İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Andonyan belgeleri niçin sahte olamaz?

Ermeni soykırımı üzerine çalışmalarıyla bilinen Prof. Taner Akçam geçtiğimiz yıl yayınlanan “Naim Efendi’nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları” kitabında soykırıma dair yeni bulgularını paylaşmıştı. Akçam bu çalışmasının devamı niteliğinde bir makale kaleme aldı ve yine Naim Efendi’nin Hatıratından yola çıkarak Ermeni soykırımının örgütlenmesine dair yeni bulgular ortaya koydu.

Aram Andonyan, Halep Sevkiyat Müdürlüğünde çalışan Naim Efendi adlı bir Osmanlı bürokratından aldığı bir Hatıratı 1920-21 yıllarında, üç ayrı dilde (İngilizce, Fransızca ve Ermenice) kitap olarak yayınlamıştı.[1] Hatırat, aslında 52 civarında Osmanlı belgesinin el yazımı kopyalarından oluşuyordu. Naim Efendi ayrıca bu belgeler arasına, kendi hatırladığı bazı olaylar hakkında bilgiler de eklemişti.
Söz konusu 52 belgeden 18 adetinin orijinal görüntüleri mevcuttu. Andonyan Ermenice kitabında, bu 18 görüntüden 14 adedinin resmini basmıştı. Naim Efendi’nin kopyaladığı telgrafların çoğu dönemin İçişleri Bakanı Talat Paşa’ya aitti ve aralarında Ermenilerin öldürülme emirlerini içeren telgraflar da vardı.
1983 yılında Türk Tarih Kurumu, Şinasi Orel ve Süreyya Yuca imzalı ‘Ermenilerce Talat Paşa’ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü’ adlı bir kitap yayımladı. Kitapta, Andonyan’ın yayımladığı Naim Efendi’nin hatıratının ve içindeki telgrafların sahte olduğunu iddia ediliyordu. Bu iddia üç önemli teze dayanıyordu: 1) Naim Efendi isimli bir Osmanlı memuru yoktur; 2) Olmayan bir kişinin yazdığı bir Hatırat söz konusu olamaz, böyle bir hatırat da yoktur; 3) Talat Paşa’ya ait olduğu söylenen belgeler tahrif edilmiş, sahte belgelerdir. Yazarlara göre, hatırat ve belgeler, başta Andonyan olmak üzere Ermenilerce üretilmişti.
Orel ve Yuca’nin kitabından sonra, hatırat ve belgelerin sahte olduğu genel kabul gördü. Gerek Naim Efendi isminde bir Osmanlı bürokratına ait herhangi bir kaydın bulunamaması, gerekse hatırat ve belgelerin orijinallerinin nerede olduklarının bilinememesi nedeniyle, eleştirel tarihçiler de konuya değinmemeyi tercih ettiler. Sahtelik iddiası ‘Resmi devlet tezlerini’ savunanların sıkça kullandığı bir silahı oldu ve hatırat ve telgraflar o günden beri kamuoyunda, “Talat Paşa’ya ait sahte telgraflar” olarak bilindi ve anıldı.
2016 yılında İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Naim Efendi’nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları’ adlı kitabım bu konuda bir dönüm noktasına denk düşer.[2] Bu çalışmada gösterdim ki, 1) Naim Efendi isimli bir Osmanlı bürokratı vardır ve bu kişinin varlığını gösterir Osmanlı belgeleri mevcuttur; 2) Naim Efendi tarafından kaleme alınmış bir hatırat mevcuttur; 3) Naim Efendi’nin hatıratında bahsettiği olayların doğruluğunu Osmanlı Arşiv belgeleri ile ispatlamak mümkündür; 4) Talat Paşa’nın telgraflarının sahte oldukları konusunda Oral ve Yuca tarafından ileri sürülen tezler, özellikle şifreleme teknikleri ile ilgili söylenenler tamamıyla uydurma ve yanlıştırlar.
Orel ve Yuca, Naim Efendi’nin verdiği telgrafların sahte oldukları konusundaki iddialarını 12 temel tezde özetlemişlerdi.[3] Bu tezlerin en önemlilerini beş ana başlık altında toplamak mümkündür; 1) Belgelerdeki Vali Mustafa Abdulhalik’e ait imzalar sahtedir; 2) Belgelerde ciddi tarih yanlışları vardır; 3) Belgelere verilen tarih ve belge numaralarının gerçeklikle alakası yoktur; 4) Gerçek şifre tekniği ile alakasız birtakım rakam gruplarından oluşan şifre telgraflar üretilmiştir; 5) Kullanılan kâğıtlar Osmanlı bürokrasisinin kullandığı kâğıtlar değildir.
İletişim Yayınları’ndan çıkan kitapta, 3, 4 ve 5 nolu tezleri ele almış ve bu iddiaların geçersizliğini göstermiştim. Naim Efendi tarafından Andonyan’a satılan telgraflardaki şifreleme teknikleri, Osmanlı Hükümetinin kullandığı şifreleme tekniği ile aynı idi. Örneğin, Halep’ten gönderilen telgrafların iki rakam gruplu şifreleme tekniği ile yazılması, belgelerin çizgili kağıtlar üzerine yazılmış olması belgelerin sahteliğinin değil, tam aksine belgelerin gerçek olduklarının kanıtı idi.
Kitapta, bir ve iki numaralı tezleri tartışmamış ve bunları ayrı bir makalede ele alacağımı söylemiştim. Bu makalede esas olarak bu iki iddiaya ele alacak ve ileri sürülen iddiaların doğru olmadıklarını göstereceğim.

Orijinal belgelerin sahteliği meselesi

Okuyucunun konuyu kolay takip edebilmesi için orijinal belgeler konusundaki temel bazı bilgileri tekrar etmekte fayda var. Naim Efendi Andonyan’a muhtemel 26 civarında belge vermiştir.[4] Belgelerin yedi adedi şifreli (sadece rakamlardan ibaret) telgraflardır ve ikili ve üçlü rakam grupları ile şifrelenmişlerdir. Andonyan Ermenice kitabında bu yedi adet şifreli belgeden beş tanesinin görüntüsünü basmıştır.
Naim Efendi Andonyan’a çözümü yapılmış belgeler de vermiştir. Bu belgelerin 12 tanesinin altında Vali Mustafa Abdülhalik’in imzası vardır.[5] Naim Efendi, bu belgelerden 10 tanesinden Hatıratında bahsetmiştir, yani bu belgelerin hem orijinalleri hem de Naim’in el yazısı ile yapılmış kopyaları mevcuttur. Andonyan, Hatıratta söz konusu edilen bu 10 belgeden yedi adedinin görüntüsünü kitabında basmıştır.[6]
İletişim Yayınları’ndan çıkan kitapta, yedi adet şifreli telgrafa ilişkin ileri sürülen sahtelik iddialarını ele almış ve iddiaların doğru olmadıkları göstermiştim.[7] Bu iddiaların başında, belgelerin çizgili kağıda yazılmış olmaları ile iki ve üç rakam gruplu şifreleme tekniğinin kullanılmış olması geliyordu. Gösterildiği gibi, bu iddialar doğru değildir. Belgelerin çizgili kağıtlara yazılmış olması, onların sahteliğinin değil, orijinal olduklarının göstergesiydi. Çünkü, Dahiliye Nezareti şifreli belgelerin çizgili kağıtlara yazılmasını istiyordu.
Benzeri durum, belgelerin iki ve üç rakam grupları ile şifrelenmiş olmaları için de geçerliydi. Orel ve Yuca, Osmanlı Hükümetinin savaş yıllarında iki ve üç rakam gruplu şifreleme tekniği kullanmadığını iddia etmişlerdi. Bu iddianın da elle tutar bir yanı yoktu, çünkü Osmanlı arşivi, savaş yıllarına ait onlarca iki ve üç rakam gruplu belge ile dolu idi.
Özellikle iki rakamlı şifreleme tekniğine ilişkin bir husus çok önemli idi. Arşiv belgelerinin gösterdiği bir gerçek vardı: Ermenilerin sürülmesi işini yürütmekle sorumlu Sevkiyat Dairesi sadece iki rakam gruplu şifreleme tekniği kullanıyordu. Üstelik, İçişleri Bakanlığı, Sevkiyat Dairesinin iki rakam gruplu şifreleme tekniği dışında bir teknik ile yazışmamasını özel olarak belirtiyordu.[8] Naim Efendi, Halep Sevkiyat Dairesinde çalışmaktadır. Ve Andonyan’a verdiği şifreli belgeler arasında Halep Sevkiyat Dairesine ait olan belgeler de vardı ve bu belgeler ikili rakam grubu tekniği ile şifrelenmişlerdi. Yani, iki rakamlı şifreleme tekniği, belgelerin sahteliğinin değil, orijinalliğinin bir göstergesi idi.
Şimdi geriye kalan ve açığa kavuşturulması gereken son husus, 12 adet çözümü yapılmış belgelere ilişkin ileri sürülen sahtelik iddialardır.

Belgeler, üretilmeyi gerektirecek bilgi içermiyorlar

Naim Efendi’nin Andonyan’a verdiği belgelerin niçin sahte olmadıkları konusunda söylenebilecek en önemli şey; bu belgelerin sahte olmalarını gerektirecek bir içeriğe sahip olmadıklarıdır. Bunlar, Osmanlı bürokrasisinin yazışma diline uygun, benzerleri Osmanlı arşivinde de bulunabilecek belgelerdir ve Ermenilerin öldürülmelerine ilişkin herhangi bir emir ihtiva etmemektedirler. Yani ortada özel olarak üretilmelerini gerektirecek hiçbir neden yoktur. Bu bilginin son derece şaşırtıcı olduğunu biliyoruz ve bu açıklanmaya muhtaçtır.
Naim Efendi tarafından verilen ve çözümü yapılmış belgelerin sahte olduklarının iddia edilmesinin en önemli nedeni, bu belgelerin Ermenilerin doğrudan imhalarına ilişkin emirler içerdiği hususudur. En azından kamuoyunda yaratılan kanaat budur. Bu kanaatın yerleşmesinin nedeni 1983 tarihli Türk Tarih Kurumu’nun, Orel ve Yuca imzalı kitabıdır. Kitaba göre, “Ermenilerin Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Hükümetince ‘katledildiğinin ileri sürülmesi… yıllardır Türkiye’ye karşı” yürütülen bir iftira kampanyasıdır. Ve Andonyan başta Ermeniler, “bütün Türkleri lekelemeyi amaçlayan” belgeleri bu amaçla üretmişlerdir. Orel ve Yuca kendi amaçlarını “Andonyan’ın kitabında yer alan ve “resmi” olduğu iddia edilen “belgeler” teker teker ele alınarak gerek içerik, gerek şekil bakımından derinliğine incelenecek ve her birinin sahte…” olduğunu kanıtlamak biçiminde tanımlayacaklardır.[9]
Konu bu muhtevada tartışıldığı için, daha sonra kamuoyunda, birincisi, tüm belgelerin Ermenilerce üretildiği ve ikincisi, özellikle altında Mustafa Abdülhalik imzası olan ve görüntüsü basılan belgelerin öldürme emirlerini içeren sahte belgeler oldukları gibi bir algı yaratılmış oldu. İletişim Yayınları’ndan çıkan çalışma ile, birinci iddianın, yani belgelerin Andonyan tarafından üretilmiş olduğu iddiasının şaçma olduğunu göstermiş bulunuyorum. Belgeler Naim Efendi tarafından verilmişlerdi ve üstelik hangi günlerde verildiklerini de bilmekteyiz.[10]
Şimdi 1983 yılından bu yana, kamuoyunda yanlış olarak oluşmuş ve/veya oluşturulmuş bir yanlış kanaatin düzeltilmesi gerekmektedir. Altında Mustafa Abdülhalik imzası olan belgelerin hiçbiri doğrudan öldürme veya katliam emri içermemektedir. Bu, sahtelik tartışmaları açısından hayati öneme sahip bir bilgidir.
Naim Efendi’nin Hatıratında yer alan tüm belgeler dikkatle okuduğumuzda ortaya çıkan tablo şudur: Ermenilerin doğrudan imha edilmelerini içeren belge sayısı sekiz adettir. Bunlardan iki tanesi üçlü rakam grubu ile şifrelenmiş ve elimizde görüntüleri olan belgelerdir. Nitekim Andonyan kitabında bu iki belgenin de görüntüsünü basmıştır. Diğer altı belgeye ilişkin ise elimizde hiçbir görüntü yoktur, sadece Naim Efendi’nin hatıratında el yazısı ile yazılmış kopyalar olarak mevcutturlar.[11] Yani doğrudan öldürme emri içeren bu sekiz belge içinde, tek bir tane bile çözümü yapılmış ve altında Abdülhalik imzası olan belge yoktur. Altını çizerek tekrar etmekte fayda vardır: Mustafa Abdülhalik imzasını içeren belgelerin hiç birisi doğrudan ölüm emri ile ilgili değildirler.
Yukarda belirttiğimiz gibi, altında Vali Mustafa Abdülhalik imzası olan belge adedi 12 tanedir. Bu belgelerden 10 tanesi Naim Efendi’nin Hatıratında yer almaktadır. Geriye kalan iki adet belge, Ermeni Milletvekili Zohrab’ın öldürülmesi ile ilgilidir ve şu anda Paris Bogos Nubar Kütüphanesinde bulunmaktadır. Söz konusu 12 belgenin içeriklerine yakından bakmakta fayda vardır.

Vali Mustafa Abdülhalik imzalı belgelere bazı örnekler

Andonyan’ın kitapta görüntüsüne yer verdiği yedi belgeden beş tanesi kadın ve çocuklarla yönelik alınması gereken tedbirlerle ilgilidir. Örneğin, 12 Ekim 1915 tarihli telgrafta, Talat Paşa Ermeni kadınlarla evlenmelere izin verilmemesini istemektedir[12] 18 Kasım 1915 tarihli telgrafta, yollarda anne babalarını kaybetmiş ve öksüz kalmış Ermeni Müslüman ailelerce evlatlık olarak alındıklarını bildirilir ve buna müsaade edilmemesi istenir. Bu çocuklar toplattırılmalı ve doğrudan iskan bölgelerine gönderilmelidirler.[13] 5 Şubat 1917 tarihli telgraf da benzeri konuyla ilgilidir. Telgrafta, Ermeni yetimlerin iaşeleri için harcama yapılmasının doğru olmadığı söylenmekte, bu tür yetim çocukların toplanarak Sivas’a gönderilmeleri istenmektedir.[14]
1 Aralık 1915 tarihli telgraf Halep Amerikan Konsolosluğunun faaliyetlerinin gözetlenmesi gerektiği ile ilgilidir. Talat Paşa, telgrafında, “Amerikan hükümetinin emriyle, İstanbul elçiliğinin son zamanlarda vaki müdahalelerinden, Amerikan konsoloslarının gizli yollarla bazı bilgiler edindiği anlaşılmaktadır,” diyerek, şehir, kasaba ve merkezlere yakın bölgelerde bulunan Ermenilerin sevki esnasında, dikkat çekecek olayların olmamasına özen gösterilmesini istemektedir. Hatta, “bu sebeple geçici olarak, göstermelik bile olsa, göçmenlere iyi davranılması ve bilinen tedbirlerin uygun yerlerde uygulanması çok önemlidir.” Talat ayrıca, Amerikan konsoloslarına bilgi verenlerin bulunup, tutuklanarak yargılanmalarını ister.[15]
Altında Vali Mustafa Abdülhalik imzası olan ve Andonian tarafından görüntüleri basılmayan üç belgeden bir tanesi, daha önce istenmiş bir evrakın yeniden istenmesi ile ilgilidir. 25 Ekim 1915 tarihli bu belgede, Dahiliye Nazırı Halep’ten, “25 Eylül 331 tarih, 1923 numaralı mahrem tahrirâtla istenilen evrakın bir haftaya kadar tanzim ve irsâli [gönderilmesi]” istemektedir. Eskiden istenmiş ve gönderilmemiş bir evrakın gönderilmesini hatırlatan bir belgenin sahte olarak üretildiğini iddia etmenin saçmalığı ortadadır. Nitekim Andonian da bu belgeyi önemsiz gördüğü için kullanmamış ve görüntüsüne kitapta yer vermemiştir.
Altında Vali’nin imzası olan ve Andonyan tarafından kullanılmayan diğer iki belge İstanbul milletvekili Krikor Zohrab’ın öldürülmesi ile ilgilidir. Birinci belge 17 Ekim 1915 tarihlidir ve İçişleri Bakanı Talat tarafından gönderilmiştir. Talat telgrafta, İstanbul’da kalması sakıncalı görülerek, Altıncı Ordu Kumandanlığı bölgesine gönderilen Kirkor Zohrab’ın “bir kaza neticesiyle vefat ettiği” haberinin alındığını söylemekte ve ilgili soruşturma evrakının İstanbul’a gönderilmesini istemektedir.[16] 11 Kasım 1915 tarihli bir diğer telgrafta ise Talat, Zohrab’ın hangi otelde kaç gün kaldığı, hangi tarihte Halep’ten çıkartılıdığı vb. gibi bazı sorular sormakta ve konunun soruşturularak, bilginin kendisine iletilmesini istemektedir.[17]
Cevap verilmesi gereken soru basittir: Naim Efendi, Krikor Zohrab’ın öldürülmediğini aksine bir kaza sonucu öldüğünü söyleyen ve Zohrab’ın hangi otelde kaç gün kaldığını soran bir belgeyi niçin üretsin? Sahte belgelerin üretilme amacı, Orel ve Yuca’nın da iddia ettikleri gibi, ‘Türkleri suçlayacak resmi kanıtları’ piyasaya sürmek,”[18] ise, bunun tam aksini kanıtlayan bir belgeyi üretmenin mantığı nedir? Tuhaflık ortadadır ve konu üzerinde fazla durmayı gerektirmeyecek bir sarahata sahiptir.
Altında Valinin imzası olan belgeler içinde belki bir istisna sayılabilecek iki adet telgraf mevcuttur. Bunlardan birincisi, 16 Eylül 1915 tarihli belgededir. Belgede, erkek nüfus için evvelce teblig edilmiş uygulamanın kadın ve çocukları da kapsadığı bildirilmekte ve bu amaca uygun olabilecek güvenilir insanların istihdam edilmesi istenmektedir.[19] İkinci belge, 16 Ekim 1915 tarihli olandır. Telgrafta, daha önce gönderilen şifreli bir telgrafla Der-Zor’un niçin iskan bölgesi olarak seçildiğinin izah edilmiş olduğu söylendikten sonra, ahalinin Ermenilere yönelik işlediği suçlarla (cinayetlerle) ilgili, bu cinayetler hükümetin izlediği siyaset ile uyum halinde olduğu için herhangi bir soruşturma açılmaması istenir.[20] Bu iki belge içerik itibarıyla, Hükümetin Ermenilerin imhasının istediği biçiminde yorumlanabilecek olsa bile, doğrudan öldürmeye ilişkin bir emir değildirler. Bugün Osmanlı arşivinde, bu belgelerin benzeri başka belgelere de rastlamak mümkündür.[21]
Özetle, görüleceği gibi, altında Vali Mustafa Abdülhalik’in imzalarının bulunduğu belgeler, Ermenilerin öldürülme emirlerini içermeyen, benzerleri Osmanlı arşivinde de bulunabilecek belgelerdir. Bunlar, elbette 1915-18 sürecini anlamamızı sağlayacak son derece önemli belgelerdir ama Naim Efendi tarafından özel olarak üretilmesinin hiçbir mantıki gerekçesi yoktur.
Şimdi tek tek belgeler üzerindeki tarih ve imzalar konusuna daha yakından bakabiliriz.

Belgeler üzerindeki tarihler meselesi

Orel ve Yuca, İstanbul’dan 16 Eylül 1915’de Halep’e gönderilen 502 sayılı bir telgrafın, üzerindeki tarih ve altında Vali Mustafa Abdülhalik imzası nedeniyle sahte olduğunu iddia etmektedirler. Vali imzasının yanına 5 Eylül anlamına gelen “5 minhü” yazmıştır.[22] Oysa Mustafa Abdülhalik bu tarihlerde henüz Halep Valisi değildir. Abdülhalik 3 Ekim 1915’te Vali olarak atanmış ve Halep’e ancak 7 Kasım 1915 tarihinde gelebilmiştir.[23] Dolayısıyla, Orel ve Yuca’ya göre, Vali’nin göreve başlamadan önce Halep’e gelmiş olan bir belgenin altına imza atması belgenin sahte olduğunun kanıtıdır.
Orel ve Yuca tarih hatası nedeniyle sahtelik iddiasını tek bir belgeye (16 Eylül 1915 tarihli belgeye) ilişkin olarak ileri sürmüşlerdir. Oysa, Mustafa Abdülhalik’in Vali olarak göreve başladığı tarihten önce Halep’e gelen ve ama altlarında Abdülhalik’in imzası olan belge sayısı beş adettir. Naim Efendi, Hatırat’ında bunların dördünden bahsetmiştir: 1) 16 Eylül 1915; 2) 12 Ekim 1915; 3) 16 Ekim 1915 ve 4) 25 Ekim 1915.[24] Hatıratta bahsedilmeyen 17 Ekim 1915 tarihli belge, Ermeni milletvekili Zohrab’ın öldürülmesi ile ilgili bir belgedir ve orijinali Bogos Nubar Kütüphanesinde bulunmaktadır.
Orel ve Yuca’nın mantığı ile hareket edecek olursak, Mustafa Abdülhalik göreve başlamadan önce gelen ve ama altlarında onun imzası bulunan bu beş belgeyi de sahte saymak gerekmektedir. Oysa bu iddia doğru değildir. Bunun birkaç nedeni vardır. Birincisi, Naim Efendi Hatıratında, Vali Mustafa Abdülhalik ile Sevkiyat Müdürü Abdulahad Nuri’nin Halep’e gelmelerinden birkaç gün sonra göreve başladığını söyler. “Halep’e geldim ve şans eseri, daha 3-4 gün önce Halep’te Göçmenler Genel Müdür Vekili görevine başlayan, Abdülahad Nuri Beyin başkatibi görevine atandım.”[25] Vali Mustafa Abdülhalik ile Sevkiyat Dairesi Müdürü Abdülahad Nuri Halep’e beraber gelmişlerdir. Demek ki Naim Efendi 1915 Kasım ortasına doğru göreve başlamıştır. Vali ile Sevkiyat Müdürünün ne zaman geldiğini bilen birisi olarak, eğer Naim Efendi sahte belge üretmek isteseydi, açık ki, belgelere Valinin göreve başladığı tarihten sonraki tarihleri atardı. Ayrıca belge sayısının fazlalığı, bir değil beş adet olması, Naim Efendi’nin bir hatasına değil, belgelerin gerçek olduklarına işaret eder. Orel ve Yuca’nın en büyük hataları, zaten belgenin Naim Efendi tarafından verildiğine değil, Andonyan tarafından uydurulmuş olduğuna inanmalarıdır.
İkincisi, herhangi bir belge üzerindeki tarih yanlışlığı, tek başına o belgenin sahteliği için kanıt olarak kullanılamaz. Tarih hatası belgenin orijinal olduğunun göstergesi de olabilir. Eğer tarih yanlışlıklarından kalkarak bir belgenin sahte olacağını ilan edecek olursak, Osmanlı Arşivinin sahte belge ile dolu olduğunu kabul etmemiz gerekir. Burada üç ayrı belge örneği vermek isteriz. Birinci örnek, İçişleri Bakanı namına Şükrü tarafından 1 Nisan 1915 tarihinde Sivas Vilayetine çekilmiş ve Kürtlerin bölgedeki durumu hakkında bilgi isteyen şifre telgraftır. Telgrafta, “10 Şubat 1916 tarihli şifre ile bildirilen Kürdlerin Türk köyleri ve kasaba ahalisi ile münâsebet[lerinin]” ne olduğu sorulmaktadır. Açık ki 1 Nisan 1915 tarihinde, 1 Şubat 1916 tarihinde gönderilmiş bir telgrafa atıfta bulunulması söz konusu olamaz. Telgrafın gerçek tarihi 1 Nisan 1916 olmak zorundadır. Bakanlık belgeye yanlış tarih atmıştır.[26]
İkinci örnek Dışişleri Bakanlığından İçişleri Bakanlığına 1 Aralık 1915 tarihinde gönderilmiş bir yazıdır ve yazıda 13 Aralık 1915 tarihinde ait bir olaydan bahsedilmektedir. Metinde ayrıca hiç mevcut olmayan bir tarih daha (31 Teşrinisani: 31 Kasım) yazılmıştır. Açıktır ki ya raporun tarihi ya da içindeki tarihler yanlıştır.[27] Üçüncü örnek Halep’ten çekilen bir telgraftır, telgrafın üzerinde 24/25 Şubat 1332 tarihleri vardır. Oysa Osmanlı Takviminde 24/25 Şubat 1332 günleri mevcut değildir. Bilindiği gibi Osmanlı Hükümeti Rumi Takvim kullanıyordu ve bu takvimle, Miladi takvim arasında 13 gün fark vardı. Osmanlı Hükümeti aldığı bir kararla, 15 Şubat 1332’den sonra, Şubat ayından kalan günleri takvimden sildi ve 16 Şubat yerine 1 Mart tarihini kullanmaya başladı. Dolayısıyla belgedeki 24/25 Şubat tarihleri yanlıştır.
Eğer tarih hatalarını, belge sahteliği için gerekçe olarak sunacak olursak, yukardaki orijinal belgelerin tümünün sahte olarak tasnif edilmesi gerekir ki bu doğru değildir. Söylediğimiz gibi, Osmanlı arşivinde bu tür hatalı tarihlerin olduğu yüzlerce başka belge kolaylıkla bulunabilir.
Belgelerin tarihleri nedeniyle sahte olamayacakları konusunda söylenebilecek üçüncü önemli tez, yukarda aktardığımız gibi, söz konusu belgelerin muhtevalarıdır. Yukarda ayrıntısı ile gösterdiğimiz gibi, tamamıyla Osmanlı bürokrasisinin diline ve mantığına uygun olan bu belgelerin hiç birisi, Ermenilerin öldürmeleri ve imha edilmelerine ilişkin bir emir içermezler.
Eğer tekrar örnek vermek gerekirse, 17 ve 25 Ekim 1915 tarihli belgeler çok çarpıcıdırlar. 17 Ekim 1915 tarihli belgede, “İstanbul Mebusu Kirkor Zohrab Efendinin esna-yı rahda [seyahat sırasında] bir kaza neticesiyle vefat ettiği” söylenmektedir. 25 Ekim 1915 tarihli belge ise Dahiliye Nazırı, Halep’ten, “25 Eylül 331 tarih, 1923 numaralı mahrem tahrirâtla istenilen evrakın bir haftaya kadar tanzim ve irsâli [gönderilmesini]” ile ilgilidir. Krikor Zohrab’ın öldürülmediği aksine kaza sonucu vefat ettiğini ileri sürerek resmi Türk tezini kanıtlayacak bir belgenin veya eskiden istenmiş bir evrakın gönderilmesini hatırlatan bir telgrafın sahte olarak üretilmelerinin hiçbir mantığı olamayacağı açıktır.
Yukarda ileri sürdüklerimiz doğru olsa bile, ortada hala açıklanmaya muhtaç bir soru vardır. Tarihlerden de anlaşılacağı gibi, bu telgralar Vali Mustafa Abdülhalik göreve başlamadan önce gelmişlerdir. Vali’nin, bu telgraflar altında imzasının olması açıklanmaya muhtaçtır. Bizce sorunun cevabı basittir. Vali muhtemelen, söz konusu belgeleri göreve başladığı tarihten sonra okumuş ve Naim Efendi’nin görevli olduğu sevkiyat müdürlüğüne havale etmiştir. Naim Efendi’nin bu belgeleri elde edebilmiş olmasının nedeni budur. Burada, devlet bürokrasisinde son derece sık karşılaşılan bir durum söz konusudur.
Mustafa Abdülhalik’ten önce Halep Valisi Bekir Sami’dir ve Bekir Sami’nin görevine 3 Ekim 1915 tarihinde son verilir.[28] Burada söz konusu edilen belgeler, 16 Eylül 1915 tarihli belge hariç, Bekir Sami’nin görev süresi sonrası gelen belgelerdir.[29] Bekir Sami’nin görevden ayrılması ve yeni Valinin göreve başlaması arasındaki sürede Valilik görevini Halep Kadısı Halit vekaleten yürütmüştür. Elimizdeki arşiv belgelerinden anladığımız Kadı Halit, sadece İstanbul’dan soru mahiyetinde gelen veya çözülmesi acilen gerekli sorunlara ilişkin telgraflara cevap veriyor, tavsiye veya politika iletme biçiminde gelen evrakları ise gelecek Vali’ye bırakıyordu.[30]
Eğer Naim Efendi’nin verdiği Eylül ve Ekim ayına ilişkin telgraflara bakılırsa görülecektir ki, bu telgraflar bazı konuların “ehemmiyetle tavsiye edilmesi” ile ilgilidir. Yeni Vali göreve atandıktan sonra bu telgrafları okumuş ilgili makamlara havale etmiştir.

Vali Mustafa Abdülhalik’in imzaları

Orel ve Yuca’nın Naim Efendi’nin verdiği belgelerin sahte olduklarına ilişkin ileri sürdükleri bir diğer argüman, Vali Mustafa Abdülhalik’e ait imzaların sahte olduğudur. Yazarlar bu tezlerini Mustafa Abdülhalik’e ait, Osmanlı Arşivi Dahiliye Nezareti İkinci Şube evrakı arasında buldukları bir imzayı yayımlayarak kanıtlamaktadırlar. Gerçekten de Orel ve Yuca’nın İkinci Şube evrakı arasında buldukları imza ile Naim Efendi’nin verdiği belgeler üzerindeki imzalar arasında bazı farklar olduğu ileri sürülebilir. Fakat biz Osmanlı Arşivinde Vali Mustafa Abdülhalik’e ait başka imzalar da bulduk. Ve bu imzalar Orel ve Yuca’nın kanıt olarak kullandıkları İkinci Şube evrakındaki imzadan son derece farklıdırlar. Yani, Orel ve Yuca’nın iddialarını esas alacak olursak, Osmanlı Arşivinin Vali Mustafa Abdülhalik ait sahte imzalar ile dolu olduğunu iddia edebiliriz.
Biz iki ayrı kaynakta, Vali Mustafa Abdülhalik’e ait oldukça değişik sayıda imza bulduk. Birinci kaynak, Osmanlı Arşivi Dahiliye Nezareti Şifre evrakıdır. İkinci kaynak, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı (ATASE) tarafından yayımlanan 8 Ciltlik “Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri (1914-1918)” adlı eserdir. Tüm bu kaynaklardaki imzalara baktığımızda görülen şudur: İkinci Şube Evrakındaki imzalarla Naim Efendi’nin verdiği belgelerdeki imzalar arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Dahiliye Şifre Kalem evrakındaki ve ATASE tarafından yayınlanan kitapta bulduğumuz imzalar ise çok ama çok farklıdırlar.
İmzalara ilişkin hazırladığımız tablodan da anlaşılabileceği gibi (Bakınız Tablo 1), Mustafa Abdülhalik birbirinden çok farklı, en azından 4-5 değişik tür imza kullanmıştır. Bunun özel bir nedeni var mıydı bilemiyoruz ama konunun teknik bir izahı mümkün. Vali imzalarını ya her iki ismini (Mustafa Abdülhalik) birden yazarak ya da isimlerinden sadece birisini kullanarak (ya Mustafa ya da Abdülhalik) atmaktadır.
Orel ve Yuca’nın yayımladığı (İkinci Şube evrakındaki) imza ile Naim Efendi’nin verdiği belgelerdeki imzalar her iki ismin birden yazılmasından oluşmaktadırlar. İmzalara dikkatli bakılırsa bu iki isim ayrı olarak seçilebilecektir. İmzanın başlangıç kısmı, Osmanlıca yazım gereği, sağdan sola doğru, Mustafa’nın şekil verilerek yazılmış haline denk düşer. İmzada oval yuvarlak gibi duran şekillerin nedeni budur. İkinci parça ise Abdülhalik isminin kısaltılmış halinden oluşmaktadır. Dahiliye Şifre Evrakı arasında bulduğumuz belgelerdeki imzalar ise ismin sadece Abdülhalik isminden oluşmaktadır. ATASE tarafından yayınlanan belgedeki imza ise ismin sadece Mustafa kısmıdır.
Orel ve Yuca’nın kullandığı İkinci Şube evrakındaki imzalar ile Naim Efendi belgelerindeki imzaların, Mustafa kısımları benzerdir; fakat Abdülhalik’in kısaltılmış halinden oluşan ikinci kısımları farklıdır. En dikkati çeken fark ise Naim Efendi’nin verdiği belgelerdeki imzaların üstünde, soldan geriye doğru atılmış olan uzun çizgidir. Bu çizgi Orel ve Yuca’nın yayımladığı imzada çok sert olup kısadır ve imzanın tümünü kapsamamaktadır. Orel ve Yuca, imzalar arasındaki bu farklılıktan dolayı, belgelerin Andonian tarafından üretilmiş, sahte belgeler olduğunu iddia etmektedirler.
Tüm diğer iddialarında olduğu gibi, Orel ve Yuca bu konuda da haklı değildirler ve ileri sürdükleri tez yanlıştır, birçok nedenden dolayı. Bu nedenleri sıralamadan önce eklemek gerekir ki, Orel ve Yuca’nın sadece bir tanesini kullandıkları İkinci Şube Evrakındaki imzalar da, yayınladığımız tabloda görüldüğü gibi, birbirlerinden farklılıklar içermektedir. Bazı belgelerde imza sonundaki çizgi aşağıya doğru, bazılarında ise tam aksine yukarıya doğrudur. Yukarı doğru atılan çizgi kimisinde sert bir düz çizgi, kimisinde ise kavis yapmaktadır. Biz, bu tür farklardan kalkarak imzaların sahteliği tartışması yapmanın doğru olmadığı kanaatindeyiz.

İmzalar niçin sahte değildirler?

Naim Efendi belgelerindeki imzaların sahte olamayacaklarının birinci önemli kanıtı, bu belgelerde de farklı Vali imzalarının olmasıdır. Örneğin 11 Kasım 1915 tarihli olan ve Zohrab ile ilgili bir belgedeki imza, diğer belgelerdeki imzalardan tamamıyla farklıdır, (bakınız, tablo Naim Efendi sütunu, birinci imza). Naim Efendi’nin verdiği tüm diğer belgelerdeki imzalar iki ismin birlikte yazılmasından oluşurken, 11 Kasım 1915 tarihli bu belgedeki imza ismin sadece ikinci kısmından (Abdülhalik) oluşmaktadır. Sahte imzaya dayalı belge üretmek isteyen bir kişinin yapmayacağı tek şey herhalde birbirinden farklı imzalar üretmektir.
İmzaların sahte olamayacağının ikinci önemli nedeni, Osmanlı arşivinde, 11 Kasım tarihli belgedeki imzaya benzer imzalar bulmuş olmamızdır. Bunlar, Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi Evrakı arasında bulduğumuz belgelerdir ve söylediğimiz gibi ismin sadece ikinci kısmından (Abdülhalik) oluşmaktadır. Biz bu evrak arasında, Mustafa Abdülhalik’e ait 100’ün üzerinde imza tesbit etmiş bulunuyoruz. Bu kadar çok sayıda imzayı bulmamızın nedeni, Mustafa Abdülhalik’in Nisan 1917 ile Eylül 1918 arasında İçişleri Bakan Müsteşarı olarak görev yapmış olmasıdır. Bölgelerle gönderilecek şifreli telgraflar, şifrelenmeden önce onun tarafından imzalanmaktadırlar. Hatta bu telgraflardan 24 Eylül 1918 tarihli olanı doğrudan Mustafa Abdülhalik tarafından yazılmıştır.
Naim Efendi’nin verdiği belgelerdeki imzaların sahte olamayacağının üçüncü önemli kanıtı, hazırladığımız listeden de açıkça görüleceği gibi, Dahiliye Şifre Kalemi evrakı arasındaki imzaların kendi içlerinde de çok ciddi farklılıklar içermeleridir. Özellikle bulduğumuz altı adet imza (bakınız tablo 2: Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi-II sütunu), Şifre Kalemindeki diğer imzalardan oldukça farklıdır ve diğer imzalara hiç benzememektedir.[31] Sadece bu altı imza esas alındığında, bırakınız tüm diğer (İkinci Şube, ATASE, Naim Efendi) imzalarını, Dahiliye Şifre Kalemindeki diğer tüm imzaların da sahte olduğunu kolaylıkla ileri sürebilirsiniz.
İmzaların sahte olamayacağının dördüncü önemli göstergesi, Dahiliye Şifre Kalemindeki imzalar ile Naim Efendi’nin verdiği belgelerdeki imzaların ikinci, yani Abdülhalik ismine denk düşen kısımlarının büyük benzerlik göstermeleridir. Şifre Kalemindeki imzaların büyük çoğunluğunun üstünde tüm imzayı kapsayan bir çizgi bulunmaktadır.
İmzaların sahte olamayacağına ilişkin beşinci önemli neden, söylediğimiz gibi, Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı (ATASE) tarafından yayımlanan 8 Ciltlik “Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri (1914-1918)” adlı eserde, Mustafa Abdülhalik’e ait tamamıyla farklı başka bir imza bulmuş olmamızdır. Burada bulduğumuz imzada, Mustafa Abdülhalik, isminin sadece ilk kısmını (Mustafa) kullanmıştır.
2. Şube evrakı içinde buldukları bir imzadan hareketle Naim Efendi’nin verdiği belgelerdeki imzaların sahte olduklarını iddia eden Orel ve Yuca’nın mantığı ile hareket edersek, Dahiliye Şifre Evrakında ve ATASE kitabında bulduğumuz imzaların tümünün sahte olduklarını iddia etmemiz gerekir. Hatta Dahiliye Şifre Kalemindeki altı imzayı esas alarak, bu evraktaki tüm diğer imzaların da sahte oldukları rahatlıkla ileri sürülebilir. Ya da ATASE tarafından yayınlanan imzayı esas alarak, Mustafa Abdülhalik’in diğer tüm imzalarının sahte olduğunu söyleyebiliriz. Yani ortada, hangi imza tarzını esas alırsanız, diğer imzaları sahte olarak ilan edebileceğimiz bir tablo ile karşı karşıyayız.
Mustafa Abdülhalik’in niçin bu denli farklı imzalar kullanmış olduğu sorusuna cevap vermemiz mümkün değil. Ama biz bu farklı imza tarzlarının Abdülhalik’in bilinçli bir tercihi olduğunu iddia edeceğiz. Mustafa Abdülhalik imzalarını bilerek değiştirmiş ve farklı imzalar atmıştır. Bu da Naim Efendi tarfından verilen belgelerdeki imzaların niçin sahte olamayacağına ilişkin ileri süreceğimiz altıncı tezdir. Bu tez için elimizdeki en önemli kanıt, DH.ŞFR., 79/139 belgesindeki imzadır, (Bakınız tablo Dahiliye Şifre Kalemi-I, ilk imza.) Belgedeki imzadan da anlaşılacağı gibi, Mustafa Abdülhalik imza atmaya bizlerin gözünde oval yuvarlaklar olarak gözüken, imzasının birinci bölümü ile yani Mustafa ile başlamış ama daha sonra bunun üstünü çizerek imzanın sadece ikinci kısmı (Abdülhalik) ile yetinmiştir.
Yukarda da söylediğimiz gibi Dahiliye Şifre kalemindeki tüm imzalar bu niteliktedir. Mustafa Abdülhalik’in bu imzada üstünü çizdiği birinci kısım ile imzanın ikinci kısmını (Abdülhalik) birleştirildiğinizde ise Naim Efendi belgelerindeki imzalar ortaya çıkmaktadır. Bu, Mustafa Abdülhalik’in bilerek farklı imza tarzları kullandığının açık bir kanıtıdır.

Mustafa Abdülhalik’in el yazısı

İmzaların ve dolayısıyla belgelerin sahte olmadığına yönelik elimizde çok güçlü bir başka kanıt daha vardır. Bu da belgelerin üstündeki Mustafa Abdülhalik’e ait el yazısıdır. Naim Efendi’nin verdiği belgelere çıplak gözle bakıldığında her belge üzerinde esas olarak iki farklı yazı türü olduğu görülecektir. (Bakınız tablo 2) Birinci yazı tarzı, asıl metin olarak tanımlanacak metindir ve İstanbul’dan gelen telgrafların Halep’te görevli memur(lar) tarafından çözümlenmiş halidir. İkinci yazı tarzı da belgenin ana metninin altında ve Vali’nin imzası üstünde yer alan kısa havale yazısıdır ve genellikle, “Muhacirin Müdüriyet-i Umumiyesi Muavinliğine” ifadesi vardır. Bazan da ne yapılması gerektiğine ilişkin kısa bir not yazılmıştır. Birkaç örnek vermek gerekirse: “Jandarma kumandanıyla görüştünüz mü”; “Polis müdürüyle görüşünüz”; “Şifreyi mevzubahis etmeyerek polis müdürüyle görüşünüz. Hakikaten bu gibi eşhâs-ı teşekküliye var mıdır?…”; “Pek ehemmiyetlidir değil mi? Muhâcirin Müdüriyet-i Umumiyesi muavinliğine.”[32]

Çıplak bir gözle dahi bakıldığında tüm belgelerdeki havale yazılarının birbirleri ile aynı olduğu görülecektir. Ve aynı yazı tarzına sahip bu havale notları, belgelerdeki ana metindeki yazı tarzlarından çok farklıdır. Elimizde bu havale notlarının Halep Valisi Mustafa Abdülhalik tarafından yazıldığını gösterecek bilgiler mevcuttur. Gerek Dahiliye Nezareti Şifre Evrakı arasında gerekse Genelkurmay Başkanlığı tarafından yayımlanan “Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri (1914-1918)” adlı eserde Vali’ye ait el yazısı örnekleri bulunuyor. Bu el yazılarına bakıldığında bunların Naim Efendi belgelerindeki havale notları ile benzerlikler taşıdığı çıplak bir gözle bile anlaşılabilir, (Bakınız tablo 3).
Dahiliye Şifre Evrakı arasında bulunan belge, Mustafa Abdülhalik tarafından Batum’a çekilmiş bir telgraftır. Telgrafta Abdülhalik, yeniden Halep’e vali tayin edildiğini ve hemen yola çıkmasının gerekli olduğunu söylemektedir.[33] ATASE tarafından yayımlanan havale notunda ise, “Şifâhen görüşüldüğü vechle bi-z-zât Meskene’ye kadar azîmetle keyfiyyetin tedkiki ve ba’de bir karâr ittihâzı zımnında Sevkıyat Müdîr Muâvini Hakkı Bey’e,” denmektedir ve altında Mustafa imzası vardır.[34]
Özetle, gerek Osmanlı arşivinde gerekse ATASE belgeleri arasında Vali Mustafa Abdülhalik’e ait bulduğumuz el yazıları ile Naim Efendi’nin verdiği belgeler üzerindeki havale notları büyük benzerlik addetmektedir.
Naim Efendi tarafından verilen belgelerdeki yazı tarzları hususunda eklenmesi gereken son bir nokta daha vardır. Eğer bu belgelere yakından bakılırsa görülecektir ki, ana metinlerindeki yazı tarzları da birbirlerinden çıplak gözle görülecek farklılıklar içermektedir. Yani el yazısı farkı bir tek havale notları ve ana metin arasında değildir. Belgelerdeki ana metinlerin el yazıları da farklılıklar göstermektedir. Bu da aslında son derece doğaldır. Çünkü bu durum, belge çözümlerinin değişik memurlar tarafından yapıldığını göstermektedir.
Bu belgelerin sahte olarak üretildiklerini iddia etmek, Naim Efendi’nin en az 4-5 farklı stilde yazı yazma yeteneğine sahip olduğunu ve bu yeteneği ile sahte belgeler ürettiğini iddia etmek anlamına gelir ki, bu belki komplo teorileri geliştirenlerin düşünebileceği bir şey olabilir ama ciddiye alınabilecek bir iddia değildir.
İmzalar ve tarihler konusunda söyleyebileceğimiz son söz şudur: gerçek o kadar basit ve sıradan bir biçimde karşımızda durmaktadır ki, bu belgelerin sahte olduklarını ispat etme çabası fazlası ile anlamsız bir uğraştır. Eğer bu ve benzeri belgelerin sahteliğine harcanan enerjinin; tarihi hakikatleri kabul etmemek için gösterilen ısrarın çok azı, basit gerçeğin kabul edilmesi için harcanmış olsaydı, 1915 felaketinin bu toplum üzerinde yarattığı büyük yıkımı ortadan kaldırmak çok daha kolay olurdu. Yöneticilerin gerçeği kabul etmemek için onlarca yıldır sürdürdükleri bu akıl almaz inat, bugün toplum olarak içinde yaşadığımız çöküşün de en önemli nedenidir. Keşke gerçeği kabul etmek bu denli zor olmasaydı…


[1] Kitabın İngilizce baskısı çok sorunludur. Fransızca baskı ise, Ermenice kitabın düzgün bir çevirisi olmakla birlikte, bazı bölümlerini içermemektedir. Biz çalışmamızda Ermenice metni esas aldık. İngilizce: Andonyan, The Memoirs of Naim Bey, Turkish Official Documents relating to the Deportations and Massacres of Armenians, Compiled by Aram Andonian with an introduction by Viscount Gladstone (London: Hodder and Stoughton); Fransızca: Aram Andonyan, Documents officiels concernant les massacres Arméniens, (Paris: Imprimerie H. Turabian 227, Boulevard Raspail, 1920); Ermenice: Aram Andonyan, Medz Vocirı, [Büyük Cinayet], (Boston Bahag Printing House, 1921).

[2] Taner Akçam, Naim Efendi’nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2016).
[3] Şinasi ve Süreyya Yuca, Ermenilerce Talat Paşa’ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü, (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1983), 129-130.
[4] “Muhtemel” ifadesini kullanmamızın nedeni, Boghos Nubar Kütüphanesinde Krikor Zohrab’ın öldürülmesi ile ilgili olarak mevcut olan 6 belgeden ne kadarının Naim Efendi tarafından verildiğini bilmiyor olmamızdır. Andonian bu belgelerden bazılarını başka kaynaklardan elde etmiş olabilir. Nitekim Andonian kitabında, başka kaynaklardan elde ettiği belgeleri de yayınlamıştır. Örneğin, Enver Paşa’ya ait bir telgraf böyle bir belgedir.
[5] Vali Mustafa Abdülhalik’in altında imzası olan telgrafların tümü İstanbul’dan şifreli olarak gelmiş, çözümü yapılmış ve Vali tarafından okunduktan sonra ilgili dairelere havale edilmiş telgraflardı.
[6] Altında Valinin imzası olan ve Hatıratta sözü edilmeyen iki belge İstanbul Milletvekili Krikor Zohrab’ın öldürülmesi ile ilgilidir. Bu iki belge şu anda Paris Bogos Nubar Kütüphanesinde bulunmaktadır.
[7] Tüm bu tartışma için bakınız, Taner Akçam, Naim Efendi’nin Hatıratı, 65-101.
[8] a.g.e. 68-79, Şifre Telgraflar ve Şifreleme Teknikleri bölümü
[9] Şinasi Orel ve Süreyya Yuca, Talat Paşa’ya Atfedilen, Önsöz, 12.
[10] Taner Akçam, Naim Efendi’nin Hatıratı, 20-21.
[11] Orijinal görüntüsü olmayan bu altı belgeden dört tanesi elimizdeki orijinal hatıratta Naim’in el yazısı kopyaları olarak mevcuttur; diğer ikisi Hatırat’ın Andonian tarafından yayımlanan ve bizde olmayan kısmında yer almaktadır.
[12] Aram Andonyan, Medz Vocirı, 153, tam metin: “: “Ahali ve memurinden bazılarının bir takım Ermeni kadınlarıyla izdivaç ettikleri haber alınıyor. Şiddetle men’iyle o gibi kadınların bi’t-tefrîk sevkleri ehemmiyetle tavsiye olunur.”
[13] a.g.e., 184, tam metin: “Sivas, Ma’muretü’l-aziz, Diyarbakır ve Erzurum vilâyetlerinden sevk olunup esna-yı râhda ebeveynlerinin vefatı hasebiyle kimsesiz kalan eşhâs-ı malume etfâlinin bir takım Müslüman aileler tarafından evlatlığa, hidmetkârlığa kabul edildiği istihbâr olunuyor. Vilâyetiniz dâhilinde bu gibi çocukların toplattırılarak menâtık-ı iskâniyelerine i’zâmları ve ahâlîye sûret-i münasebe ile bu bâbda vesâyâ-yı lazımede bulunulması tamimen tebliğ olunur.”
[14] a.g.e., 191 tam metin: “Muhtac-ı himaye ve iaşe binlerce muhâcirin ve şühedâ-yı İslamiye eytam ve erâmili mevcut iken âtiyyen yine mazarrattan başka bir şey tevlîd etmeyecek olan bir takım eşhas-ı malume metrukât-ı tıfliyesinin iaşeleri için masarif-i zâide ihtiyarı muvafık değildir. Bu gibilerin sevkiyat kafilelerine terfikan ihracı ve şimdiye kadar iaşe edilmekte olanların da tebligat-ı âhire mucibince Sivas’a i’zâmları.”
[15] a.g.e., 136
[16] Bibliothèque Nubar, Fonds Andonyan, Matériaux pour l’histoire du génocide: “Déportations et massacres: Zohrab, Vartkès et divers.”
[17] a.g.e. “Mebus Kirkor Zohrab Efendinin orada hangi otelde ve kaç gün ikâmet ettiğinin ve hangi tarihte Halep’ten çıkarıldığının bi’t-tahkîk iş’ârı.”
[18] Şinasi Orel ve Süreyya Yuca, Talat Paşa’ya Atfedilen,12.
[19] Andonian, Medz Vocirı, 152. Tam metin: “Eşhâs-ı malumenin nüfus-ı zükuru [erkek nüfusu] hakkında icrası evvelce tebliğ olunan muamelenin kadın ve çocuklarına da teşmili [uygulanması] ve bu bâbda memurin-i mü’temine [güvenilir memurların] istihdamı tavsiye olunur.”
[20] a.g.e, 209. Tam metin: “Zor sancağının mıntıka-i iskân ittihâzından maksat evvelce 3 Eylül 331 tarih ve 1843 numaralı mahrem tahrirâtla izah edilmişti. Esna-yı râhda eşhas-ı malume haklarında ahâlînin icra edecekleri bilumum cerâim hükümetin takip ettiği gayenin istihsâlini temin etmiş olacağından bu bâbda takibat-ı kanuniye icrasına mahal yoktur. Zor ve Urfa mutasarrıflıklarına tebligat-ı lazıme icra olunmuştur.”
[21] Taner Akçam, Ermeni Meselesi Hallolunmuştur, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2008), kitabında bu tür oldukça fazla belge bulmak mümkündür.
[22] “Ondan” anlamına gelen Minhü ifadesi, Osmanlı belgelerinde, tarihlerde “aynı ay” anlamında kullanılmıştır. Belgenin görüntüsü Aram Andonyan, Medz Vocirı, 152; metin için bakınız; Naim Efendi, Hatırat, 06 [06].
[23] Atanma ile ilgili bakınız; BOA.İ.MMS, 200/27, Bâb-ı  lî Dâhiliye Nezâreti Memurin ve Sicill-i Ahvâl Müdüriyetinin 3 Ekim 1915 tarihli yazısı; BOA.DH.BEO., 4377-328273-01-01 Dâ’ire-i Sadâret Umûr-ı Mühimme Kaleminden Dahiliye Nezaretine 4 Ekim 1915 tarihli yazı. Göreve başlama ile ilgili olarak bakınız; BOA.DH.ŞFR. 496/53, Emniyeti Umumi Müdürü İsmail Canpolat’tan Dahiliye Nezaretine 7 Kasım 1915 tarihli şifre telgraf.
[24] 25 Ekim 1915 tarihli belgenin görüntüsü olmasına rağmen Andonian tarafından kitapta kullanılmamıştır.
[25] Aram Andonyan, Medz Vocirı, 21.
[26] BOA.DH.ŞFR., 62/18, Dahiliye Nezaretinden Sivas Vilayetine 1 Nisan 1915 tarihli şifre telgraf.
[27] BOA.DH.EUM.2. Şb., 14/58-1, Hariciye Nezaretinden Dahiliye Nezaretine 1 Aralık 1915 tarihli yazı.
[28] BOA.İ.MMS, 200/27, Bâb-ı  lî Dâhiliye Nezâreti Memurin ve Sicill-i Ahvâl Müdüriyetinin 3 Ekim 1915 tarihli yazısı.
[29] 16 Eylül tarihli bu belgenin, eğer üzerindeki tarih doğru ise, niçin o tarihte Halep’te bulunan Bekir Sami tarafından cevaplandırılmadığı, ya da Mustafa Abdülhalik’in “5 minhü” tarihini yanlışlıkla mı attığı spekülasyona açık soru olarak kalacaktır.
[30] Vali Vekili’nin yazışmalarına iki örnek: BOA.DH.ŞFR., 494/34 ve 496/17, Halep Vali Vekili Kadı Halit’ten Dahiliye Nezaretine 19 Ekim 1915 ve 4 Kasım 1915 tarihli şifre telgraflar.
[31] BOA.DH.ŞFR., 77/042; 79/061; 79/216; 82/221; 84/113 ve özellikle 91/221.
[32] Alıntıların yapıldığı görüntüler için, Aram Andonyan, Medz Vocirı, 152, 184; 136 ve 147-8 (son alıntının görüntüsü Andonian tarafından kullanılmamıştır, elimizde mevcuttur.)
[33] BOA.DH.ŞFR., 91/221, Mustafa Abdülhalik’ten Batum Mutasarrıflığına 24 Eylül 1918 tarihli şifre tel.
[34] Genel Kurmay Başkanlığı, Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri (1914-1918), Cilt VII (1914-1915), 408 ve 523.


http://www.agos.com.tr/tr/yazi/20488/andonyan-belgeleri-nicin-sahte-olamaz

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın