Türkiye siyasetinde yine iyi kötü seçim yapılabiliyor. Ya Ermeni toplumunda? Hayır. Seçme ve seçilme hakkı Ermeni toplumunun elinden alınmıştır ve bu çarpıklığın her mecrada dile getirilmesi, sorunun çözümü için çaba gösterilmesi gerekir.
Bu sütunda ne zamandır Ermeni toplumunun sorunlarına eğilmiyorduk; kısaca değinelim bu hafta. Kısaca değinelim dediysem, yakın zamanda önemli bir gelişme olduğundan değil. Tam tersine, meselemiz herhangi bir gelişme olmaması.
Patrik seçimlerinin devlet eliyle durdurulması, Ruhani Kurul tarafından seçilen Başepiskopos Bekçiyan’ın değabahlığının (Patrik Kaymakamlığı) tanınmaması ve Başepiskopos Ateşyan’ın İstanbul Valiliği tarafından Patrik Genel Vekili titriyle Ermeni toplumuna dayatılması sonrasında yaprak kıpırdamıyor desek yeridir.
Valiliğin –Ermeni toplumundan kimi aktörlerce de ne yazık ki alkışlanan, hatta teşvik edilen– bu müdahalesi, bu yılın Şubat ayında olmuştu. Kasım ayına geldik. Aradan dokuz ay gibi bir süre geçti. Bu dokuz ayda yeniden patrik seçimi sürecinin başlatılmasına dair ne yapıldı derseniz, koca bir hiç.
Sürecin yanlış yürütülmesini sineye çekerek en azından şu yapılabilirdi mesela: Anladık, madem Patrik Mutafyan ölmediği için yeni bir patrik seçimi yaptırılmıyor, hiç olmazsa vakıf seçimleri için harekete geçilemez miydi? Vakıf seçimlerinin neden yapılamadığı konusunda –yıllardır söylenen sözler dışında– doyurucu bir açıklama var mı?
O da yok. Vakıf yönetimleri yenilenemediği gibi, sorunlu, kangren haline gelmiş vakıflar içinde de hiçbir şey yapılamıyor. Hangi vakıfları kastettiğimiz bellidir.
Bunlar olmadığı gibi, VADİP (Vakıflararası Dayanışma ve İletişim Platformu) dağıtılmış, Ermeni okullarının sorunları için oluşturulan yapı da, anlaşılmaz nedenlerle dağılmak zorunda bırakılmıştır. Ortada ne bir Eğitim Komisyonu, ne bir Mali Komisyon var. Nerede ne olduğundan hiç kimsenin haberi yok.
Bu tablo içinde, hükümetle aralarının iyi olduğunu durmadan tekrarlayan bazı aktörler de toplumu korkutmakla meşgul. Baksanıza, Ermeni Okulları Birliği için ne fırtınalar koparıldı… Amblemi HDP’nin amblemine benziyormuş, içinde Düşünce Platformu’ndan birinin kızı varmış vs.
Bunlara gerekli yanıtlar verildi ama sonuç? Sonuç yok. O birlik de artık yok. Yeri gelmişken, tüm bu süreçte amblem meselesi ne kadar anlaşılmaz ise, Düşünce Platformu’ndan birinin kızının söz konusu birlikte yer almasının gerekçe gösterilmesi de o kadar can sıkıcı. Platform’dan hazzetmeyebilirsiniz ama platformdan birinin kızının orada olması neden sorun ediliyor? İnsanları çocukları üzerinden vurmak çok ama çok ayıp değil mi? Bu acımasızlıkla mı yürüyecek bu işler?
Şu son yıllarda Ermeni toplumu gerçekten de çok yoruldu. Ne patriğini seçebiliyor, ne vakıf yönetimlerini seçebiliyor, ne de bağımsız bir organ oluşturup faaliyet yürütebiliyor. Aynı Türkiye siyasetinde olduğu gibi, Ermeni toplumu üzerinde de bir baskı mekanizması kurulmuş durumda. Belki kimileri diyecektir ki “Türkiye siyasetinde durum neyse, bizim toplumda da aynısı.”
Buna iki açıdan itiraz etmek gerekir. Birincisi, birileri öyle istiyor diye Ermeni toplumuna biçilen bu kıstırılmışlığı kabul etmemek lazım. Kanallar açık olmalı, herkes düşüncesini kamuoyu içinde söyleyebilmeli.
İkincisi, Türkiye siyasetinde yine iyi kötü seçim yapılabiliyor. Ya Ermeni toplumunda? Hayır. Seçme ve seçilme hakkı Ermeni toplumunun elinden alınmıştır ve bu çarpıklığın her mecrada dile getirilmesi, sorunun çözümü için çaba gösterilmesi gerekir. Herhalde çok partili hayata geçildiğinden beri Ermeni toplumu, seçilmiş bir patriğinin olmadığı en uzun dönemini yaşıyor. Mutafyan’ın işini yapamaz hale geldiğinin tescil edildiği 2010’u baz alsak, sekiz yıl oldu. Yakın tarihte böyle bir örnek yok, ki bu da AKP iktidarına nasip oldu.
Sonuç olarak, yukarılarda bir yerlerde yürütülen ince çalışmalar sonucunu verdi ve Türkiye Ermeni toplumu (bir şeylerin değişmesi için çabalayanları tenzih ederek söyleyelim) bir kış uykusuna girdi.
Bu kış uykusunun sonuçları ağır olabilir. Toplum içinde ilişkiler çürüyor. İnsanlar artık umutsuzluğa kapılıyor, bir şeylerin değişebileceğini hayal edenlerin sayısı gitgide azalıyor, yetişmiş gençler yukarıda tarif ettiğim ortamı görüp toplum işlerine girmek istemiyor, girenler de zaten ağzının payını alıyor.
Bu kış uykusu daha da derinleşmeden, uyanmanın zamanı gelmedi mi?
13.11.2018
İlk yorum yapan siz olun