İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türk resmi kopyacılıktan öteye geçemedi

Ayşe Olgun

Contemporary İstanbul’un ziyaretçilerinin resimden almayan sadece fotoğraf çekilmeye gelen kesim olmasından şikayet eden Galeri Baraz’ın sahibi Yahşi Baraz, Türk ressamların ise taklitten öteye geçemediğini üzülerek dile getiriyor.

Geçtiğimiz hafta en büyük hareketlilik 13.Contemporary İstanbul’da yaşandı. 80 bin kişinin ziyaret ettiği Çağdaş Resim Fuarı’nın ardından Galeri Baraz’ın sahibi Yahşi Baraz’la buluştuk. İstanbul’da güzel sanatlar eğitimi aldıktan sonra Avrupa ve Amerika’da galeriler üzerine araştırmalar yapan ve bir müddet buralarda çalışan duayen galerici Baraz’la hem fuarı hem de Türk resim sanatının dününü ve bugününü konuştuk

Yetmişli yıllarda, galerinizi ilk açtığınızda Türkiye’de ortam nasıldı?

Resim sanatına ilgim 15-16 yaşında başladı, daha sonra güzel sanatlar akademisinde okudum. Gençlik yıllarımda cebimde elli-yüz dolar gibi küçük miktarda paralarla Avrupa’ya yaz tatillerinde gider oralarda çalışırdım. Lokantalarda çalıştım, bulaşıkçılık da yaptım.

Hangi yıllardan bahsediyorsunuz?

1960’lı yıllardan bahsediyorum. Bu geziler sırasında hangi ülkede ne var bizde niye yok diye hep sorguladım. Akademiyi bitirdikten bir süre sonra İstanbul’da seramik atölyesi kurdum fakat daha sonra Amerika’dan aldığım bir davetle atölyemi kapattım ve New York’ta bir seramik atölyesinde çalışmaya başladım. Fakat birkaç ay sonra bu atölye kapandı ve işsiz kaldım.

Ne yaptınız peki?

Kız arkadaşım beni ertesi gün bir sanat galerisine götürdü ve orada işe başladım. Yerleri süpürüyorum, camları siliyorum, resimleri paketliyorum… Tabi ben bu işleri yaparken galericilik hakkında henüz bilgim yoktu ama akademi öğrencisi olmam, Avrupa’da gezip gördüğüm müzeler ve galeriler benim alt yapımı oluşturmuştu. Fakat Amerika’daki galericilik Avrupa’dan çok çok ilerdeydi. İlk galericilik bilincim burada oluştu diyebilirim.

ÇOK UCUZA TABLO SATIŞI

Avrupa ile Amerika’daki galericilik arasında dikkatinizi çeken en önemli fark neydi?

Amerika’da galericiliğe ve müzeciliğe muazzam bir yatırım yapılmıştı. Çok büyük galeriler ve koleksiyonlar vardı. 1920’lerden itibaren o kadar büyük akımlar olmuş ki Amerikalı büyük koleksiyoncular Avrupa’dan çok ucuza resimler almışlar. Birinci Dünya savaşından çökmüş olarak çıkan Avrupa’ya giden Amerikalı koleksiyoncular çok komik fiyatlarla büyük sanatçıların eserlerini alıp Amerika’ya getirmişler. Mesela üç bin dolara P. Auguste Renoir tabloları, inanamayacağınız ucuzlukta Picasso tabloları alınmış. Bunları büyük galeriler, müzeler kurarak sergilenmeye başlamışlar.

Bizde özel müzelerin geçmişi 15 yıldan öteye gitmiyor oysa. Çok geç bir tarih değil mi?

Elbette en önemli farklardan biri bu. Sanatın gelişmesi için eser alınır ve müzeler yoluyla gelecek nesiller görsün diye sergilenir. Bizde ne oluyor? İş adamları, koleksiyoncular resmi alıyor ve depoya kaldırıyor. Bu davranışın ne topluma ne sanatçıya faydası var.

Resme yatırım yapıyor muyuz peki?

10 -15 koleksiyoncuyla 30- 40 senemiz geçti. Sanata yatırım yapmak biraz gelir durumuyla ilgili. Refah seviyen yükseldikçe kazandığın parayı resme sanata yatırırsın. Zaten kültür faaliyetlerine ülke olarak zaman ayırmazsan sanat da ilerlemez. İlk önce insanların sosyo-ekonomik durumlarını gelişmesi lazım ve Türkiye bunu henüz yapamadı. Sanattan anlayan, sanata yatırım yapan iş adamlarının yetişmesi için onların çocukken ellerinden tutup Avrupa’ya müzelere götüren bir babalarının olması lazım. Çocuk yaşta sanata ilgi başlar ve gelişir. Ama bizde para kazanan kesime bakıyorsun bir önceki kuşak kırsal bölgeden gelmiş onun parasını sanata yatırmasını beklemek imkânsız. Eminim ki bu ailelerin bir sonraki kuşağı sanattan daha çok zevk alacaktır.

Sanata yatırım yapmak isteyenler ne yapsın?

Riskli bir durum sanata yatırım yapmak. Satın alınan eserlerin büyük kısmı sadece büyük şehirlerde, o da duruma göre ya para ediyor ya da etmiyor. Yani duruma göre ekonomik kriz olduğu zaman elindeki eserin değeri yüzde elli düşebiliyor bu anlamda da riskli. Bir diğer mesele de Türk ressamlarının eserlerinin sadece Türk koleksiyoncular tarafından alınması da riskli bir durumdur. Çünkü evrensel değeri olan bir eser sanat eseridir. Yani o resmin bizde değil dünyada bir sanat değerinin olması lazım. Bizde heykellerin ve resimlerin çoğu sanat eseri değildir, dekoratif amaçlı objelerdir. Bir resmin ve heykelin değerli olması için büyük müzelerin koleksiyonuna girmesi lazımdır.

GELENEĞİMİZ OLUŞMADI

Bugün Türk resmi deyince kopyacılık akla geliyor. Biz 150 yılda resimde kendi geleneğimizi oluşturmak için bir adım atamaz mıydık?

Ne yazık ki Türk resmi kendi geleneğini oluşturamadı. Bugün bazı ressamlarla uğraşılıyor, kopyacılıkla suçlanıyor ama bu Türk resminin 1860’lardan beri sorunudur. Bazı çağdaş Türk sanatçılarının eserlerine yapılan kopyacılıkla ilgili eleştirileri bu yüzden haksız buluyorum. Osman Hamdi’nin resimleri de Ludwig Deutsch, Rudolf Ernst, Jean-Léon Gérôme gibi Oryantalist ressamların etkisiyle yapılmamış mıydı?

Osmanlı’dan bu yana yabancı ressamların izinden gitmemizden mi kaynaklanıyor su sorun?

Evet, ilk taklit oradan başlıyor. Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce de, dünyanın dört bir yanındaki birçok ressam gibi bizim Türk ressamlar da Paris’e gidiyor. Feyhaman Duran’lar falan… 1914’te savaş çıkınca dönüyorlar. Dönüşlerinde Empresyonist resmi getiriyorlar ama Empresyonist resim 1860’larda yapılmış bir resimdir. Bu akım ülkemize hem çok geç hem de kopya eserlerle geliyor. Bugüne bakıyoruz hala foto realist çalışanlar var oysa 1970’lerde bitmiş bu akım.

Gündemin gerisinde kalıyoruz öyle mi?

Evet, geçmişi taklit ederek var olamazsın. Osman Hamdi, Hoca Ali Rıza, Süleyman Seyyid, Hüseyin Zekâi Paşa, Şeker Ahmet Paşa gibi isimler Türk resim sanatını başlatan öncü sanatçılarımızdır. Bugün dünyada bir karşılığın olmasını istiyorsan resme yeni yorumlar getirmelisin. Yoksa ne kadar iyi sanatçı olursan ol dekoratif sanatçı olursun ve dekoratif tabloların bugün değeri bin doları geçmez. Ama bizde bu dekoratif tablolara yüz binler verenler var ne yazık ki. Oysa o resimlerin dünya piyasasında değeri öyle değil.

Bizde hat batıda resim önde

Peki kendi geleneğimizden yola çıkarak kendi resim üslubumuzu niçin oluşturamadık?

Resim sanatı çok yeni bir uğraş. Bakıyoruz ilk sergiler 1860’larda açılıyor. 1883’te güzel sanatlar akademisi kuruluyor. Ama Batı’da öyle mi? Resim sanatının geçmişi 4.yy’a uzanıyor. Çünkü resim bizde yok, Hıristiyan kültüründe var, bizle alakalı bir şey değil. Bizim kültürümüzde ne var? Kilim var, seramik var, hat var minyatür var. Ama bunlar zanaat sınıfına girer. Oysa resim ve heykel artistik sanatlara aittir. Bugün Van Gogh diyoruz ama onun arkasında bir Hollanda sanat geleneği var. Gerhald Richter, Anselm Kiefer’a bakıyorsunuz, arkasından Lucas Cranach çıkıyor. Sandro Chia, Enzo Cucchi, Clemente’ye bakıyorsunuz, altından Raphael, Caravaggio çıkıyor. Antoni Tapies diyorsunuz, altından El Greco ve Goya çıkıyor. Bizde ise çağdaş resmin altından minyatür çıkıyor, hat çıkıyor. Yine Batı ile mukayese ediyorsak bizde Batı’daki gibi bir burjuva sınıfı yok. Resme destek verecek, eğitimli, kentli, sanattan anlayan bir zengin sınıftan bahsediyorum.

Zeyd ve Devrim dünya sanatını yakaladı

Acaba kendi geleneğimizden yola çıkarak kendi resim üslubumuzu niçin oluşturamadık?

Resim sanatı çok yeni bir uğraş. Bakıyoruz ilk sergiler 1860’larda açılıyor. 1883’te güzel sanatlar akademisi kuruluyor. Ama Batı’da öyle mi? Resim sanatının geçmişi 4.yy’a uzanıyor. Çünkü resim bizde yok, Hıristiyan kültüründe var, bizle alakalı bir şey değil. Bizim kültürümüzde ne var? Kilim var, seramik var, hat var minyatür var. Ama bunlar zanaat sınıfına girer. Oysa resim ve heykel artistik sanatlara aittir.

Bugün Van Gogh diyoruz ama onun arkasında bir Hollanda sanat geleneği var. Gerhald Richter, Anselm Kiefer’a bakıyorsunuz, arkasından Lucas Cranach çıkıyor. Sandro Chia, Enzo Cucchi, Clemente’ye bakıyorsunuz, altından Raphael, Caravaggio çıkıyor. Antoni Tapies diyorsunuz, altından El Greco ve Goya çıkıyor. Bizde ise çağdaş resmin altından minyatür çıkıyor, hat çıkıyor. Yine Batı ile mukayese ediyorsak bizde Batı’daki gibi bir burjuva sınıfı yok. Resme destek verecek, eğitimli, kentli, sanattan anlayan bir zengin sınıftan bahsediyorum.

Milli geleneği oluşturamadık

Dünyada kendi resim dilini oluşturan kimler var?

Yahşi Baraz: 19.yy sonlarında herkes Paris’e gitmiş. Paris’te 20.yy’da bohem bir hayat var ve sanatçıları çok etkiliyor bu ortam. Daha sonra sanat merkezi Amerika oluyor. Ama 100 yıl önceyi konuşuyorsak Paris’i konuşmak lazım. Çünkü sanatta buluşma merkezi orası. Hangi ülkeden gelirse gelsin burada yaptığı sanat değer görüyor. Mesela o dönem Osman Hamdi Oryantalist bir sanatçı olarak kabul görmüştür. Türkiye’den Paris’e giden sanatçılarımız yoğun Fransız sanatı etkisinde resimler yapmışlardır. Ama mesela Çin… Beş bin senelik bir resim geleneği var ve hiçbir zaman Batı’ya bakarak resim yapmamış. Böylece özgün resmini geliştirmiş.

Çinli ressamların bugün dünya piyasasında yeri nedir?

Çin, kendi kültüründen çıkarak dünya resim sanatına bir katkı sunan ressamlar yetiştirmiş. Eserleri 5 milyon dolara satılan Çinli çağdaş ressamları var bugün.

GENÇLER TAKLİTLE YOL ALIYOR

Genç sanatçılarımız nasıl? Evrensel sanat içinde yer alacak isim var mı sizce?

Büyük galeriler ve müzeler bir sanatçının eserine bakarken dünya sanatına yeni bir bakış getirmiş mi diye bakarlar. Eğer yeni bir bakış yoksa o eser dekoratif sanat sayılır. Bizde ne oluyor? Günümüz Türk sanatçıları, mesela Litvanya’da bir sanatçının yaptığı resmi internetten buluyor ve o resmin bir benzerini yapıyor. Taklitçilik çok fazla yani… Belki ilk başta dikkat çekiyor ama taklit olduğu anlaşılınca devam edemiyor. Mesela öne çıkan bir ressama bakıyorum bir yıl çok güzel bir çalışması var ertesi yıl bambaşka bir sanat eseriyle ortaya çıkıyor. Oysa resimde devamlılık önemlidir. O zaman anlıyorsun ki taklit çalışmalarla yol alıyor, bir tarzı yok.

Yaratıcılık yoksa İdeoloji de işe yaramaz

Pekiyi mesela Taner Ceylan, Osmanlı ve eşcinsellik temasıyla fark yaratmaya çalışan bir isim. Ahmet Güneştekin’in de Kürt ve siyasi kimliğini öne çıkardığını görüyoruz. Bu çabalar Türk resmini dünyaya tanıtmak için doğru bir yol mu sizce? Bir karşılığı var mı?

Sanat tamamen yaratıcılığa dayalı bir olgudur. Sanat dünyasında gündeme gelmek için ucuz yollar vardır. Bir tanesi eşcinsellik ve erotizm, diğeri ise politik ve ideolojik sloganlardır. İkisi de yüksek seviyeli sanat için geçersizdir.

Sanatta etnik farklılıklar hiçbir zaman etkin olmamıştır. Sanatçı hangi ülkeden geliyorsa gelsin, eğer büyük sanat yapıyorsa sanat tarihine kalır.

Bunun örnekleri var mı peki resim piyasasında?

Var tabi. Mesela Arshile Gorky Van’da doğup Amerika’ya göç eden Ermeni bir ressamdır. Gorky’nin yaşam öyküsünü anlatan bütün kitaplarda “Türkler Ermenileri şöyle kesti, böyle kesti” diye anlatılır fakat sanat kitaplarında böyle siyasi yalanlar kabul edilemez. Gorky, Ermeni lobileri tarafından da desteklenir, bu etnik kimliğinden dolayı da Amerika’da müthiş bir karşılık görür. Ama aynı zamanda çok iyi bir ressamdır.

ABD’DE TÜRKİYE ALEYHİNE NE YAPSAN İLGİ GÖRÜRSÜN

Mesela bugün Amerika ile Türkiye’nin arası iyi değil, gidip orada Türkiye aleyhine bir sergi açsan büyük ilgi görür ama sanatçı olarak bir karşılığın yoksa siyasi çıkışın sanat dünyasında o ismi parlatır ama devamı gelmez. Bana göre eğer Türkiye 100 yıl idealist bir şekilde çalışırsa ancak 100 yıl sonra sanat piyasasında bir yeri olur. Bugün Türk sanatçılarına bakıyorsun kendi kendinin röprodüksiyonunu yaparak ünlü olmaya çalışıyor. Öyle ressamlar var ki bir hafta gazeteye ya da sosyete dergilerine çıkmasın bunalıma giriyor. Gerçek sanatçı yapıtlarıyla saygınlık kazanmalıdır.

Contemporary’ye sanattan anlamayan bir kitle geldi

13. Contemporary İstanbul’a katıldınız. Çok yoğun da bir ilgi vardı. Eserlere ve ziyaretçilere yönelik bir izleniminiz oluştu mu? Çağdaş sanat fuarında nasıl bir yol alıyoruz?

Bu yıl Contemporary İstanbul’a ilgi çok büyüktü. Ekonomik çalkantı nedeniyle büyük fiyatlı eserler satılmadı. Ama çok genç sanatçıların eserlerine rağbet oldu. İzleyicilerin yüzde 99’u Türk’tü. Bu sene yabancı izleyiciler yoktu. Fuara katılan yabancı galeriler de dünyada önde gelen isimlerden değildi. Bana göre Gagosian, Hauser&Wirth, Metro Pictures, David Zwirner, Gladstone, Cheim Read, Pace Wildenstein, Paula Cooper, Sean Kelly, Mary Boone, White Cube gibi galeriler gelmedikçe, İstanbul sanat aktivitesi olarak dünyanın dikkatini çekmez. İzleyicilerin bir kısmı da sanattan anlamayan, sadece fotoğraf çekmeye gelenlerden oluşuyordu. Eserlere dokunanlar, sırt çantalarını resimlere sürterek yürüyenler bile vardı. Sanat terminolojisine uymayan sorular da soruldu.

Ünlü galerilerin ancak depolarına girebildik

Yine de yabancı galerilerde eserleri olan Türk ressamlarımız var. Bu yeterli olmuyor mu sizce?

Evet, galerilere ve müzelere eserleri girmiş ressamlarımız var ama eserleri depoda duruyor. Bir ressamın dünya piyasasında yer edinebilmesi için eserlerinin depoda değil müzenin duvarında olması gerekir. Yoksa sadece biyografisine bir cümle olarak girer o kadar. Bir ressam dünya müzelerinde sergi açmış mı açmamış mı ona bakılır. Fiyatı düşük arazilerde müze depoları vardır müzelerin. O depoda eserin durur yoksa ve bunun da sanatçıya da bir faydası yok. Duvarda asılı durmuyor. Biyografisinde bir cümle olarak duruyor.

Öncelikle beş büyük kentimize özel müze şart

Bugün için sanat eseri alımında koleksiyoncuların bir tedirginliği var mı?

Orta Doğu dünyanın en hassas bölgesidir. Savaşlar, ekonomik krizler, siyasi çalkantılar, ihtilaller, göçler her zaman Demokles’in kılıcı gibi başımızdadır. Bu olaylar tabii ki zengin iş adamlarını tedirgin etmektedir.

Son olarak, duayen bir galerici olarak, Türk sanatının gelişmesi için hangi adımların atılmasını tavsiye ediyorsunuz?

Bence Türk sanatının gelişimi için özel sektöre ve devlete ayrı ayrı görevler düşmektedir.

Özel sektör diyerek kastettiğim zengin kesimin ve büyük ölçekli ticari kuruluşların mutlaka Türkiye’nin beş büyük şehrinde özel müzeler açarak, sinerji yaratmaları gerekmektedir. Tabii bu müzeler sadece havalı bir binadan ve isimden ibaret olmamalı, Batı’daki emsalleri gibi aktif olarak sanatı desteklemelidirler. Bu da öncelikle uluslararası çapta sergiler açarak gerçekleşebilir. Bunun yanında yabancı sanatçıların, koleksiyoncuların, sanat tarihçileri ve kuramcılarının Türkiye’ye gelerek sempozyumlar vermeleri, yerli meslektaşlarıyla ortak çalışmalar yapmaları da şarttır. Yine Türk sanatçıların yurt dışında düzenleyeceği sergilere destek vererek, gelişimleri sağlanabilir. Bu gibi etkinliklerle Batı ile uyumlanmamız için büyük adımlar atılabilir. Ayrıca sermaye ayırarak bu müzelerde Picasso, Renoir, Chagall gibi büyük sanatçıların eserlerinin yer alması sağlanmalıdır. Bu gibi etkinlikleri takip eden Türk halkı kültürel anlamda çok büyük gelişme kaydedecek, milli sanatımız hak ettiği yere gelecektir. Devletin de çıkardığı yasalarla sanatı desteklemesi gerekmektedir. Özel müze sahipleri ve sanat galerilerine vergi konusunda kolaylıklar sağlamalarının teşvik edici olduğunu düşünüyorum.

Güneştekin’i kimse sanatçı olarak görmez

Amerika’da resim piyasasına girmeye çalışan Türk sanatçıları var. Mesela Ahmet Güneştekin. Sizce piyasada bir karşılıkları var mı bu isimlerin?

İsim vermek ne kadar doğru bilmiyorum ama mesela Ahmet Güneştekin bugün resim piyasasında en çok eleştirilen isim. Bugün kime sorsanız Güneştekin’i sanatçı olarak görmez ama ben Ahmet Güneştekin’in çabasını desteklemek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü sanatı yeniden gündeme getirmesi bakımından önemsiyorum. Kendisini 2004’ten beri tanırım ve bu piyasaya onu ben tanıttım diyebilirim. Güneştekin’i sanatı ülkemizde gündeme getirdiği için onaylıyorum.

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın