İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Değişim ama nasıl?

Hediye Levent / Evrensel

Genelde savaşa, yıkıma ve bölünmeye giden süreç barışın ve birliğin sağlanmasından çok daha kolay. Savaşların yarattığı maddi hasarın kısa sürede tamiri ve daha hatta iyisinin inşası mümkün ancak toplumda yarattığı etkiler nesiller boyu devam edebiliyor. Bu durumun bizim coğrafyamızdaki yaşayan örneklerinden biri Lübnan.

Lübnan, 6 Mayıs’ta yeni parlamentoyu belirlemek için sandık başına gitmeye hazırlanıyor. Son parlamento seçimi 9 yıl önce yapılmıştı. Son seçimden bu yana Lübnan’da ve bölgede çok şey değişti, ülkede bütün kesimleri doğrudan etkileyen sorunlar giderek kronikleşti.

Lübnan görünüşte bölgenin en özgür ülkelerinden biri, güvenli, sosyal hayat oldukça renkli. Sanatsal üretim açısından eski mirasının gölgesinde kalsa da bölgenin en üretken ülkesi. Ancak hâlâ iç savaş döneminde kaybolan yakınlarının kemiklerini arayanların olduğu, toplu mezar arayışlarının sürdüğü bir ülkede halk arasında birlik nasıl sağlanabilir? Ya da bir ortak kimlik altında birleşmeye zorlayan iç ve dış şartlar hâlâ yaşayan travmaları bastırıp galip gelebilir mi?

Genel duruma bakıldığında bu oldukça zor görünüyor. En azından tarafların bu yönde ortak niyetinin olması yetmiyor, bazı fedakarlıklarla ortak harekete geçilmesi de gerekiyor ancak taraflar güçlerinin bir kısmından feragat edebilecek mi?

Taraflar dediğimiz sadece Müslüman-Hristiyan-Durzi vb bloklar değil. Müslüman ve Hristiyan, Sünni ve Şii; Hristiyan kesim içinde Maroni, Katolik, Protestan şeklinde ülkedeki her bir dini grup ve her dini grup içinde mezhepler kendi içinde bir güç haline gelmiş durumda. Zaman zaman ittifaklar kursalar da aynı zamanda her bir güç diğerine karşı duruş sergileyebiliyor. Bu karmaşık ilişkiler ağının en belirgin yansımalarından biri okullar…

Lübnan’da seküler olarak tanımlanan okul sayısı çok az ve ücretleri oldukça yüksek. Temel eğitimin verildiği okulların büyük kısmı Müslüman-Şii-Sünni veya Hristiyan-Katolik-Maroni vs okulları. Bu okullara kabul edilen öğrenciler de okulun sahibi olan gruba mensup. Haliyle okulların müfredatları da kendi ilkeleri ve öğretileri çerçevesinde şekilleniyor; iç savaş dönemine dair bilgiler dahil ilkokuldan itibaren ayrışma başlamış oluyor. Veya mevcut ayrışma okullar sayesinde nesilden nesile devam ediyor.

Kamu kurumlarında din ve mezhepler dengesine nispeten dikkat edilse de özel kurumlarda durum pek öyle değil; her kurum kendi cemaatinden olanı tercih ediyor.

STK’lar gibi her kesimden insanın ortak hak arayışı için mücadele ettiği yapıların çok zayıf olduğu, sendikal örgütlenmenin olmadığı Lübnan’da mevcut durum ve sorunlar herkesi aynı ölçüde etkilese de insanlar kendi cemaatini güvenli alan olarak görmeye devam ediyor.

Bu durumda, din ve mezhep esaslı sistemin seküler bir sisteme dönüştürülmesi için sadece gücü elinde tutan idarecilerin, politik hareketlerin veya dini otoritelerin değil halkın da ikna olması gerekiyor.

Genç kuşaktan Lübnanlı bir akademisyen, “Biz daha iç savaş dönemine dair çalışmalar yapmadık ki etkilerini belirleyip herkesin tek çatı altında toplanacağı bir üst kimlik yaratabilelim” demişti. Böylesi bir çalışmanın yapılması bile huzursuzluğu tetikleyebilir, iç savaş döneminin efsanelerini savaş suçuna dönüştürebilecek sonuçlar doğurabilir.

Diğer taraftan Lübnan’da yeni ve farklı sesler de yükselmeye başladı. Geçtiğimiz yıllarda hızla organize olan bütün din ve mezheplerden isimleri bünyesinde toplalayan, kadın-erkek eşitliği gibi temel değerlere dikkat eden oluşumlar da dikkat çekiyor. Eğitimli ve sanatçıdan mühendise proje üretebilecek entelektüel isimlerin yer aldığı bu oluşumların bir kısmı 6 Mayıs’taki seçimlere de katıldılar.

Bu oluşumların hazırladıkları listelerden aday olan isimler, ülke siyasetini domine eden 8 Mart (Hizbullah, Emel vd) ve 14 Mart (Müstakbel- Hariri ailesi vd) hareketlerine muhalif olduklarını söylüyorlar.

Şimdiye kadar görüştüğüm adayların söylemlerinden yola çıkarak Lübnan’da yenilerde görünür olmaya başlayan kesim;

-Din ve mezhep esaslı sistemin kaldırılması ve seküler bir yapının kurulması; X dini, y mezhebi yerine Lübnanlılık kimliğinin oluşturulması gerektiğini savunuyor.

-Anayasanın tam olarak uygulanmasını, kanunların keyfi ve çıkar amaçlı yorumlanmasının önüne geçilmesini istiyor

-Bütün din ve mezheplere açık kamu okulların sayısının arttırılması ve bu okulların müfredatlarının parlamento tarafından da denetime açık olması gerektiğini söylüyor

-Beyrut’ta toplanan ekonomik gücün ulaşım ve kalkınma projeleri ile ülkenin geri kalanına dağıtılmasının halk içinde kaynaşmayı da etkileyeceğini düşünüyor

-Din ve mezhep esaslı yapının zayıflamasının yolsuzlukla mücadelenin önünü açabileceği görüşünde

-Kadın hakları, evlilik ve boşanmalarda cemaatlerin şerri hukukunun değil medeni kanunun uygulanması, kamu kurumlarında şeffalık, adalet gibi alanlarda geleneksel politik hareketlere göre daha hassas ve detaylı söylemleri öne çıkıyor.

Ancak bu kesimin de medya ambargosu dahil karşılaştığı birçok sorun var. En önemlisi de insanların nasıl ikna edileceği… Görüştüğüm adaylar insanların ikna edilmesinin kolay olmayacağının farkında. Birçoğu da seçimlerde çok azının kazanabileceğini biliyor ancak kendi deyimleri ile “şimdi tohumları ekiyorlar, değişimin sağlanacağı olgunluğa erişene kadar da mücadelelerine devam edecekler.”

Seçimlere günler kala bütün kesimlerden adaylar ve sokaktaki insanlar da “mevcut sistemin değişmesi gerektiğini” söylüyor ancak mevcut yapı aynı zamanda geleneksel politik hareketlerin gücünün kaynağı ve bu güç onları bölgesel olarak etkili kılan faktörlerin başında geliyor. Halk nezdinde değişime direncin temel nedeni ise, ötekine olan güvensizlik…

6 Mayıs’taki seçimler Lübnan’da herşeyin birden bire değişmesini sağlamayacak elbette ancak Lübnan’da değişim zorunluluğunun kendini iyice hissettirmeye başladığı bu dönemde yapılan seçimler yeni bir eşik de olabilir.


https://www.evrensel.net/yazi/81393/degisim-ama-nasil

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın