İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Birbirimizin yemeğini de yer, her şeyimizi de paylaşırız…

Markar Eseyan / Akşam

Türkiye, Anadolu gibi dünya uygarlığını şekillendiren bir “Geçit” üzerinde yükseliyor. Osmanlı da öyleydi. Avrupa ve Asya’yı, Balkanlar’ı ve Kafkasya’yı, Ortadoğu ve Afrika’yı birbirine bağlayan bir kilit taşıdır Anadolu. Haliyle, bu özel coğrafyanın, dünyaya çok kültürlülüğü armağan etmesi şaşılacak bir durum değildir. Bu kritik özelliğimiz, onu merkezine alan Osmanlı için ne kadar büyük bir kaldıraç olduysa, yaşanan zaaflar da çöküşüne eşlik etti.

Türkiye Cumhuriyeti de maalesef bu çok kültürlülüğe alerjik veya en azından mesafeli yaklaştı. Çöküşün faturasının dine ve çok kültürlülüğe kesilmesi ciddi bir hataydı. Hadise bu kadar basite indirgenmeyeceği gibi, kuruluşun kendini koruma refleksiyle dışlayıcı pratiğe sarılması da korktuğu şeye hizmet ediyordu.

Nitekim, biz bu yöntemin hiç de işe yaramadığını gördük. Gayrimüslimler göçe zorlandı da, bu bizi daha sağlam bir ülke mi yaptı? Yüzlerce yıllık know-how’ı yabancı ülkelere kaptırdık da çok mu fayda gördük?

Ancak, bu noktada, devlet aklı ile milletin pratiklerini birbirinden ayırmamız gerekir. Bizim sırrımız da budur. Bunca yanlışa, dış saldırılara rağmen, bu millet beraber yaşama sanatını icra etmekten vazgeçmemiştir. Irkçı, etnikçi, mezhepçi düşünceler milletin kalbinde yer tutmamıştır.

Mesela geçenlerde Alevilerin evini işaretleyen bir kişi yakalanmıştı. Bu kişi bir terör örgütü üyesi, yani provokatör çıktı.

Birkaç gün önce de kendini bilmez bir din öğretmeninin Aleviler hakkında söyledikleri medyaya yansıdı. Konu ortaya çıkınca olaya hemen müdahale edildi. Söz konusu öğretmen ücretli görev yapıyordu ve işine son verildi. Tabii gönül böyle bir şeyin hiç yaşanmamasını ister. Burada önemli olan, devletin ve toplumun, bir suç, ayıp, kusur ortaya çıktığında onu yalnızlaştırması ve gerekeni yapmasıdır. Bu örnekte de bu aynen böyle olmuştur.

Ben ilkokuldayken törende Andımız’ı okuturken heyecandan ezberimi unutmuştum. Müdür başyardımcısı “Türkoğlu Türk çocuklar Andımız’ı ezbere bilmiyor, Ermeni çocuğu mu bilecek” dediğinde, hayatımın en kötü gününü yaşadım. Müdür yardımcısı değil, ben okulumu değiştirmek zorunda kaldım.

Türkiye artık 80’lerin Türkiye’si değil. Hiçbir görevli, yurttaşları dini, mezhebi, ırkı, meşrebi yüzünden horlayamaz, görevini kötüye kullanamaz. Devlet ve sivil toplum o yanlışı yapanı bulur ve hukuk dairesinde bedelini ödetir. Bunu iktidar partisinin Ermeni, Hıristiyan bir milletvekili ve bir kanun yapıcı olarak söylüyorum.

Ancak, marjinal kişilerin hatalarını da toplumun geneline yansıtmamak gerekir. Her kendini bilmezin yediği haltı veya provokasyonu toplumsal bir sorun mertebesine getirirsek, provokatörlerin iştahını artıracağımız gibi, milletimize haksızlık ederiz. Bu arada, gerçekten ciddi bir toplumsal meselemiz varsa, bunu da gözden kaçırmış oluruz. Aleviler, Sünniler, gayrimüslimler, Türkler, Kürtler… Hepsi de candır. Oturur birbirimizin yemeğini de yeriz, derdine de üzülür, sevincine de ortak oluruz.

Hep yapageldiğimiz gibi…


https://www.aksam.com.tr/yazarlar/markar-esayan/birbirimizin-yemegini-de-yer-her-seyimizi-de-paylasiriz-e2-80-a6-c2/haber-779727

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın