İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Son Kadeh’ten yansıyanlar

Zabel Yesayan, her zaman olduğu gibi yine hem politik hem de özelde zorlu meselelerin, aşk, aile, sadakat ve toplumun bu gibi kavramlar üzerindeki yargılarını sorgulayarak, edebiyatın sınırlarını zorluyor

FATMA ÖZKAYA ŞAKUL
yüzyıl edebiyatının önemli kadın figürlerinden Zabel Yesayan’ın, sürgün yıllarında kaleme aldığı Son Kadeh novellası, Aras Yayıncılık tarafından yayımlandı. Kendi adıma, çevirmeni Mehmet Fatih Uslu’nun son röportajını okuduğumdan beri kitabı dört gözle bekliyordum. [1] Çünkü Yesayan’ın eserlerini okuyanlar bilirler ki bize ulaşan, yalnızca kalburüstü bir fikir sahibi olduğumuz geçmişin saf insan gerçekliği değildir. Aynı zamanda bugünkü halimizdir de. Sanırım bu hal en açık biçimde kadınlar üzerinde tesirini gösterir.

KADIN DÜNYASININ DERİNLİKLERİ
Son Kadeh’te kadın dünyasının derinlikleri, hislerin ve duyguların yaşanışı, bir çeşit tezahürü ve ifade edilişi Yesayan’ın diğer yapıtlarına kıyasla çok daha açık bir biçimde görünür. Türkçeye kazandırılan diğer eserlerde (otobiyografik bir anlatımı olan Silahtarın Bahçeleri hariç tutularak), yaşamın odak noktasında Ermeni milletinin kaderini etkileyen büyük olaylar etrafında kadınların hikâyesi bize ulaşırken ve aşkın anlatımına hep mesafeliyken, bu sefer apaçık bir biçimde tüm politik meselelerin uzağında evli ve çocuklu bir yaşam sürdüren Adrine’nin iç dünyasına ve yasak aşklarına onun ağzından tanıklık ederiz.

YESAYAN ADINA ŞAŞIRTICI DEĞİL
Böylesi farklı bir konu üzerinde yazmak kuşkusuz sürgün yıllarında Yesayan’a, kendisinin ve halkının içinden geçtiği trajedide akıl sağlığını koruma imkânı sağlamıştır. Ancak Adrine karakterini sadece bu şekilde okumak ona ve yazara haksızlık olacaktır. Adrine’nin yasak aşka dair cesareti ve kendinde gördüğü haklılık, Yesayan’ın karakterinden ve duruşundan çok uzak değildir. Yeseyan evlilik hayatı boyunca böylesi bir maceraya atıldı mı bilinmez ama Adrine’nin cesareti ve ona dair yapılan fiziksel tasvirler yazarı anımsatıyor. Lakin bu şaşırtıcı değildir. Çünkü Yesayan eserlerinin bir yerinde bulunmayı ve kendiyle alakalı ipuçları vermeyi sever.

Ayrıca, şaşırtıcı olan o dönem için böylesi cesaret verici bir konuda yazması da değildir. Bir Adalet Feryadı Osmanlı’dan Türkiye’ye Beş Ermeni Feminist Yazar (der. M. Bilal-L. Ekmekçioğlu, Aras, 2006)[2] kitabının Zabel Yesayan’la ilgili bölümünden biliyoruz ki yazarın etrafında bu tür ilişkiler cereyan ediyor ve o, dönemin kadın entelektüel çevrelerinin tersine bu konu hakkında dedikodu yapmayı arkadaşlık ilişkisine uygun bulmaz. Yazarın ahlakçılığı eleştiren tavrı, Adrine karakterinin doğuşunu mümkün kılmıştır.

MANASINI KAYBETMİŞ YAŞAM
Adrine’nin yaşamının tekdüzeliği ve genç bir kadın olarak yaptığı yanlış evlilik, onu kabuğunu kırmak için başka yollara sürüklemiştir. Her ne kadar kocası Mikayel’in hakkaniyetini ve sadakatini teslim etse de aşksız bir evliliğin ve kuvvetle muhtemel aşksızlıktan daha ziyade manasını kaybetmiş bir yaşamın yeniden yeşermek için neleri göze alabileceğini bizlere gösterir.

Adrine pek çok aşk karşılaşması yaşamış bir kadındır. Hatta bunlardan birinde yasak bir aşka dönüşme ihtimali doğar. Fakat buna engel olarak platonik bir biçimde yaşamayı sürdürür. Nihayetinde aşk, Arşag Seropyan’da kendini bulur. Bizlere sonunda gerçek aşkı bulduğunu ifade eder. Hisler karşılıklıdır ve uzaktan uzağa iki âşık kaçamaklar yapmaya başlar. Hikâyenin açmaza girdiği nokta tam olarak burada başlar. Artık Adrine, yalnızca aşksızlıkla sınanan bir kadın değildir. Aynı zamanda bir annedir de. Aşkı pahasına evlatlarını yitirmeyi göze alabilecek midir? Yazar burada, dönem kadınının imkânsızlıklarının gözünden bu iç hesaplaşmayı bizlere aktarırken, Adrine’nin ağzından sorunun cevabını da verir.

PANORAMİK BİR İSTANBUL
Öte taraftan hikâye boyunca, geçmişin Üsküdar’ı gibi mekânları ele alışıyla panoramik bir İstanbul görüntüsü sunan Son Kadeh, zamanın değişmesine karşın, duyguların ve yaşamın benzerliğiyle okuyucusuna her dönem duygudaşlık kuracağı bir zemin yaratırken, toplumsal hafızamızdan bilinçli olarak koparılmış geçmiş yaşamları da bizlere hatırlatır. Yesayan, her zaman olduğu gibi yine hem politik hem de özelde zorlu meselelerin, aşk, aile, sadakat ve toplumun bu gibi kavramlar üzerindeki yargılarını sorgulayarak, edebiyatın sınırlarını zorluyor.

[1] “Benim için Ermenice herhangi bir dilden fazlası oldu”, http://t24.com.tr/k24/yazi/mfatihuslu,1981
[2] Bu değerli derlemede, başta kadın hakları olmak üzere edebiyat ve gazetecilik alanında çalışan beş önemli kadın figürünün, Elbis Gesaratsyan, Sırpuhi Düsap, Zabel Asadur (Sibil), Zabel Yesayan ve Hayganuş Mark’ın hikâyesi anlatılıyor.

 

https://www.birgun.net/haber-detay/son-kadehten-yansiyanlar.html

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın