İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermenistan’da değişim mümkün mü?

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

Parlamento seçimleri, Ermenistan halkının geçen ilkbaharda ortaya koyduğu değişim iradesinin arkasında olduğunu gösteriyor. Paşinyan’ın liderliğindeki ittifak, oyların yüzde 70,4’ünü alarak parlamentonun neredeyse tek hakimi haline geldi.

İSTANBUL – Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu

Ermenistan‘da geçtiğimiz haftasonu parlamento seçimleri gerçekleştirildi. Başbakan Nikol Paşinyan‘ın ekim ayında istifası sonrası, “erken seçim” tarihi olarak tespit edilen 9 Aralık günü düzenlenen seçimler, hem ülkedeki iç siyasal dengeler hem de meydana getirebileceği bölgesel yansımalar bakımından çok yakından takip ediliyor.

Nitekim geçtiğimiz ilkbaharda gerçekleşen halk hareketi sonrasında, “Kadife Devrim” adı verilen bir süreç bağlamında, Ermenistan Cumhuriyetçi Partisi özelinde konsolide olmuş iktidar elitinin etkinliğine son verilmiş olması önemli bir gelişme olarak görülüyor. Ne var ki, Kadife Devrim neticesinde siyasal gücü devralan Nikol Paşinyan liderliğindeki yeni siyasal seçkinlerin, ülkede kontrolü tam manasıyla elde edebilmeleri için parlamentoda çoğunluk haline gelmeleri bir gereklilik olarak görülmekteydi. Bu durum, Kadife Devrim hareketinin önderi ve sonrasında da Başbakan olan Nikol Paşinyan tarafından sıklıkla ifade edilen bir husustu. Devletin genel gidişatında önemli değişiklikler gerçekleştirmek istediğini belirten Paşinyan, bunun için halkın meydanlara yansıyan istekliliğinin ve desteğinin parlamentoya da etki eder hale gelmesi gerektiğinin altını çizmekteydi. Bu bakımdan, ekim ayı içerisinde, gerekli ekonomik reformları yapabilmek ve özellikle “yolsuzlukla mücadele” edebilmek için, parlamento ve halk desteğini alabilmek, yani ihtiyaç duyduğu siyasal meşruiyete kavuşabilmek için erken seçim kararı alınmasını sağlayacak adımları atmıştı.

Parlamentodaki ezici çoğunluğuna karşın, Kadife Devrim sürecinde “istenmediği” açıkça gözler önüne serilmiş olan Cumhuriyetçi Parti de, Paşinyan’un bu talebine güçlü bir şekilde karşı çıkmamıştı. Birkaç küçük siyasal partinin, seçimler için propaganda yürütecek yeterli zamanın olmadığı ve yeni seçim yasası kabul edilmeden seçimlere gidilmemesi gerektiğine ilişkin itirazları ise sonuç vermemişti.

Seçim yasasında reform tartışmaları

Paşinyan, seçimlerden önce, altını önemle çizdiği demokratik çoğulculuk kavramına verdiği değeri gösterebilmek adına seçim yasasında bir reforma gitmek istedi. Buna göre, siyasi partiler için yüzde 5, siyasal ittifaklar için yüzde 7 olan seçim barajını sırasıyla yüzde 4 ve yüzde 6’ya indirmeyi önerdi, seçim sonuçları ne olursa olsun parlamentoda en az 4 siyasal partinin temsil edilmesi yönünde (şu an en az 3 siyasal parti temsil edilmek zorunda) bir karar alınmasını istedi ve cinsiyet kotasını (kadınların temsili hususunda) da yüzde 25’ten yüzde 30’a çıkarmayı teklif etti. Ayrıca ülkenin 13 ayrı seçim bölgesine ayrılması hususunun da ortadan kaldırılması ve bölgeler arasındaki nüfus ve nüfuz farklılıklarının siyasal arenaya etki etmesinin önlenmesi de Paşinyan’ın öngördüğü değişiklikler arasındaydı.

Ne var ki, Cumhuriyetçi Parti ve milyarder iş adamı Gagik Tsarukyan’ın önderliğindeki Müreffeh Ermenistan Partisi, bu değişikliklerin takip eden ilk seçimde uygulanamayacağı için kabul edilmemesi gerektiği yönünde tavır aldı ve bu yönde oy kullanarak seçim yasasındaki değişikliği reddetti. Paşinyan ise bu değişikliğin, aslında kendisine muhalif olan partilerin işine geleceğini, zira kendisinin büyük bir oy farkıyla kazanacağını iddia ederek, seçim yasasındaki değişiklik talebi üzerinden “çoğulculuğa olan saygısını”, demokrasi talebini güçlü bir şekilde gündemde tutan halka ve Batılı aktörlere gösterme imkanı buldu.

Dış politikada değişim beklenmiyor

Kısa süren bir propaganda sürecinin ardından gerçekleştirilen parlamento seçimleri, Ermenistan halkının, geçtiğimiz ilkbaharda ortaya koyduğu değişim iradesinin arkasında olduğunu gösteriyor. Zira Kadife Devrim’in önderi olarak görülen Nikol Paşinyan’ın liderliğindeki “Benim Adımım” ittifakı, oyların yüzde 70,4’ünü alarak parlamentonun neredeyse tek hakimi haline geldi. Batı yanlısı olarak değerlendirilen, ancak Paşinyan’ın söylem ve eylemleri özelinde Rusya ile varolan ilişkileri fazlaca sorgulama taraftarı olmadığı anlaşılan “Benim Adımım İttifakı”, yolsuzlukla mücadele, demokratik değerlerin uygulama alanına yansıtılması ve ekonomik reform odaklı olarak tespit ettiği programını hayata geçirme yönünde halktan büyük bir destek aldı. İlk günlerdeki iyimserliğin ardından, Vladimir Putin ile iyi ilişkileri ve kendisinin Rusya karşıtı olmadığını ve ülkesini Rusya’ya “karşı” konumlandırmayacağını ifade eden söylemleri çerçevesinde Batı’nın da şüpheyle yaklaştığı Paşinyan’ın bu başarısı, Robert Koçaryan ve Serj Sarkisyan gibi Rusya taraftarı liderlere kıyasla, özellikle ABD’nin, Paşinyan’a daha sıcak bakmasına neden olmakta. Avrasya Ekonomik Birliği üyesi olan ülkesini bu örgütten çıkarmak gibi bir söylem geliştirmemiş, Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü üyeliğini ülkesinin güvenliği için elzem gören ve Rusya’nın Ermenistan’daki askeri üslerini, Türkiye ve Azerbaycan’a karşı alınmış doğru bir tavır olarak yorumlayan Paşinyan, bu bağlamda güvenlik odaklı söylem ve düşünce yapısından uzak olmadığını da kanıtlıyor. Dağlık Karabağ’daki işgalin sürmesi hususunda Cumhuriyetçi Parti ve aşırı milliyetçi Taşnaksütyun’dan görüş itibarıyla herhangi bir farkı olmayan Nikol Paşinyan, duruş itibarıyla, “iç politik” hususları ön plana koyan ve “dış politika” bağlamında öncüllerinden pek de farklı olmayan bir çizgide durmakta. Bu bağlamda, Paşinyan döneminde Ermenistan’ın izleyeceği dış politikada, Türkiye ve Azerbaycan ekseninde, çok da büyük bir değişim beklenmemeli.

Seçimlerden ikinci çıkan parti ise milyarder Gagik Tsarukyan (Çarukyan)’ın önderliğindeki Müreffeh Ermenistan oldu. Kadife Devrim öncesinde Ermenistan Cumhuriyetçi Partisi’nin “sistem ortağı” olan bu parti, eski devlet başkanı Robert Koçaryan’a oldukça yakın bir isim olan Tsarukyan’ın kişiliğine entegre olmuş bir “oligark” partisi. Rusya ile çok yakın ilişkilere sahip olan Tsarukyan’ın partisi, bu seçimlerde oyların ancak yüzde 8,2’sini alabildi. Yüzde 5’lik seçim barajını aşarak parlamentoya girmeyi başaran son parti ise Kadife Devrim öncesinde Nikol Paşinyan’a çok yakın duran Edmon Marukyan’ın “Parlak Ermenistan” adlı partisi. Yüzde 6,3’lük oy oranı ile barajı aşan Parlak Ermenistan, liberal-demokrat çizgide, AB ile yakın ilişkiler yanlısı ve Rusya’dan uzak durmayı amaçlayan bir hareket. Ülkenin Avrasya Ekonomik Birliği ve Kolektif Güvenlik Antlaşması üyeliklerinin tartışmaya açılması gerektiğini düşünen Marukyan, AB ile özel bir ortaklık antlaşması imzalanması taraftarı. Bu yönden, Parlak Ermenistan’ın izlediği çizgi itibarıyla, Paşinyan’ın, Rusya ile Batı arasında bir konum almaya çalışan pragmatist anlayışına uzak olduğu ifade edilebilir.

Sözde soykırım odaklı siyasetin iflası

Uzun yıllardır ülkeyi yönetmekte olan ve “Karabağ Klanı” kökenli siyasetçilerle, diasporanın desteğine sahip ve ülkeyi Rusya’ya her anlamda “bağımlı” kılmış Ermenistan Cumhuriyetçi Partisi ise Serj Sarkisyan’ın ardından partinin liderliğine getirilen eski Savunma Bakanı Vigen Sarkisyan’ın önderliğinde girdiği seçimlerden yüzde 4,7’lik oy oranı ile ayrılarak yüzde yüzde 5’lik seçim barajını aşamadı. Dramatik bir çöküş yaşayan Cumhuriyetçi Parti, ülkeye egemen olan yolsuzluk ağı, nepotizm, mafyalaşma süreci ve otoriter siyasal algının merkezi olarak görülüyor. Diasporaya entegre “sözde soykırım” odaklı bir siyaset izlemek ve Rusya’nın Güney Kafkasya’daki güvenilir ortağı olmayı sürdürmek dışında herhangi bir iddiası olmamış olan bu parti, içeride de Koçaryan ve Sarkisyan’a yakın duran oligarklar ile Ermenistan ordusu ile istihbaratının üst kademelerinde konumlanmış isimlerin çıkarlarına eklemlenmiş bir yapı olarak biliniyor. Bu minvalde, Kadife Devrim’in hedefinde yer alan bu hareketin, büyük bir oy kaybına uğrayacağı seçimlerden önce de çeşitli anketler özelinde tahmin edilen bir durumdu. Nikol Paşinyan’ın önderdiği seçim yasası değişikliklerini reddetmesi ise mevcut konjonktürde, Cumhuriyetçi Parti’nin parlamentoya dahi girememesine yol açtı.

Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksütyun), Sason Delileri (Sasna Tsrer), “Biz İttifakı” ile Orinats Yerkir (Kanun Devleti) gibi partiler de seçim barajını aşamadıkları için Ermenistan Parlamentosu’nda yer alamayacak aktörler arasında. Taşnaksütyun ve Sason Delileri adlı hareketlerin “aşırı milliyetçi” çizgide konumlandıkları ve “Büyük Ermenistan” idealine odaklandıkları biliniyor. Aralarındaki en önemli fark ise 2016 Temmuz’unda yaşanan Karakol Baskını sonrasında kurulan Sason Delileri adlı partinin, Rusya ile değil, Batı ile stratejik bir işbirliği içerisinde olunması gerektiğini öngörüyor olması. Biz İttifakı ise liberal ve Batı yanlısı bir çizgide konumlanmış ve özellikle Levon Ter Petrosyan’ın mirasını sahiplenen bir siyasal ittifak. Orinats Yerkir ise 1998’den bu yana ülke siyasetinde çeşitli biçimlerde var olmuş ve genellikle küçük bir temsil oranı ile parlamentoda bulunmuş bir hareket. Lideri Artur Baghdasaryan daha önce devlet başkanlığı seçimlerinde aday da olmuştu.

Görüldüğü üzere, seçim sonuçları Paşinyan’ın istediği gibi bir parlamento tablosu oluşturdu. Bundan sonraki süreç, geçtiğimiz ilkbaharda meydanlarda yüksek sesle vurguladığı ve kısa süreli başbakanlığı döneminde altını önemle çizdiği programını uygulama hususunda kendisi için bir sınav olacaktır. Yolsuzlukla mücadele ve kalkınma odaklı söyleminin ne derece hayata geçirilebileceği ve ülkenin Rusya tahakkümünden ya da Moskova’ya olan bağımlılığından ne kadar uzaklaşabileceği ise önümüzdeki dönemin cevabı en fazla merak edilen soruları olacak. Fakat seçimlere katılım oranının yüzde 50’ye bile ulaşmadığı (yüzde 48,6) dikkate alındığında, Ermenistan halkının, ülkede gerçek bir siyasal değişimin yaşanabileceğine olan umudunun çok da fazla olmadığı anlaşılıyor. Hatta bu katılım oranı, orta vadede, muhalefet tarafından kendisine karşı bir siyasal meşruiyet tartışması açmasını da beraberinde getirebilir.

[Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir]

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın