İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

AYA İRİNİ KİLİSESİ

Asil S. Tunçer
Çok Özel Bir Kilise. Topkapı Sarayı avlusunda yer alan Aya İrini Kilisesi İstanbul daki camiye çevrilmemiş ve orijinalliği korunmuş en büyük Bizans kilisesidir. Aya Sofya kadar eskidir, heybetlidir ve yerinde bulunan pagan tapınağı kalıntıları yardımıyla 337 yılında İmp. Konstantin tarafından inşa ettirilmiştir. Kelime anlamı “kutsal barış ” tır. Yalnız kilise bu adı taşıyan bir azizeye atfedilmiştir. Aziz İrene adını taşıyan birçok azize olduğu kadar daha çok bilinen Selanikli Aziz İrenedir. Kız kardeşi Aziz Agape ile birlikte 304 yılında, İmp. Dioklasyan döneminde paganlar tarafından tören yemeğini yemeyi reddettiklerinden canlı canlı yakılarak ve oklanarak öldürülmüştür yani şehit edilmiştir.

Bu yüzden Yunanistan daki kiliseleri ziyaret etiğimizde Azize İrene nin heykelinin elinde bir ok ki öldürülmesinde kullanılan enstrüman, öldürülmesine bir diğer kanıt olan Hıristiyanlık kitapları ki arama yapıldığında evinde ve üstünde bulunmuştu; bundan ayrı olarak bir de zeytin dalı bulunur.
O zeytin dalı ki Nuh Tufanı ndan sonra Nuh un gemiden yeryüzüne gönderdiği güvercinin ağzında zeytinle döndüğü kutsal kitaplarda bahsedilir ki işte o zeytin felaket sonrası Tanrı nın kullarıyla yeniden anlaşması veya antlaşma yenilemesi anlamına gelmektedir. İşte İrene nin elinde tuttuğu bu zeytin dalı onun (daha çok ve bilinen) simgesi olmuş sonuçta adını taşıyan kilisenin de “barış ” temasıyla anılmasını sağlamıştır.
Yazının başında da söylediğimiz gibi aynı adı başka başka karakterlerde rastlıyoruz. Yine bir başka kaynağa göre İrene in asıl adı Penelope dir. Paganlar onu içi yılan dolu bir kuyuya atarlar ama ölmez. Sonra onu taşlarlar yine ölmez. Ölsün diye bu sefer atın terkisine bağlarlar ama bu sefer de ölmez. Bunu mucize olarak gören Paganlar bu inanılmaz olayların ardından imana gelir, sonunda hepsi Hıristiyan olur.

Gelelim İstanbul daki kilise yapısına; işte bu olay veya olaylardan ve de söz konusu azize veya azizelerden etkilenen Konstantin de bu devasa yapıya Azize İrene adını verir. Zamanında Aya Sofya Kilisesi ile birlikte aynı avlu içinde yer alırken malum 532 de meydana gelen Nika Ayaklanması sonucu yangından çok etkilenen kilise ve çevresi yeni düzenlemeye tabi tutulunca sanki farklı mekânlardaymış gibi konuşlandı. Ne şanssızlıktır ki 564 te tekrar bir yangın geçirdi ve onarım gördü.
Bir de fetih sonrası Aya Sofya camiye çevrilip, dokunulmayan Aya İrini Aya Sofya nın aksine Topkapı Sarayı sınırları içinde kalınca farklı ve ayrıcalıklı bir konuma geldi. Konumuzla çok alakalı değil ama ek bilgi olsun diye belirtelim: Aya İrini saydığımız özelliklerinin yanı sıra İstanbul daki kiliseler içinde akustiği en iyi kilisedir. Zaten günümüzde bile çoğu canlı opera ve aryanın, konserin burada icra edilmesi bu yüzdendir.
Şimdi bu özel kiliseyi daha da özel yapan diğer bir deyişle bizim tarihimiz açısından farklı yapan bir özelliğinden bahsedelim: Aya İrini, cumhuriyet öncesi eski eserleri koruma altına alma yani müzecilik çalışmaları kapsamında kullanılmış bir yapıdır. Bilindiği gibi ülkemizde müzecilik Mecma-ı Asar-ı Atika ya yani Eski Eserler Koleksiyonu na dayanmaktadır. 1845 yılında Damat Fethi Paşa tarafından gerçekleştirilen Harbiye Ambarı olarak adlandırılan Aya İrini deki silah sergisi Osmanlı Devleti nde bir ilk olup müzecilik anlamında milattır.

Dolayısıyla Türk müzecilik tarihini Fethi Paşa dan ve Aya İrini Kilisesi nden başlatabiliriz. Padişah Abdülmecit in, 1845 yılında Yalova yı ziyareti esnasında gördüğü Doğu Roma yazıtlarını İstanbul’a nakledilmesini istemesi üzerine Damat Fethi Paşa nın girişimiyle Aya İrini Kilisesi yeninden düzenlenerek söz konusu eserler toplatılmaya başlandı ve ülkeyi ziyaret eden yabancı misafirlere ziyarete açıldı. Hatta daha sonra saray 1856 da Topkapı dan Dolmabahçe ye taşınınca buna Topkapı da dâhil edildi.
Arkeolog Osman Hamdi Bey, Osmanlı Devleti adına ilk arkeolojik kazısını 1887-1888’de Lübnan daki Sayda Kral Mezarlığı nda gerçekleştirmiştir. Bu kazılar sırasında İskender e atfedilen dünyaca ünlü İskender Lahdi ni bulmuştur. İstanbul Arkeoloji Müzesi ise 1891 yılında inşa edilmiş olup müze amaçlı yapılan ilk binadır. Zaten daha sonra da Mecma-ı Asar-ı Atika koleksiyonu Sadrazam Ali Paşa tarafından tekrar düzenlenmiş ve 1869 yılında dönemin Maarif Nazırı Saffet Paşa tarafından Müze-i Hûmayun yani imparatorluk müzesi olarak Osmanlı Devleti nin ilk müzesi hayata geçirilmiştir.
Bu esnada eski eserler de artmaya başlayıp Aya İrini yetersiz kalınca 1875 te getirilen eserler bu sefer Çinili Köşk te sergilenmeye başlanmıştır. Sonrası malum İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Osman Hamdi Bey… 1908 den 1948 yılına değin de Aya İrini tekrar ilk misyonuna dönmüş ve askeri malzemeler burada sergilenmeye devam edilmiştir. Yani bugünkü Askeri Müze nin bir anlamda nüvesini oluşturmuştur.
Demem o ki; ezberimizde olan ve hafızamıza kazınan müzecilik ile ilgili tarihi bilgilerimiz çoğunlukla Osman Hamdi Bey ve onun çalışmalarına dayanır. Yalnız bilmeliyiz ki biz Türklerde müzeciliğin tarihi, Aya İrini Kilisesi ve Damat Fethi Paşa ya değin gider. Şüphesiz bunu eylemsel anlamda el alıyor ve söylüyoruz yoksa fikri anlamda bunun alt yapısı mutlaka çok önceden atılmış ve alt yapısı hazırlana gelmiştir. Bundan emininiz.
Sonraki Haber      Ana Sayfa       |    Yazdır    Arkadaşına Gönder      Yorum Yaz      Yazara Mesaj Gönder      Facebook Paylaş      Twitter Paylaş      Google+ paylaş  
Asil S. TUNÇER
Profesyonel Turist Rehberi
29 Ocak 2017 Pazar
Mesaj Gönder 38

Yorumlar kapatıldı.