İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kendinden Zuhur: Radikal İslamcı terör nasıl işliyor?

DAEŞ’in üstlendiği Ortaköy saldırısından sonra, Türkiye’de radikal İslamcı terörün çirkin yüzü ve büyük tehlikesi her zamankinden de fazla hissediliyor… DAEŞ’in azınlıkları, gayrimüslim ibadet yerlerini, turistik bölgeleri ve eğlence mekanlarını hedef alacağı aşikar. Örgütün hareket alanının kısıtlanması, desteğinin kesilmesi ve etkinliğinin azaltılması için, Fırat Operasyonu gibi fevkalade önemli saha hamlelerinin yanında, halkı kutuplaştırmaktan kurtaracak, Türkiye’nin Ortadoğu’da seküler ve hukukun egemenliğindeki bir ada olduğunu hatırlayan bir sosyal ve iletişimsel metodun da uygulanması hayati önem taşıyor.

***
DAEŞ’in üstlendiği Ortaköy saldırısından sonra, Türkiye’de radikal İslamcı terörün çirkin yüzü ve büyük tehlikesi her zamankinden de fazla hissediliyor.
Türkiye, üç farklı terör örgütüyle aynı anda mücadele ediyor: PKK, FETÖ ve DAEŞ. Biri etnik temelli, diğer ikisi dini temelli argümanlarla faaliyetlerini yürütüyorlar. FETÖ ve DAEŞ yöntem olarak dini duyguları sömürmeye dayanan bir manzara arz etseler de, pratikte kullandıkları yöntemler açısından bu iki örgüt de ayrışıyor. FETÖ bir post-modern terör yöntemi benimserken, DAEŞ PKK ile daha benzeşen şehir ve kır gerillası yöntemleriyle amacına ulaşmaya çalışıyor.
Reyhanlı, Sultanahmet, Adana, Mersin, Diyarbakır, Suruç bombalı eylemlerinden sonra DAEŞ, Ortaköy’de bir saldırı düzenleyerek Türk Milleti’nin bir kez daha nefreti ve lanetini üzerine çekti. Bu defa silahlı bir saldırgan, bir eğlence merkezine baskın vererek yılbaşını kutlayan insanları katletti. Saldırganın Doğu Türkistanlı ya da Kırgızistanlı olduğuna dair doğrulanmamış iddialar varsa da, Orta Asya kökenli olduğu kesin. QHA’da daha önce Orta Asya’daki terör sorununa dikkat çekmiştik.
PKK marksist yapılanmaların yeni dalga radikal sol söylemleri siyasi amaçla kullanan tipik örgütlenme modeline uygun düşerken, FETÖ bir SPIN Şebeke olarak örgütlenmiş durumda. Radikal İslamcı yapılanmaların örgütlenme şekliyse, “klasik” ya da “konvansionel” denebilecek terör örgütlerinden farklı bir manzara gösteriyor. “Kendinden zuhur” denen bir prensiple örgütlenen bu yapılar, istihbarat ve emniyet güçlerinin iz sürmesini ve sorumluları tespit etmesini güçleştiriyor.
Kendinden zuhur
Bazı marksist “niş örgütler”in benimsediği bu yöntem, Türkiye’de ilk olarak İBDA-C radikal islamcı örgütü tarafından uygulandı. Bu yönteme göre, örgüt mensupları arasında bir emir-komuta zinciri ve hiyerarşik yapı yok. Örgütün merkez kadrosu, mensuplarla iletişimini broşürler, TV yayınları, korsan radyo yayınları, internet siteleri ve günümüzde sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştiriyor.
Bir şekilde örgüte mensubiyet hissi duyan ve örgüt yayınlarıyla beyni yıkanan mensup, tek kişilik bir hücreye dönüşüyor. Bu noktadan sonra merkez kadro, emirleri doğrudan değil, umuma ya da örgüt mensubu takipçilere açık ortamlardan duyurduğu genel açıklamalar vasıtasıyla veriyor. DAEŞ’in Türkiye’yi hedef alan çağrıları, daha önce sosyal medyada yer almış, ayrıca yetkililer tarafından doğrulanmayan, iki Türk askerinin olduğu iddia edilen videoda, bir DAEŞ militanı Türkiye’yi açık hedef olarak göstermiş, Türkiye’deki sempatizanlara çağrıda bulunmuştu.
Bu sisteme İBDA-C militanları, “kendinden zuhur” adını taktılar. Örgüt mensubu, örgütün farklı mecralardaki neşriyatını takip ederek hem ideolojik, hem pratik açıdan donatılmış oluyor ve nasıl bir eylem yapacağına, tam zamanı ve yerine kendisi karar veriyordu. Örgüt eylem için gerekli ideolojik saikleri ve gerekiyorsa bomba yapma, silah kullanma gibi eğitimleri veriyor, eylemin taktik boyutu örgüt mensubuna terk ediliyordu. Bu sayede ele geçen örgüt mensubu sorgulansa bile net bir örgüt şeması ve tepe kadroya ulaştıran ipuçları ortaya çıkmıyordu.
DAEŞ’in de özellikle Türkiye’de bu kendinden zuhur prensibi ile çalıştığı görülüyor. Bu tür eylemlere batıda “yalnız kurt eylemi” adı verildiği de oluyor.
Radikal İslam’la etkin mücadele
Kendinden zuhur prensibinde örgüt mensupları emirleri ve eğitimleri neşriyat yoluyla aldığından, bu neşriyatın engellenmesi hayati önem arz ediyor. Ayrıca örgüt mensuplarının belirginliğini yitirmesine neden olabilecek arkaplanın ülkeye hakim olması da, eylemcilerin gizlenme kabiliyetini arttırıyor. Örneğin Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin sayıca çok fazla oluşu, sınırlardan çokça mülteci girmesi ve bütün şehirlere yayılmış olmaları, mülteci kılığında ülkeye giren Arap asıllı eylemcilerin tespitini zorlaştırıyor.
Bir diğer önemli husus, doğrudan örgütle bağı olmasa da, örgütle benzer ideolojik arkaplanı paylaşan tarikat, cemaat gibi yasadışı yapılanmaların, örgüt mensuplarına yaşam alanı sağlayabilme ihtimali. Bunun da ötesinde, bu tür yapıların söylemleri, halkın DAEŞ gibi radikal islamcı yapıların ideolojik zaviyesine büsbütün zıt bir konumda sabitlenmesini engelliyor. Yaratılan geçiş alanı, teröristlerin hareket alanını arttırdığı gibi, bu arkaplandan beslenen özellikle gençlerin, DAEŞ gibi örgütlerin eline düşmesini kolaylaştırabiliyor.
Muhtemel DAEŞ hedefleri
DAEŞ, Sultanahmet saldırısında, Reina’da ve sosyal medya paylaşımlarında görüldüğü üzere, özellikle turistlerin ve yabancıların yoğun olduğu yerleri seçiyor. Bu yolla hem mensup ve sempatizanlarına “Hıristiyanlarla-Yahudilerle-Dinsizlerle” savaştığı propagandasını yapıyor, hem de Türkiye’nin turizm sektörünü hedef alarak zarar veriyor. Uluslararası camiadan Türkiye’ye destek mesajları gelse de, turistlerin Türkiye’ye gelmekte tedirgin olacakları çok açık. Bu yüzden DAEŞ’in hareket alanının bir an önce kısıtlanması ve Türkiye’nin imajının zedelenmesinin önüne geçilmesi lazım. Hukukun dışına çıkıp, kolluk gücü gibi davranarak, her ne kadar kabul edilmez laflar etmiş olsa da Barbaros Şansal’ın uçaktan iner inmez, çok yüksek güvenlikli olması gereken bir bölgede dayak yemesi gibi olaylar, bu açıdan Türkiye’ye zarar verecektir. Bu eylemleri gerçekleştirenler, Türkiye’nin DAEŞ’in istediği bir manzaraya kavuşmasına, bilerek ya da bilmeden destek oluyorlar.
DAEŞ’in azınlıkları, gayrimüslim ibadet yerlerini, turistik bölgeleri ve eğlence mekanlarını hedef alacağı aşikar. Örgütün hareket alanının kısıtlanması, desteğinin kesilmesi ve etkinliğinin azaltılması için, Fırat Operasyonu gibi fevkalade önemli saha hamlelerinin yanında, halkı kutuplaştırmaktan kurtaracak, Türkiye’nin Ortadoğu’da seküler ve hukukun egemenliğindeki bir ada olduğunu hatırlayan bir sosyal ve iletişimsel metodun da uygulanması hayati önem taşıyor.
M. Bahadırhan Dinçaslan
QHA Türkçe Sayfa Yayın Yönetmeni

Yorumlar kapatıldı.