İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Eğer Muharrem İnce, ‘Sünni’ Muharrem İnce olmasaydı, aday yapılır mıydı? (1)

MURAT SEVİNÇ

Ne rahatsız edici bir başlık!

Yazıya ‘bir Muharrem İnce yazısı olarak’ başladım ancak benim ölçülerimde dahi öylesine uzadı ki, ‘Muharrem İnce’kısmını salı günü yayınlanacak ikinci yazıya bırakıp şimdilik rahatsız edici başlığımla meşgul olmaya karar verdim.

Ölmez sağ kalırsak, ikinci turda ‘on oyum olsa onunu da’ vereceğim Muharrem İnce, ‘muhtemelen’ 8 Temmuz’da cumhurbaşkanı seçilecek. Bu hem bir ‘temenni’ hem de çok temelsiz olmadığını düşündüğüm bir ‘iddia.’

Ve eğer seçilirse bu sonuç, yalnızca Muharrem İnce’nin değil; özellikle son yılların‘çileli’ yönetiminde akıl almaz kibir ve özgüvenle berbat bir sistem değişikliğine imza atanların, 2017’nin 16 Nisan’ında anayasa değişikliklerine koşa koşa ‘Evet’ oyu verenlerin, ‘Evet’ için yoğun biçimde çaba harcayanların ve o değişikliğin Zihni Sinir ‘müelliflerinin’ üstün başarısı olacak. Muhalefet, iktidara ve çevresini saran niteliksiz pervanelerine ne kadar teşekkür etse az!

Daha önce aday gösterme işinin yalnızca partilere bırakılmaması, kamuoyu oluşturulması ve parti yönetimlerinin etkilenmesi gerektiği yönünde bir iki satır yazıp ‘bir yurttaş’ olarak cumhurbaşkanı görmek istediğim isimleri sıralamıştım. Rıza Türmen, Mehmet Bekaroğlu, Yılmaz Büyükerşen… Tabii söz konusu isimler, eğer Kemal Kılıçdaroğlu aday olmazsa öne çıkabilirdi. Muharrem İnce sıraladığım isimlerden biri değildi.

Muharrem İnce adının kaç kişinin okuduğunu bilmediğim o yazılarda yer almayışının birkaç gerekçesi vardı. Söz konusu gerekçeler ve İnce’nin adaylık performansı sonraki yazının konusu olacak.

Bugün ‘aday olmayan’ Kemal Kılıçdaroğlu hakkında bir iki satır karalamak istiyorum.

Yıllardır partisinin genel başkanı olan, o partiyi iktidara taşıyamasa da (ki iktidar olma/olmama yalnızca CHP ve yönetiminin çabasıyla ilgili bir konu değil) partinin oylarını artırıp ‘bu koşullarda’ korumayı başarmış ve tepesi atınca (yetmiş yaşında) Ankara’dan İstanbul’a yürümüş biri, Kemal Kılıçdaroğlu. ‘SSK’yi zarara uğrattı’ zevzekliği dışında tek bir şey bulunamadığına göre bunca zamandır, belli ki Ecevit kadar temiz. Akıl almaz hatalar, işler de yaptı ve herhalde en çok eleştirenlerden biriyim. Ancak, yalnızca o hataları yapmadı, bunu da kabul etmek gerek.

Bir kürsü anısı anlatayım. Terörist olduğum anlaşılıp da atılmadan önce çalıştığım SBF Anayasa Kürsüsü’nün büyük ve kurucu isimlerinden biri (ve 1961 Anayasası’nın yapıcılarından) olan Bahri Savcı’nın (1997’de vefat etti), bana nakledilen en hoş sözlerinden biri şudur: “Bazı insanlar ve kurumlar vardır, kırk yıl boyunca ne yaptıklarını, işlevlerini anlamazsın; sonra günü geldiğinde öyle bir şey yaparlar ya da yapmazlar ki, neden kırk yıldır orada olduklarını anlarsın.”

Ne kadar eleştirirsek eleştirelim ve kendisi bu eleştirileri ne kadar hak etmiş olursa olsun, Kemal Kılıçdaroğlu’nun üslubu, adalet yürüyüşü ve son haftalarda yaptıkları, son derece kritik ve değerli işler olarak anılmaya değer; öyle de anılacak.

Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını, daha ‘öznel’ bir gerekçeyle de istiyordum doğrusu. Hani, ‘lider kumaşı’ yok diyorlar ya, işte bu yüzden! Yani, sayın halkımızın lider kumaşı olarak tanımladığı davranış ve etkiye sahip olmadığı için. Şu yaşına dek,‘lider kumaşı’ olanlardan çok çeken, o kumaşın değil de, örneğin özenle ve emekle dokunmuş, belki hiç dikkat çekmeyen buna mukabil nadir bulunan bir kumaşın, daha değerli olduğunu düşünen biri olarak. Ben hep Şenol Güneşgilleri sevdim, İmparatoreleri değil!

Kılıçdaroğlu’nda lider kumaşı yok diyenler, örneğin o kumaşı, Teşvikiye Camii avlusunda porselen gülümsemesiyle ayrıksı bir yaşam formu oluşturan Sarıgül’de buldukları için, hiç bir zaman hazzetmedim o kumaştan. Çok yaşasın, lider kumaşı olmayan, normal, emekçi ve tevazu sahibi insanlar…

Ayrıca, bir de mesleki gerekçem var tabii. Eninde sonunda yeniden dönülecek olan parlamenter sistemin ‘gereksinim duyduğu’ cumhurbaşkanı tipine çok daha uygun bir kişilik Kılıçdaroğlu.

Gelelim başlığa…

Kılıçdaroğlu’nun aday olmamasının ‘tahmin ettiğim’ bir gerekçesi üzerinde durmak istiyorum. Parti içinde, aday belirleme sürecinde vesaire, gündeme dahi gelmemiş olabilir. Kendisinin böyle bir amacı belki de hiç bir zaman yoktu. Bilemiyorum.

Ancak yıllardır kişisel olarak herhalde en çok işittiğim ‘engelden’ (!) söz etmeden geçemem. Geçemem çünkü bu gerekçe diğer her şeyin üzerini kara bir örtüyle kaplıyor bana bakılırsa. Seçilen kim olursa olsun, toplumsal ve peşi sıra siyasal kültürün ne denli vahim durumda olduğunun, temel derdimizin ‘muktedirin adı’olmadığının bir göstergesi.

Hadi dürüstçe itiraf edelim; “Kılıçdaroğlu seçilemez” diyenlerdeki yaygın kanaatlerinden biri, ‘Alevi’ oluşuydu, değil mi? Kaç tanıdığınız bunu söyledi? Kaç kişiden, kaç akrabanızdan bunu duydunuz? Kaç arkadaşınızdan? ‘Alevi abi, oy vermezler’ bilgiçliğini işitmediğiniz bir seçim sohbeti oldu mu? Olmadı mı! Ve düşünün bakalım, kaçınız “Böyle düşünmek ve bunu dile getirmek, apaçık mezhepçilik ve ırkçılıktır” dediniz? Kaçınız bu düşünceyle mücadele etmeyi tercih ettiniz? Hay Allah, yoksa siz de mi aynı kanıdasınız!

Kılıçdaroğlu’nun etnik ve dini kimliğinin, propaganda sürecinde kötüye kullanılma (2011 seçimlerinde olduğu gibi!) ihtimali olduğunu tahmin etmeyen, konuşmayan var mı hakikaten? Demek ki, seçimden şundan bundan önce, hiç olmazsa bir kez dürüst davranıp kendimize ve çevremize, şu soruyu sormalıyız: Neden bu denli mezhepçi ve ayrımcı bir toplumuz? Neden parti liderleri, Kılıçdaroğlu’nun kendisi de dahil, çıkıp insanların karşısına, “Bir insan Alevi (ya da Kürt) olduğu için, yalnızca bu gerekçelerle oy vermemek, ırkçılık ve mezhepçiliktir ve tüm ırkçı ve mezhepçilerin canı cehenneme” diyemedi, diyemiyor!

Bunu açıklıkla söylemek mi, yoksa hiç bir şey yokmuş, olmuyormuş gibi davranmak mı, bir toplumun daha sağlıklı biçimde dönüşümüne hizmet eder?

Hangisi mezhepçilik mikrobunu güçlendirir; mezhepçiliği ifşa edip üzerine gitmek mi, yoksa görmezden gelmek mi?

Şu anda yaşadığımız kâbusun çok önemli nedenlerinden biri, on yıllarca büyük bir özen ve riyakârlıkla halının altına süpürdüklerimiz değil mi? Ezcümle, Muharrem İnce, ‘tüm nitelikleri ve çabası aynı kalmak kaydıyla’ Alevi (ya da Kürt) olsaydı, cumhurbaşkanı adayı yapılır mıydı? Yanıt?

Çok ama çok vahim durumdayız. Değil miyiz?

Mutluluk notu: Değerli gazeteci Ahmet Şık’ın milletvekili aday adayı olması ne kadar güzel bir gelişme. Umuyorum seçilir ve çok yararlı işler yapar…


http://www.diken.com.tr/eger-muharrem-ince-sunni-muharrem-ince-olmasaydi-aday-yapilir-miydi-1/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın