İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Diyarbakır Mitolojisi’nde dinlerin izi – 4

Tarih içinde çok dinli bir toplum yapısına sahip olan Diyarbakır’da, halen Hıristiyanlık ve Êzidilik dinlerine ait izler dururken, Şemsilik ve Yahudilik dinlerine ait izler ise kaybolmuş durumda. Diyarbakır Sur bölgesinde geçen yüzyılın başlarında ibadete açık olan Sinagog kalıntıları bile bulunmuyor.

Ahmet Sümbül

Tarih içinde çok dinli bir toplum yapısına sahip olan Diyarbakır’da, halen Hıristiyanlık ve Êzidilik dinlerine ait izler dururken, Şemsilik ve Yahudilik dinlerine ait izler ise kaybolmuş durumda. Diyarbakır Sur bölgesinde geçen yüzyılın başlarında ibadete açık olan Sinagog kalıntıları bile bulunmuyor. Ancak Çermik ilçesinde bulunan Sinagog ise bakımsızlıktan harabeye dönmüş ve ilçede yaşayan halkın çoğunun böyle bir ibadethane kalıntısının olduğundan haberi bile yok.

İsrailoğullarının tarihi içinde ortaya çıkan Yahudilik, Hz. Musa tarafından temsil edilen tevhidi düşünceyle Filistin-Ürdün’ün yerel dini geleneklerinin karıştırılması ve sık sık yaşanan yabancı istilalar ve sürgün olayları nedeniyle çeşitli yabancı inanç sistemlerinden etkilenme sonucunda ortaya çıkmıştır. Günümüz Yahudiliğinin sistematize edilişinde en önemli dönem, M.Ö. VI. yüzyıldaki Kudüs’ün Babillilerce yakılıp yıkılmasını izleyen sürgün sonrası dönemdir.

Yahudiler Anadolu’nun farklı bölgelerine yerleştiler

Babil ve daha sonraları gerçekleşen Roma sürgünlerinde dünyanın farklı yerlerine dağılmış olan Yahudilerin, Anadolu’daki tarihleri çok eskilere dayanır. Tarihçiler, bugünkü Türkiye Yahudilerinin de kökenini oluşturan Anadolu’daki ilk Yahudi varlığını M.Ö. III–IV. yüzyıllara kadar götürür. Büyük İskender’in Filistin’i ele geçirmesi (M.Ö. 322) ve generalleri tarafından Ön Asya ve Anadolu’da çeşitli devletlerin kurulmasıyla birlikte Yahudilerin Anadolu’nun farklı bölgelerine yerleştirildikleri belirtilmektedir.

Yahudilerin varlığı eskiye dayanıyor

Diyarbakır’daki Yahudi varlığı da yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Araştırmacı yazar Rıfat N. Bali’ye göre Güneydoğu Anadolu’da yaşamış olan Yahudilerin ataları, Hazreti Süleyman’ın ölümünden sonra güneyde Yehuda ve kuzeyde İsrael olarak ikiye bölünmüş olan krallıklardan İsrael krallığına ait Samiriye şehrinden tehcir edilmiş olan Yahudilerdir. Bunlara, Babil döneminde Kral Nabukadnazar’ın kuzeydeki Yehuda krallığını ele geçirip burada yaşayan Yahudileri tehcir etmesi üzerine göç eden Yahudiler de eklenmiştir. Bu iki grup önce Asur diyarına, daha sonra da Güneydoğu Anadolu’ya yerleşen ilk Yahudiler oldular.

Sözlü geleneklerde Yahudi izleri

Bu bölgede yaşamış olan Yahudilerin Aramîce konuşmaları ve konuşmuş oldukları AramîceninTalmud’u derlemiş olanların kullanmış oldukları Aramîce ile aşağı yukarı aynı olması bu yerleşimcilerin Samiriye’den kovulanların soyundan geldiklerinin bir kanıtı olarak öne sürülmektedir. Yörede yaşamış olan Yahudilerin menşei hakkındaki bu inancın, bölge Yahudilerinin sözlü geleneklerinde de yer ettiği belirtilmektedir.

Tevrat’ta ismi geçen Kalne şehri ve Diyarbakır

Bölgedeki Yahudiler arasındaki yaygın olan sözlü geleneğe göre, bu Yahudiler, Asur kralları tarafından Israel ve Yahuda krallıklarından sürgün edilmiş olan Yahudilerin çocuklarıdır. Asur ülkesinden sürgün edildikleri günden beri Diyarbakır’da bir Yahudi cemaati mevcut olmuştur. Diyarbakırlı Yahudiler, Diyarbakır’ın Tevrat’ta bahsi geçen Kalne şehri olduğuna inanırlardı.

Diyarbakır Yahudileri ve seyyahlar

Diyarbakır Yahudilerinin Türkiye’de bulunan diğer Yahudi cemaatleri kadar bilinmemiş olmasının nedeni buralara ulaşmanın zorlukları ve bu cemaatlerin Batı Anadolu, Trakya ve büyük liman şehirlerinde mevcut olan cemaatler kadar önemli nüfusa sahip olmamaları ve kayda değer önemde ticari ve kültürel faaliyetleri bulunmamasıdır. Diyarbakır’ı ziyaret eden gezginler, seyahatnamelerinde Yahudiler hakkında bilgi vermişlerdir.

Kentte 250 Yahudi aile barınıyordu

1844 yılında Diyarbakır’a gelen seyyah Efraim Neumark ve 1848 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden seyyah Benyamin Haşeni şehrin ayrı bir kesiminde kendi aralarında yaşayan 250 Yahudi aile hakkında bilgi vermektedirler. Rifat N. Bali, Benyamin Haşeni’den şunları nakletmektedir:

“Çoğu dinimizi biliyor. Kutsal kitaplarımız ve peygamberlerimiz kalplerinde yer edinmiştir. Sinagogda mevcut olan küçük bir oda daima kapalı tutulmaktadır. Bu oda, Yahudiler ve diğer dinlere mensup kişiler için kutsaldır. İnançlarına göre Hazreti İlyas bu odada peygamberliğini ilân etmiştir. Duvarla çevrili bu odada Aramîce bir Tevrat yazması mevcuttur. Tevrat yılda bir kez Yom Kipur gecesi yerinden alınıp bir masa üzerine konulur ve gün boyunca masanın üstünde kalır. Tanrı sözünden korkan herkes eğilip bu yazmayı öper. Bu yazmanın kâhin yazıcı Ezra tarafından yazıldığına inanılmaktadır.”

Hz. İlyas’ın peygamberliğini ilan ettiği yer Sur’da bulunuyordu

Aynı yıllarda Diyarbakır’ı ziyaret eden seyyah J. J. Benjamin haham olduğundan bu Tevrat yazmasını inceleyebilmiştir. Yazma, Hazreti İlyas’ın peygamberliğini ilân ettiği yer olduğuna inanılan bir odada saklı tutuluyordu.

Benjamin, yazmanın çok güzel olduğunu, Asurî karakterlerle, çok kalın parşömen kâğıt üzerine kötü bir yazıyla yazıldığını, bazı bölümlerin okunaksız, bazılarının ise eksik ve tahrif edilmiş olduğunu belirtir. J. J. Benjamin, Diyarbakır Yahudilerinin, kendisine bu yazmanın kâhin yazıcı Ezra tarafından yazıldığını ve Mardin Yahudilerine ait olduğunu söylediklerini kaydetmiştir.

Yahudilerin Diyarbakır’dan ayrılması 20. yüzyılda başladı

Gezginlerden kalan seyahatnamelerde, Diyarbakır hakkında yazılmış eski hatıralarda Yahudilerle ilgili bilgilere rastlamak mümkün olmasına rağmen şehirde şu an Yahudi yaşamamaktadır. Diyarbakır Yahudilerinin sayılarının azalmaya başlaması XX. yüzyılın başlarına rastlar. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Musul ve Bağdat kaybedildikten sonra Diyarbakır’ın bu şehirlerle olan ticarî münasebetlerinin azalması Yahudi göçlerinin başlamasına neden oldu.

Çermik Yahudileri 1916 yılında göç etti

Filistin’e ilk göç edenler 1916 yılında Urfa ve Siverek Yahudileriyle birlikte giden Çermik Yahudileri oldu. Urfa, Siverek ve Çermik Yahudileri 1916 yılında Kudüs’te kendi adlarına kayıtlı bir sinagog kurdular. Şeyh Sait isyanı sırasında da Diyarbakır Yahudilerinin birçoğu Bağdat, Musul ve diğer şehirlere göç etti. Geri kalan Diyarbakır Yahudileri ise 1948 yılında İsrail devletinin kurulması üzerine İsrail’e göç etti .

Yahudi mezarları açılıp cesedin kellesi Dicle nehrine atılırdı

Asırlarca, Diyarbakır ve çevresinde Yahudiler yaşamış olmasına rağmen Müslümanlar arasında Yahudilerden dini inanç yönünden etkilenme görülmemiştir. Yalnızca halk arasında Yahudilerle ilgili bazı batıl inançların olduğu tespit edilmiştir. Bu inançlardan biri Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar sürmüş fakat bugün tamamıyla terk edilmiştir. Bu inanca göre, yağmur yağmadığı zamanlarda yağmur yağmasını sağlamak için şehirdeki Yahudi Mezarlığı’na gidilerek mezarlardan biri açılır ve toprağa gömülü Yahudi cesedin kafası alınıp On gözlü Köprü’sü üzerinden Dicle nehrine atılırdı.

Yağmur duasına bir Yahudi ile beraber çıkılırdı

Diyarbakır halkı uzun bir süre kuraklık olduğu zamanlarda yağmur yağmasını sağlamak için ölmüş bir Yahudi’nin başını nehre atmak gerektiğine inanmıştı. Sonra bu gelenek değişti, fakat yeni gelenekte yine Yahudiler vardı. Yeni inanca göre bir Yahudi’nin başına haberi olmadan bir kova su dökülmeliydi. Yahudi biri görüldüğünde arkasından yaklaşılır ve bir kova su, başından aşağıya dökülürdü. Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde de Yahudilerle ilgili benzer bir inanç mevcuttu. Burada yağmur duasına çıkıldığı zaman bir Yahudi beraber götürülürdü. Çünkü Allah’ın, Yahudi’nin ağız kokusunu hissetmemek için, yağmur yağdırdığına inanılırdı.

Yahudiler cenazelerini korumak için avluya gömüyordu

Yazar Nimet Kardaş’ın “Diyarbakır Halk Kültüründe Bazı Gelenek ve İnanmalar” ile yazar RifatN.Bali’nin “Diyarbakır Yahudileri” kitaplarında, halk arasında yüz yıllardır süre gelen ve Yahudilerin göçü ile Cumhuriyet’in ilanından sonra yasaklanan bu iki gelenek hakkında şunlara yer verilir:

“Sinagogun bitişiğinde bulunan avluda, en ilkel sıhhî kurallar hiçe sayılarak, ölmüş olan kişilerin cenazeleri, yaşayanlar ile neredeyse temas halinde duruyorlardı, ancak bunun bir haklı nedeni vardı. Kuraklık olduğu zaman yağmur yağdırmak için Yahudi cesetlerinin kelleleri kesilip Dicle nehrine atıldığından, Diyarbakır Yahudileri ölülerini bu akıbete uğramaktan kurtarmak için cenazeleri birbirinin üzerine koyarak sinagogun yanında bulunan avluda saklıyorlardı. Yağmur yağdırmak için yaygın olan bir başka kaba âdet de bir dama çıkıp bir Yahudi cenazesini gözlemek ve mezara götürülmekte olan bir Yahudi’nin tabutu görüldüğünde de tabutun üstüne tükürmekti.” (Sürecek)


http://www.guneydoguekspres.com/diyarbakir-mitolojisi-nde-dinlerin-izi-h1307.htm

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın