresi diyelim. Hatrımdaki üzerinde resimler var idi. Köşeciğinde de yazı var idi…

Oradan SUŞEHRİ´nin büyük nahiyesi “SİS” e gittik.

Babam SİS´e bizim köy derdi. Babamın çok ahbabı vardı hatta akrabalarımız da var idi..

SİS bizim köy derdi ya babam büyük dedemler SİS´in KİLİSESİ nin güney yamacını yeniden yapmışlar. Babam Bedros Usta anlatırdı. Bir ZELZELE de kilise az yıkılmış. Atalarım o yıkılan duvarları örmüşler.

Ondan dolayı SİS ahalisi bizleri çok sever idi eskilerden bu yana.

SİS ahalisinin bir kısmı gitmiş başka memleketlere. Orda ERMENİ milleti o yıllarda az da olsa var idi. Hatta civar köylerde de RUM hemşehrilerimiz vardı. Gitmeyenler orada yaşar idiler.

SİS´teki KİLİSENİN alt ucunda bir “göze” kaynar idi. Suyu çok soğuk olur idi. Kışın çekilir yazın kaynar idi. O sudan her bir mahlukat içer idi. Babam da o suyu çok “garisper” idi çok çok içerdi.

Biz SİS´e vardığımızda bizi herkes iyi karşılardı.

Büyük köy idi SİS. Bağlık bostanlık. İnsanlar da çok iyi insanlardı. Babam çok işi yapmıştı. Ağıl çatma, duvar örme aklınıza ne gelirse.

Yamaçlarda bulunan KÖSEDAĞ çok yakın dururdu. Babam Bedros Usta derdi ki “KÖSEDAĞ üzerinde RUM ahali yaşarmış ve üzüm yetiştirirlermiş. Bir vakit çok ayaz düşmüş ve ahali artık burada yaşanmaz gidelim diyip amber amber çekilip gitmişler.”

Kudretli TANRIM´ın gücüne varmasın ama SUŞEHRİ havalisi insanını pek güzel yaratmış. HANEDAR insan evlatları idi. Bağ bostan eylerler “daban emeklerini” yerler idi.

SİS ise anlatmaya mahal yok. TANRI´nın yeryüzündeki cenneti idi. Gün aşımı öyle bir rüzgar eser idi ki başka bir yerde bu hoşca rüzgar zannederim yok idi.

Kilisenin alt ucunda az az kaynayan göze başında SİS gelinleri kızları oturur idiler. Uzun boylu, mor belikli bir gelin var idi ki hala hatırımda. Bir RUM kızı idi. Yamaç köylerden buraya gelin gelmiş. Sonra ataları SELANİK muhitine varmışlar bu gitmemiş. Çağa çocuğa karışmış…

SİS de geceleri çok severdim. Bazen köy ortasında ateşler yakarlardı. EĞLENCELER de olurdu. TÜRK, RUM, ERMENİ halaya tutuşurlardı.

Babam BEDROS USTA´yı da halaya çağırsalar da girmezdi. Derdi ki “ben SİVAS HALAYI olmadan mendil tutmam” derdi gülüşürlerdi.SUŞEHRİ havalisinin halayları bizim SİVAS´ın halayından değişikçe idi…

Ahali halay tutuşunca babam pek duygulandı. Yanında SİS büyüğü bir kocamış kişi babama demişti ki; “Ahanda TÜRK, ahanda ERMENİ, ahanda RUM ayrı gayrı ne olaki. Halayda aramıza giremeyen büyük devletler, fitne ateşini soktular” dedi. Babam da içini çekerek “doğru kelam ettin kirve” demiş idi…

Ben de halen aynı düşünürüm ki, “ANADOLU milletlerini, yad devletler hep kıskandı ve komşuyu komşuya “hersli” ettiler.

Oyunlar sonrası, tereyağı tava içinde eritip pekmez kattılar. “YAĞ PEKMEZ” denilir. Birkaç değişik tavada yaptılar ki kokusu her bir yana dağıldı.

Neredeyse her sabah yenilirdi. Bence onu yemek için SİS´e gitmeye değerdi. Bizde kaldığımız on günde her gün sabahları yemiştik.

Ermeni, Rum, Türk yağ bekmeze ekmek banarlardı. Dünyanın hiçbir memleketinde her bir millet bir tavaya ekmek banamaz ancak bizim buralarda bu böyledir.

SİS denilince hatrımda çok şey kalmıştı. Eski KİLİSE, kilisenin alt ucundaki göze ve aradan yıllar geçmesine rağmen unutamadığım YAĞ PEKMEZ…

Kirkor Değirmenciyan


https://www.buyuksivas.com/yag-pekmez/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın