İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Aret Vartanyan’dan Kadınlara Destek

Elif Günay’ın Aret Vartanyan ile yaptığı söyleşi sizlerle…

 

Kural 1:

Önce erkekleri değiştireceğiz.

Kural 2:

Erkekler değişince kadınlar kendilerini zaten değiştirecekler. 

Yazar ve Yaşam Atölyesi’nin Kurucusu Aret Vartanyan, “Gitme Zamanı” ve “Siyah Gözyaşı” ile başlayan dörtlemesinin üçüncü kitabı “Eski Sevgililer Oteli” ile karşımıza çıktı.

Her bir kitabının seriden bağımsız da okunabildiği dörtlemenin üçüncüsü “Eski Sevgililer Oteli”, bir kadının kendisine acı veren babası dahil tüm erkekleri bir otelde toplayarak onlarla yüzleşmesini konu alıyor. Vartanyan bu kitabında, özellikle ülkemizdeki gerçekliklerden hareketle bir kadının gözünden yaşamı, insanı, ilişkileri ve gündelik hayatı, yapay zekânın hüküm sürdüğü, teknolojik yeni bir dünyada serimliyor.

Ocak ayından başlayarak Avrupa’nın 7 ülkesinde kitabın yayımlanmasının paralelinde, kadınlarla her noktada buluşmaya hazırlanan Aret Vartanyan ile biz de bir araya geldik. Şimdi sizlerle…

Aret Bey merhaba nasılsınız?

Her zaman her şey yolunda Elif’ciğim.

Geçtiğimiz ay “Gitme Zamanı” ve “Siyah Gözyaşı” ile başlayan dörtlemenizin üçüncü kitabı “Eski Sevgililer Oteli”ni okurlarınızın karşısına çıkardınız. Kitapla ilgili neler söylersiniz?

“Eski Sevgililer Oteli” kitabımdaki amacım, buluştuğum yüzlerce, binlerce kadının hikâyesinden damıttığım ortak noktaları işlemek. Bunu yaparken de teknoloji ile biçimlenen yeni dünyanın paralelinde ilerliyoruz. Ezoterizm, semavi dinler, kadim bilgeliğin ışığında insanlığın yolculuğunu geleceğe taşırken bir kurgu yaratıyoruz. Dördüncü kitapta, kadınların planlarını uygulamaya sokmasıyla yeni bir dünyaya uyanacağız ve bunu yaparken distopya ile ütopyayı birlikte yazacağım. Serinin paralelinde günlük yaşama döndüğümüzde, hareketimiz bu kez erkekler üzerinden ilerleyen ve kadınlara 7/24 cevap-çözüm üreten bir danışmanlık platformunun ilk adımı. Ataerkil zihniyette yaratacağımız her değişiklik, kapatacağımız her çatlak kadınların hayatında çok şey değiştirir. Zaten yıllardır kitaplarımdan TV programlarına, radyo programlarından projelere kadınlarımızla her sosyo ekonomik sınıfta önemli işler yaptık. Aslında bir anlamda yavaş yavaş konsolide edip bir çatı altına topluyoruz diyebilirim ancak öncelik bu kez erkekleri toplamakta…

Kitabınızda bir kadının gözünden yaşamı, insanı, ilişkileri ve gündelik hayatı kısacası bir kadını nasıl ele alıyorsunuz?

Kimliksiz. Sadece insan olarak Elif. Olmak ya da görünmek istediğimiz gibi değil, olduğumuz gibi. Görmek istediğimizi giydirdiğimiz ya da her anını yorumlamaya çalıştığımız yaşamdan ayrıştırarak. O zaman aslında karşılaştığımız durumlar, yaşadığımız olaylar, karşılaştığımız kişiler her şey anlam değiştiriyor. Çevresinin istediği ya da olması beklenen kadın değil, yüreğindekileri ortaya koyarak kendini sınırlamadan, geride görmeden, yetenekleri, hamuru yönünde yaşamını inşa eden. Hayatına sırf kadın olduğu için müdahale edilmeyen ve sadece evlenmek, evinin kadını olmak için büyümeyen, sadece bu rolü kabullenerek yaşamayan.

