İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermenistan Kapısı Açılsın mı?

Cabbar ŞIKTAŞ

Geçtiğimiz günlerde Ermenistan Başbakanı’ndan Türkiye’ye tarihi çağrı diye medya haber geçti.  Sarkisyan iktidarına son vererek Ermenistan Başbakanı olan Nikol Paşinyan, Türkiye’ye tarihi bir çağrıda bulunarak “Ön koşulsuz olarak diplomatik ilişkiler kurmaya hazırız” mesajı vermişti.

        Türkiye’de pek karşılık bulmayan bu açıklama, aslında bir adım olarak kabul edilebilirdi.

         Elbette Paşinyan, Sarkisyan veya Diaspora sözcülerinin ne dediğinden ziyade, halkın ne dediğine kulak asmak gerekir. Halk Türkiye ile Ermenistan arasında ön koşulsuz bir diyalog kurulsun istiyorsa, bu hayata geçirilebilir.

          Ama Ermeniler ön koşulsuz masaya oturup, Türkiye’nin koşullarına uymaları gerekir.  

          1-Ermenilerin asılsız Ermeni iddialarından vazgeçmesi gerekmektedir.

          2-Ülkelerinde ki milli ürünlerin üzerindeki devlet arması olan Ağrı dağı amblemlerinin kaldırılması gerekmektedir.

          3-Türkiye’nin topraklarına göz dikmediklerini deklere etmeleri gerekmektedir.

          4-Ermeni Diasporası Türk düşmanlığından vazgeçtiğini bir şekilde belli etmelidir.

          5-Ermenistan enerji ihtiyacını karşıladığı hayati tehlike arz eden Medzemor Nükleer santralinin kapatılması için gerekeni yapmalıdır.

          6-Karabağ’da işgal ettikleri Azerbaycan topraklarından geri çekilmeli ve Karabağ’ı terk etmelidirler.

          Aslında Ermenilerin Türkiye ile ilgili bakış açılarını, niyetlerini sıralarken onlarcasını daha ekleyebiliriz. Ama sözü fazla uzatmanın bir manası yok. Asıl önemli olan ne kadar sıralarsak sıralayalım talep sıralamasının en sonuna, ya da en başına yazacağımız olmazsa olmaz konu mutlaka Karabağ’dır.

          Aslında hiç yazmaya biliriz de, sonuçta Karabağ bizim ülkemizin bir parçası değil. Sadece kardeş ülke dediğimiz Azerbaycan’ın bir parçası… Ne hikmetse Azerbaycanlılardan çok biz Karabağ diyoruz. Azerbaycanlılardan çok biz Karabağ’a özgürlük istiyoruz. Azerbaycan’ın söz sahibi, yetki sahibi, güç sahiplerinden daha çok biz Ermenilere kafa tutuyoruz.

         Yaklaşık 26 yıl önce Ermeniler tarafından işgal edilen Karabağ, 26 yıldır diplomasi dili kullanılarak çözülmeye çalışılıyor. 26 yılda gelinen nokta, ilk gün bırakılan yerin bir milim ötesinde değil. Yani ilk gün nasıl işgal edildiyse, öylece olduğu yerde duruyor. Ancak ara da bir taciz atışları oluyor. Bu saldırılar da şehit olan, yaralanan da yine Azerbaycan askerleri oluyor.

         Hani derler ya hem “hem suçlu, hem güçlü” diye… Ermeniler şimdi aynı durumda. Hem suçlular, hem de güçlüler. 26 yıldır hiçbir yaptırım uygulayamadık, 26 yıldır hiçbir güç uygulayamadık, 26 yıldır bir milim geri çekilmelerini sağlayamadık, 26 yıldır biz sadece konuştuk, onlar saldırdılar.

         Sonuç kocaman bir hiç…

         Madem sonu hiç olacaktı, bari kapılarımızı açsaydık… Paşıyan’ın da dediği gibi ön koşulsuz karşımıza oturmalarına izin verseydik… Ne yani kapı açılsa elimiz mi güçsüzleşir? İyi de havadan kapımız açık, başımızın üstünde uçuyorlar zaten. Uçakla İstanbul’a gidebiliyorlar. Yüz binlercesi Türkiye’nin çeşitli illerinde çalışıyor. Kazandıkları parayla yine tepemizden uçup Ermenistan’a gidiyorlar.

          Yani Ermeniler açısından Alican sınır kapısı açılmasa da olur aslında. Hava trafiği açık olunca sıkıntı olmuyor da, Alican kapısı mı açılınca sıkıntı oluyor? Çok garip bir durum değil mi?

          Sevgili devlet büyüklerim, özellikle Azerbaycanlı devlet büyüklerim biliyorum bana kızacaksınız. Senden böyle bir yazı beklemezdik diyeceksiniz. Ama şunu bilin ki siz sadece içe kapanmış dışarıdan kendinizi soyutlamışsınız. Sokakta ne konuşulduğundan bihabersiniz. Sizlere sadece hoşunuza gidecek sözler söylenebiliyor. Azerbaycan Diasporası, Dışişleri ve yetki sahipleri sadece  Azerbaycan’da faaliyet gösteriyorlar. Tebliğlerini Azerbaycan’da, bakanlıklarında yapıyorlar. Halka tepeden bakıp ne düşündüğünü tenezzül edip dinlemiyorlar bile!!!

         Hal böyle olunca her kafadan bir ses çakar elbet. Sizler, sizin için feryat figan edeni değil de, size en çok güzel söz sarf edenleri dikkate alırsınız.

         Sonuçta işte böyle olur.

          DÖVİZ ELİMİZDE AVUCUMUZDA NE VARSA ALIP GÖTÜRDÜ

         Devalüasyon oluyor beyler, devalüasyon.

         Bu böyle devam ederse sonumuz hiçte hayır değil.

          ABD BİZLERE DÜŞMANLIK EDİYOR, PEKİ YA BİZ?

          Papaz davası bahane edilerek Türkiye ile hesaplaşmaya çalışan ABD ülkemiz ve bakanlarımız için her türlü olumsuzluğu yaşatıyor. O bizden bir papaz istiyor. Bizde ondan bir Papaz istiyoruz. O vermiyor, bizde şimdilik vermiyoruz. Halk Bankası Genel Müdür Yardımcımızı, bürokratımızı ceza evinde tutuyor. Bizim ABD’ye yaptırım uygulamamız gerekirken, güçlü o olduğu için muhtemelen de haklı olduklarını da düşünüyor.

         Bizim ABD’de bir tek askeri varlığımız yok iken, ülkemizde çok stratejik konumda olan 40 civarı olduğu söylenen askeri üste rağmen, gemide oturup, gemiciyle kavga ediyor.

         Hiç kusura bakmayın yapılması gereken bir şey varsa yapın ki, herkes haddini bilsin. Dövizin yükselmesinin altında ABD parmağının olduğu bilinen bir gerçektir. Conileri kapı dışı edin bakalım ABD nasılda yelkenlerini indiriyor. Kararlılık lafla olmaz, icraatla olur.     

         MESAİ SAATLERİNE RİAYET EDİLİYOR MU?

          Iğdır’da kamu kurumlarında mesai saatlerine riayet ediliyor mu acaba? Ben edilmediği yönünde şikayetler alıyorum.

          Eski valilerimizden bazıları sabah mesai saatlerinde ummadık bir kurumun girişinde bekler, mesaiye riayet edip etmeyeni denetlerdi. Mazeretsiz mesaisini aksatanlara idari işlem yapardı. Haliyle memurda mesailerine riayet eder, vatandaşın işini hızlı ve zamanında çözerdi.

         Şimdilerde baya bir şikâyet geldiğini söyleyebilirim. Hem geç mesai yapıldığı yönünde ve hem de mesai bitmeden işten çıkıldığı yönünde şikayetler alınmaktadır.

           Diğer bir hususta, devlet araçlarının özel otomobil gibi kullanılması. Bu konuya da titizlik gösterilmesi gerekmektedir.

http://yesiligdir.com/yazar/yazi/7428#

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın