İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Barev (merhaba) Ermenistan

Sahrap Soysal / sahrapsoysal@gmail.com
Hrant Dink Vakfı’nın ‘Gazeteci Diyalog Programı’ çerçevesinde Mehmet Yaşin’in de olduğu bir grup gazeteciyle geçen hafta Ermenistan’daydım. Bakın oradan sizler için neler getirdim. Erivan’a gece çok geç saatte vardık. Gözümüzü ancak kahvaltıda açabildik. Ben kendime gelebilmek için otelin kahvaltı salonunda dört dönüp çay var mı diye aranırken gözüm bir gastronomi kabına koyulmuş olan patates kavurmasına takıldı. Patatesin, tıpkı babamın çok sevdiği Afyon Şuhut patatesi gibi parıltılı, yaldızlı bir görünümü vardı. Hemen tadına baktım ve o anda damağım sanki 40-50 yıl öncesine, çocukluğuma gitti. Çok şaşırdım.

Koşarak Mehmet Yaşin’e gidip patatesi tattırdım ve onayını aldım.
Evet, Ermenistan’daki ilk günümüz ve ilk gün yediğimiz yemek, gezimizin yemek keşifleri bakımından çok verimli geçeceğinin işareti gibiydi.
Artık çayı unutmuş, Abaza peynirinin, bizim Kastamonu’nunkine çok benzeyen pastırmanın, incecik lavaşın, olağanüstü lezzetli olan cevizin peşine düşmüştüm. Benim Ermeni peksimeti – ketesi diye adlandırdığım gatanın tadı da çok iyiydi.
Hürriyet
Köme dediğimiz cevizli sucuk sanki dün kurutulup bugün sofraya konmuş gibi taze, yumuşacık ve çok lezzetliydi. Süzme yoğurt, labne, kaymak, tatlı lor gibi süt ürünlerinin çeşitliliğiyse hepimize sürpriz oldu diyebilirim. Burası bir peynir cennetiydi.
Bizim Anadolu insanı
Kahvaltı sonrası çıktık Ermenistan’ı keşfetmeye.
Erivan dışına çıkınca köyler, dağlık araziler, dere kenarları, su başlarındaki kavaklar, söğütler, meyve ağaçları bana sanki Doğu Anadolu’da geziyormuşum hissini verdi. Otomobilde çalan davullu zurnalı, ‘heyo’lu, şarkılar da Anadolu türküleri gibiydi.
Sarkis’e, Hayk’a, Anuş’a ve daha nice insana bakarken bizim Anadolu insanını görüyor gibi oluyordum.
Aslında bana Anadolu’yu en çok hatırlatan yiyeceği bulduğumdaysa çok heyecanlandım.
Bizim Kelkit – Gümüşhane yöresinin en sevdiğim yemeği olan sironun yapımında kullanılan kurutu, yani güneşte kurutulmuş yoğurdu coratan adıyla Tatev’de buldum.
Tatlı mı tatlı bir nine coratanları, yani bizim deyişimizle kurutları önündeki tezgaha dizmişti.
O sırada gözlerim bizim kuru yufkayı, fetiri aradı. Biraz düşündükten sonra anladım ki, onlar Anadolu’da kalmış, eşlikçileri de Ermenistan’a gelmişti.

Yorumlar kapatıldı.