“Erkekler değişirse kadınların dünyası da değişir ve kadınlar dünyayı değiştirebilir” demişsiniz. Peki erkekler bunun için ne yapmalı?

Keşke bunun hemen uygulanabilir bir yanıtı olsaydı. Yaşamda kullanılmayan bilginin yaptığı ağırlık gibi ağırlık yapıyor, sadece kâğıt üzerinde kalan yasalar, 8 Mart’ta erkeklerin düzdüğü methiyeler… Kadına şöyle davranacaksın, böyle olacaksından önce insan olacaksın. Önyargısız, kendisiyle barışık, yaşamda hedefleri olan, edebiyatla, sanatla, sevgiyle beslenen bir insan ne doğaya, ne hayvana, ne de başka bir şeye zarar vermez. Kodlarla, ataerkil örf ve kurallarla çocuklarımızı yetiştirmekten vazgeçmedikçe hiçbir şey değişmeyecek. Şu anda benim yapmaya çalıştığım ise yetişkin tarafında en azından anlayışı değiştirebilmek. Ancak anlayışta değişiklik yaratabilmek için kadının duruşu çok önemli. Annenin kız ve erkek çocuğunu eşit yetiştirmesi kadar bir kadının sonuna kadar hakkını aramaktan vazgeçmemesi, ekonomik özgürlüğünde direnmesi, sesini yükseltmesi gibi bir ‘dur’ diyebilmeli. Kısacası ona layık görülen kaderi kabul etmemesi. Biz de bir yanda erkek erkeğe toplanıp, çalışıp anlayışta delikler açmaya çalışırken diğer yanda da kadınların sesinin daha güçlü çıkması için ‘kişisel dönüşüm’ çerçevesinde destek vereceğiz.

Okuyucular bu kitaptan ne çıkaracaklar?

Yaşamdaki sorunlarımızın asıl kaynağını bulacaklar ve yüzleşecekler. Yüzleşmenin ardından yaşamlarındaki iyileşmenin ‘nasıl’ olacağını yine satırlarda bulacaklar. Bu yüzleşmeyi yaşarken yeni dünyanın getirdiklerine ve değişen sosyal yapıya uyum sağlamak adına, gelecekte var olabilmenin anahtarlarını bulacaklar. ‘Sen bitti demeden oyun bitmez’  cümlesinin anlamı farklı bir perspektifle onları bekliyor.

Geçtiğimiz ay kitabınızın basın tanıtımını gerçekleştirdiniz. Ve bir sokak partisi de düzenlediniz nasıl geçti?

Basın toplantısını ardından Atiye sokağa geçtik. Şu an Yaşam Atölyesi’nin merkez ofisi de Atiye sokakta o yüzden tam bir mahalle buluşması oldu. Aralarında farklı illerden gelen okurlarım, yaşam atölyesi katılımcıları, öğrencilerim, iş, sanat, spor dünyasından dostlarım, hepimiz hep birlikte kitabın ilk sesi olduk. Sokaktan geldim, sokakla yürüyoruz ve sokakta paylaştık. Yaşam yaşayarak öğrenilirden yola çıkarsak, aradığımız cevaplar sokakta.

Kitabın beyaz perdeye taşınabileceğini duyduk. Doğru mu?

Şu anda senaryo aşamasındayız. Bir iki senaryo projem daha var. Sinema hayatımda olacak çünkü gençlik hayalim. Sadece her şeyin bir zamanı var ve şimdi sinemanın zamanı geldi.

Severek takip edilen youtube kanalınız hakkında neler söylersiniz?

Youtube kanalımız henüz emekleme döneminde. Geleceğe hazır olmasını istediğimiz için çok titiz davranıyoruz. 2019, Youtube kanalımın yürümeye başladığı bir yıl olacak. Birkaç yıl içinde belki de tek konuştuğumuz platform Youtube olacak. Önceliğim ise nicelik değil nitelik. İyi ve farklı içerik sunmak istiyorum.

Kanalınızda özel bir bölüm açacağınızı duyduk ne olacak içinde?

Evet. Bu özel bölümde, yıl boyunca kadınlardan gelecek soruları videolarla yanıtlayacağım. Buradaki amacım, kadınların günlük hayatlarındaki, iş yaşamlarındaki ve ilişkilerindeki sorunlara dokunmak. Aynı zamanda yeni kitap ile birlikte ise Kagider, Turkishwin, BinYaprak ile işbirliği süreçlerimiz başladı. Migros bünyesindeki iyi gelecek elçileri ile de çerçeveyi genişletiyoruz. Yine Eski Sevgililer Oteli’nin ortak hareket edeceği bir diğer platform ise Onkoloji Anneleri Platformu. Kurucuları arasında yer aldığım bu platformun sadece bir yıl içinde yaptıkları kadınların neler yapabileceğinin çok somut bir kanıtını oluşturuyor.

Bu zamana kadar çıkarmış olduğunuz kitaplarınızdan söz edecek olursak ne söylersiniz?

Henüz yazmak istediklerimin ya da yazacaklarımın diyeyim, çok küçük bir bölümü tamamlandı. 9 kitapta bu kadarı oldu. Ancak o kitaplar bugün ulaştığımız milyonların asıl mimarlarıdır.

‘Yaşam amacım, Dünyada bir tek insanı bile dışarıda bırakmadan, her bireyin kendini ve yaşam amacını sevgi üzerine kurulu bir zeminde gerçek kılmasını sağladığı bir dünyaya hizmet etmek’ diyerek her şeyden önce insana inandığınızı söylüyorsunuz. Peki, bu kadar insanlara inanırken bir yandan doğayı katleden, mazluma zulmeden, hayvana şiddet eden, çocuklara zarar veren de insan değil mi? Her an içimizde olan zalim insan hakkında ne dersiniz?

Onlar da insan ve öyle doğmadılar. İçinde büyüdükleri sistem, aileleri, dayatmalar… En klasik örneği söyleyeyim. Sistem sana öğretmiş ki genel müdür olunca, o arabayı kullanınca, orada oturunca değerli olacaksın. Kişi kendisiyle barışık değil, sürekli kendisini ispatlama derdinde… Kendini değerli hissedebilmesi, insanlara kendisini ispatlaması, böylece sevgiyi saygıyı bulabilmesi için olması gerektiğine inandığı otomobili almak için ağaçlar kesilmiş, hak yenmiş, nehir kirlenmiş nasıl umurunda olsun ki. Öte yandan yetim büyüyün, sefalet içinde,  kurşun vızıltıları altında hayata tutunmaya çalışan milyonlar var. Özetle o zalimler için diyeceğim şudur ki onlar sivrisinekler bizim bataklığa odaklanmamız gerekiyor. Ayrıca Hugo’nun Sefilleri’nde rahibin hırsızı affederek onu bambaşka bir insana dönüştürmesi gibi zalim dediklerinizi de kazanma şansımız var.

Bu kadar çok iyi bir düzen yaratma, iyilik üzerine insanları çözümleştirme felsefeye sahip birisiniz. Kendinizde ya da yakın çevrenizde de düzeltmeye çalıştığınız durumlar oldu mu?

Bence her şey olduğu gibi olduğunda denge olur. Yani değiştirmeye ya da öğretmeye çalışmadan, model olarak asıl faydayı sağlarsınız. Ben mükemmel insan değilim ya da ermiş. Tamam diyebileceğim bir yer de yok biliyorum ki son nefese kadar arayışım da, değişimimim de devam edecek. Çok inandığım bir cümle: ‘Kendi gözündeki çapağa bakmadan karşındakinin çapağını gösterme.’

Tanımladığınız aşk kavramı nasıl bir olgu?

Düşüncesiz, koşulsuz, olduğu gibi. Bence her şeyin kaynağı aşk. Suyumu aşkla içebilir, yemeğimi aşkla yiyebilirim. İnsanlık ise aşkı şartlarla, şurtlarla sadece bir insanın diğer insanla beraber ya da birbirine sahip olması üzerinden değerlendirdikçe aşk yerine başka bir şeyler yaşanıyor.

Kurucusu olduğu Yaşam Atölyesi Eğitim Akademisi çatısı altında yüzlerce kişi var. Yaşam atölyesinin işleyişi hakkında bilgi verir misiniz? Kimler katılabiliyor?

Yaşam Atölyesi Bireysel ve Kurumsal olarak ikiye ayrılıyor. Kurumsal tarafta otuzdan fazla marka ve kurum ile çalışıyoruz. Çalışanların eğitim çalışmaları ve insan kaynakları süreçlerinde yer alıyoruz. Tüm eğitim ve çalışmalarımızın ters köşe olduğunu söyleyebilirim. Çünkü bilindik olanlar geleceğe varamayacaksınız. Kurumsal başlığının altında bir de kitlesel projeler var ki burada kadın ve genç projelerini ağırlıklı çalışıyoruz. Kitlesel projeler ise pazarlama iletişimi ve sosyal sorumluluk başlıkları altında toplanıyor. Bireysel tarafta özel seanslarım ve sınıflarım var. Özel seanslar için psikolog, psikiyatr, çocuk psikoloğu, aile terapisti gibi farklı disiplinlerden başarılı isimlerin olduğu bir takımım var. Kişinin ihtiyaçları doğrultusunda ve hemen uygulanabilecek önerileri geliştirmek bence farklılığı yaratıyor. Çünkü herkes neyin nasıl yaşanması gerektiğini biliyor ama uygulayamıyor. Mesele o sokağa saçılan bilgilerin uygulanabilir olmasını sağlamak. Yoksa hepimiz akıl hocasıyız. İnanmıyorsanız kahve içerken ki muhabbetlerimizi düşünün. Sınıf tarafında Kişisel Dönüşüm Programı ve onu tamamlayanların katılabildiği ‘Madde’den Mana’ya programı var. Bu çalışmalarda dostluğu, eğlenmeyi, yeni insanlar tanımayı ihmal etmeden önyargısız bir şekilde birlikte yürüyoruz. Bir de üniversite işbirliğiyle geliştirdiğimiz akademik programlar var. Uzun yıllar Kadir Has üniversitesi ile birlikte Danışmanlık ve Eğitmenlik programını gerçekleştirdik ve çok sayıda bugün tanıdığımız ismin yetişmesini sağladık. Yeni dönemde de yeni akademik programlarla devam edeceğiz.

Çok kısa çocukluğunuza inelim istiyorum. Nasıl bir çocuktunuz?

Anne Rumbaba Ermeni, babaanne Musevi, halalar Müslüman ve bu kozmopolit ailenin içerisinde de yoksul ama çok geniş bir etnik yelpazeye yayılmış, sevgi yüklü bir çocukluk geçirdim. İftar açmadan, paskalya yumurtası tokuşturmaya, kurban bayramından, Musevilerin hamursuz bayramına kadar farklı dinlerin ritüellerini aynı evin içinde yaşadım. 80 metrekarelik bir evde 8 kişi yaşıyorduk. Ve benim en büyük avantajım o evde büyümüş olmak. Çünkü sokağı tanıdım ve 6 yaşımda yazmaya başladım. Daha sonra yazdıklarımı satarak para kazanmaya başladım. Her zaman kendi yolumu kendim çizdim. Ailem hiçbir zaman bana çalış demedi. Nasıl bir çocuktum meraklı ama içine kapanık, yazan okuyan, çok yiyen, hayalperest.

İnsanlığa “Yaşam” diyen Aret Vartanyan, diğerlerinin kendisindeki anlamını açıkladı:

PARA: Enerji

SEVGİ: İlk aradığımız duygu

EMEK: Adım

EĞİTİM: Ham taşı yontmak

EVLİLİK: Bir gün bile ayrı uyanmamak için yapılması gereken

İNSANLIK: Yaşam

POLİTİKA: Olmasa da olur

DİN: Herkesin kendine

IRK: Genlerin sınıflandırılmasından fazlası değil

EBEVEYN: Koşulsuz sevmesi gereken

ÜNLÜ: Sabun Köpüğü

Peki ülkemizdeki insanlar hakkında ne söylersiniz milletçe nasıl olmalıyız?

Her yıl onlarca il gezen binlerce insanla buluşan biri olarak artık şunu çok net söyleyebilirim ki temel sorunumuz yaşadığımız değersizlik hissi ve özgüven eksikliği. Doğduğumuz andan itibaren elalem ne der için yaşayarak birey olmaktan uzaklaşıyoruz. Bireyselliği kavrayamamış toplumların gelecekte işi gerçekten zor. Zaman kaybetmeden her şeyden önce çocukların yeteneklerine göre ve bir dünya vatandaşı olarak gelişmelerini sağlamak zorundayız. Ancak o zaman kendisiyle barışık, ne istediğini bilen, kendisinden başlayarak insana ve evrene saygılı, sevgi dolu ve mutlu bireylere sahip olabiliriz. O zaman da trafikte birbirini vuran, sokakta karısını döven, maç kavgası yüzünden kavga eden, her şeyi O’cu, Bu’cu diye ayıran insanları çok ama çok daha az görürüz.

Sosyal medyada çok aktif bir isim olarak. Ne yaptıklarını bilemediğimiz sosyal medya fenomenleri hakkında ne söylersiniz?

Bence her şey yerine oturacak ve oturmaya başladı. İnsanlar takipçi satın aldılar, markalar takipçi sayısına bakıp yatırım yaptılar ama şimdi anladılar ki nicelik değil nitelik önemli sanal dünyada. Dolayısıyla sosyal mecralar artık ölçülüyor, izleniyor, analiz ediliyor. Amaç takipçi ise bunun çok absürt yolları var. Warhol’un 15 dakikalı ünlüler çağını yaşıyoruz. Bir şey bir süre bulutların üzerinde sonra kim bilir nerede. Altı boş olan hiçbir şeyin kalıcı olacağına inanmıyorum. O yüzden insanı yozlaştıran, aptallaştıran içeriklerin ve sahiplerinin hepsinin geçici olduğunu görüyoruz ve görmeye devam edeceğiz. Geleceğin dünyasının kilit kavramı: Samimiyet. Son dönem fenomenlerinden Orkun Işıtmak ise ayrı bir yere koyarım. Olduğu gibi.

Yakın gelecekte ne tür projelerle bizlerle olacaksınız?

Televizyon programı ve sinema öncelikli olacak. Daha fazla insana dokunmamı sağlayacak projelerin arkası kesilmeyecektir, benim insanlardan aldığım destekle gelen cesaret sürdüğü sürece.

Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

Az düşünün çok yaşayın. Bir tek hayatınız var ve yüreğinizdekileri yaşamak için neyi bekliyorsunuz? Yarın sabah doktora gitseniz ve iki aylık ömrünüz kaldığını öğrenseniz bugün kafanıza takılan şeylerin ne kadar anlamını yitirmiş olurdu? Gerçeği anlamamız için illa ki bir tokat yememiz gerekmiyor. Bu güzel sohbetin için sana da teşekkür ederim Elif. Herkese sevgiler…

Doğum tarihi:1978 

Burcu: Boğa

Uğurlu sayısı:9

Uğurlu günü: Her gün

En sevdiği huyu: Azimli olmak

Sevmediği huyu: Bazen çok sabırsız olmak

En sevdiği renk: Mor

En sevdiği çizgi film: Varyemez Amca

En sevdiği söz: Kişi karşısındakini kendinden bilir

Söyleşi: Elif Günay


https://www.oncevatan.com.tr/roportaj/aret-vartanyan-dan-kadinlara-destek-h135522.html

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın