İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sevan Bıçakçı’nın Hayatı Washington’da Görücüye Çıktı

Dilge Timoçin

Sevan Bıçakçı, bir mücevher tasarımcısı ve zanaatkar. Ama tasarımları, sadece mücevher olarak değil bir sanat eseri olarak görülüyor. Dünyaca ünlü ismin 12 yaşında Kapalı Çarşı’da başlayan hikayesi, bir belgeselle taçlandırıldı. Belgeselin dünya prömiyeri için Washington’a gelen yapımcı ve yönetmen Ümran Safter, Amerika’nın Sesi’nin konuğu oldu.

Sevan Bıçakçı’nın sanatı ve yaşamını anlatan “İstanbul’u Mücevhere Sığdıran Usta” belgeselinin dünya prömiyeri, Washington DC Bağımsız Film Festivali’nde yapıldı. Filmin yapımcısı ve yönetmeni Ümran Safter, belgesel sürecini Amerika’nın Sesi’ne anlattı.

Dilge Timoçin: Ümran Hanım, nereden aklınıza geldi bu hikayeyi anlatmak?

Ümran Safter: Sevan Bıçakçı’nın bir yüzüğüne baktığınız zaman İstanbul’un her şeyini görüyorsunuz. Tarihini, uygarlıklarını, boğazı, martıları, kiliseleri, camileri, çeşmeleri. Hani bu anlamda İstanbul’u eserlerine en güzel anlatan, dünyayı en güzel tanıtan ustalardan bir tanesi. Ara Güler filmini çekerken, Sevan Bıçakçı’yla da tanıştık ve onun da filmini yapmaya karar verdik. Fikir bu şekilde gelişti. Geçen yıl ilk kez bir araya geldik. Fikrimizi kendisine açtık. Önce kabul etmedi.

Zira Bıçakçı, Televizyonlara, gazetelere çıkmayı sevmeyen bir sanatçı. Ümran Safter, ünlü tasarımıcıyı, gençlere örnek olacağı, ilham vereceği fikriyle ikna etmiş ve başarı öyküsünü ekrana taşıyabilmiş.

Ümran Safter: 12 yaşında başlıyor Sevan Bıçakçı. Kapalıçarşı’da çırak olarak başlıyor. 18 yaşında da ilk dükkanını açıyor. Farklı şeyler yaratmasını, risk almasını bilen biri, çok da çalışkan. Biz de o yüzden filmi, bir zümrüt yüzüğün oluşumuna paralel olarak anlattık. Yüzüğe başlıyor, nereden ilham alıyor anlatmaya çalıştık, bütün bu 36 hafta boyunca o yüzüğün oluşumuna paralel olarak anlattık filmimizi. Hakikaten sonuçta bir dehayla karşı karşıyayız. Küçücük yüzüklere koskocaman bir şehrin tarihini, uygarlıklarını sığdırıyor.

Bu kadar görkemli bir zanaatla uğraşırken aynı zamanda çok da mütevazı bir kişilik. Yönetmen Ümran Safter, son derece işbirliğine açık olan Sevan Bıçakçı’nın ekibinin de önemine dikkat çekiyor.

Ümran Safter: Sevan Bıçakçı’nın atölyesinde yaklaşık 25-30 kişi çalışıyor. Bunların arasında heykeltraşlar var, mine ustaları var, hattatlar var yanİ pek çok kategoriden sanatçı çalışıyor. Hep birlikte üretiyorlar zaten yüzükleri. Ama tabii ki Sevan dizayn ediyor, onun beyninden çıkıyor bütün tasarımlar. Ama böyle bir sanatçı ekibiyle birlikte çalışıyor.

Dilge Timoçin: Kaç kişilik ekiple, kimlerle çalıştınız?

Ümran Safter: Ben hem yapımcılığını hem yönetmenliğini yaptım. Ahsen Diner senaryosunu yazdı. Yine Nezih Tavlaş, Ara Güler filminde birliKte çalışmıştık, proje koordinatörlüğünü yaptı. Eski haber kameramanlarından Orkun Telli ile Bülent Yılmaz görüntü yönetmenliğini yaptı. Esra Yeşilçimen uygulayıcı yapımcısıydı filmin. SuraJ Şarma yapım danışmanıydı.

Dilge Timoçin: Müzikler de gayet dikkat çekiciydi.

Ümran Safter: Yine Ara Güler filminde birlikte çalıştığımız Derya Turkan besteledi müzikleri. Son derece önemli müzisyenlerle çalıştı Cihat Aşkın gibi, Baki Duyarlar gibi. Bu filmde bir sürpriz oldu. Ara Dinkciyan İstanbul’a gelmişti. O da filme bir parçasıyla katılmak istedi, filmin final müziğini yaptı. Kendisine teşekkür borçluyuz.

Belgeselin ilk gösteriminin Washington’da olması da tesadüf değil.

Ümran Safter: Birçok festivale başvurduk. Dünya prömiyerini burada Washington DC bağımsız film festivalinde yaptık. Bu festival benim için çok önemli çünkü Ara Güler filmi iki yıl önce burada en iyi film ödülünü kazanmıştı. Gerçekten butik ve son derece işlevsel bir festival. Yine Londra Uluslararası film Festivali’ne kabul edildik. İki kategoride ödüle aday gösterildik. En iyi yabancı dilde film yönetmeni ödülü ve en iyi kurgu yönetmeni ödülü. Ödül kazanamadık ama orada olmak bile bizim için gerçekten gurur vericiydi.

Ermeni asıllı Sevan Bıçakçı’nın öyküsüne ilgi gösteren bir ülke de elbette Ermenistan olmuş.

Ümran Safter: Ermenistan Devlet TV’si geldi İstanbul’a. Hem Sevan Bıçakçı’yla röportaj yaptı hem de benimle. Çok ilgi gösterdiler filme. Yine Agos gazetesi uzun tam sayfalık bir röportaj yaptı. Bu kadar ilgi olunca Ermenistan’da çok prestijli bir festival var. Ona niye katılmayalım diye düşündük, oraya gönderdik filmimizi.

Ve Bıçakçı’nın hayranları. Yüzüklerine dünyaları sığdıran ustanın eserlerine, talep yoğun. Amerikan sanat ve siyaset dünyasından hayranları da dikkat çekici.

1Ümran Safter: Sevan Bıçakçı’nın Hollywood yıldızlarından Dozoretz Vakfı Başkanı’na kadar geniş yelpazede hayranları ve müşterileri var. Bir de koleksiyonerler var onun parçalarını mutlaka koleksiyonlarında olmasını isteyen önemli işadamları. Türkiye’de Güler Sabancı var mesela, çok önemli bir koleksiyoner ve Sevan Bıçakçı’nın hayranı. Bir de müzeler var. Londra’da Viktorian Albert Müzesi Sevan Bıçakçı’nın eserlerini sergiledi birkaç yıl önce. Beth Dozoretz, Dozoretz Vakfı başkanı. Daha çnce Hillary Clinton döneminde Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın öyle hatırlıyorum kültürel faaliyetlerini organize eden birimin başındaydı. Aynı zamanda Demokrat Parti’nin de çok önemli bağışçılarından biri. Yine filmde Mark Porter’la röportaj yaptık. O da Christie’s America başkanı ve Sevan Bıçakçı’nın en önemli hayranlarından biri.

Çekimleri İstanbul, Londra ve New York’ta yapılan belgesel filme, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü de destek verdi.


https://www.amerikaninsesi.com/a/sevan-bicakcinin-hayati-washingtonda-gorucuye-cikti/4284236.html

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın