İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

AK Parti’nin başkanlık sınavı

Etyen Mahçupyan / emahcupyan@karar.com

Başkanlık sisteminin bir alternatif haline gelmesi, CHP’nin ve Anayasa Mahkemesi’nin tercih ve kararları sonucuydu. Ana muhalefet ve ‘ana’ yargı o süreçte demokrasiyi rafa kaldıracak hamlelere imza atarak hem kendi hem sistemin meşruiyetini büyük ölçüde zedelediler. Cumhurbaşkanı’nın seçimle geliyor olması ise bu yapıyı taşınamaz hale getirdi. Çünkü 12 Eylül Anayasası yetkili ve sorumsuz bir cumhurbaşkanı yaratmıştı ve seçimle geldiği için ilave meşruiyeti olan birinin bu hakkı kullanmaması zordu. Böylece ortaya iç tutarlılığa sahip olmayan bir garabet çıktı ve ironik olan şu ki, bugünlere ancak demokratik alanın daralması sayesinde gelinebildi. Aksi halde cumhurbaşkanlığı-hükümet-Meclis üçgeni şimdiye kadar çoktan tıkanabilirdi.

***
Bugün artık parlamenter sistemin ihyasından ziyade başkanlık sistemine geçiş yönünde bir dinamiğin içindeyiz. Teorik açıdan bunun demokrasi veya rejim bağlamında sorun oluşturması beklenemez. Aksine kuvvetler ayrılığına, ‘denge denetleme’ ilkesine saygı gösteren bir Anayasa eşliğinde, başkanlık sisteminin çok daha demokratik bir Türkiye yaratma ihtimali daha fazla.
Ne var ki halen sürdürülen iktidar olma biçimi, geniş bir seçmen kitlesinde kaygı da uyandırıyor. Bugün her konuda kolayca ve hiçbir kurumsal itiraza maruz kalmadan ‘tek adam’ yönetiminin uygulanabilmesi, ileride kurumsal denetimin kabul edilme ihtimalinin inandırıcılığını azaltıyor. Öte yandan parti ve hükümet yetkilileri her fırsatta ‘doğru’ bir başkanlık sistemi önerileceğini söylüyor. Dolayısıyla spekülasyon yapmaktansa AK Parti’nin anayasa teklifini görüp ona göre değerlendirmek daha anlamlı.
Öte yandan başkanlık ve parlamenter sistemin mukayesesi ilginç bir özelliğe işaret ediyor ve insanların ‘aşırı’ beğeni veya kaygı ile davranmalarını da bir ölçüde açıklıyor. İdeal bir başkanlık sistemi ideal bir parlamenter sistemden daha demokratik bir mekanizma üretebiliyor. Çünkü seçmen çoğunluğuna sahip bir iktidarın parlamenter sistemde bütün kurumları elinde tutma şansı varken, bu ihtimal başkanlık sisteminde çok daha az. Buna karşılık kötü bir başkanlık sistemi en kötü parlamenter sistemden daha otokratik oluyor. Çünkü hiçbir denetleme işlevinin bulunmadığı başkanlık sistemleri yaratabiliyorsunuz ama parlamenter sistemin en kötüsünde bile en azından Meclis’in ağırlığını yok edemiyorsunuz.
***
AK Parti’nin bu tür kaygıları bilerek davranması ve demokratik hasleti herkes tarafından teslim edilen bir sistem önermesi lazım. Aksi halde yılın ilk çeyreğinde yaşanacak iyi olmayan ekonomi verileri ışığında referandumun sonucu olumsuz olabilir. Eğer bu durumun ‘çaresi’ tehdit algısının yükseltilmesinde aranırsa, o durumda da toplumun ruh sağlığının iyice bozulmasına neden olunabilir. Bu ise istikrarsız ve yönetilemez bir Türkiye demektir ve maliyetinin AK Parti’ye yıkılması kaçınılmaz olur.
Ayrıca bazı siyasetçilerin kullandığı ‘başkanlık sisteminde hızlı karar alınacak’ argümanının da kaygıları artırabileceğini görmekte fayda var. Çünkü mesele hızlı değil doğru karar almaktır… Eğer doğru kararları daha hızlı alabilecekseniz ne ala… Ama yanlış kararları hızlı alacaksanız, ülkeyi büyük bir hızla duvara doğru sürüklersiniz. Dolayısıyla AK Parti’nin önce doğru kararlar alması, doğru karar aldığını topluma göstermesi ve gelecekte de doğru kararların peşinde olacağına dair niyetini inandırıcı biçimde ortaya koyması lazım.
Başkanlık daha doğru bir sistem olabilir. Ama eğer bizler gerçekten de doğru bir sistem kurmak istiyorsak…        
Not: Okuyucular soruyor… Taner Akçam’ın İletişim’den çıkan son kitabının adı ‘Naim Efendi’nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları’.

Yorumlar kapatıldı.