İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Halep’te Akşam Yemeği

Masalarımız birbirine çok yakın olduğundan rahatça birbirimizi duyuyorduk. Türkiye’yi özellikle İstanbul’u, Kayseri’yi, Gaziantep’i, Hatay’ı çok özlediklerini, babalarının ise İstanbul hasreti çeke çeke öldüğünü anlatırken gözlerinde ve sözlerinde kin ve nefret yoktu. Sadece Türkiye’ye ve Türklere duyulan sevgi vardı. Yemek boyunca çok güzel sözler ve hatıralar dinledim. Bu güzel havayı sanıyorum 1990 yıllarında Fransa’da da yaşamıştım. Yine böyle bir gezide Fransa’nın en büyük kentlerinden Lyon şehrindeyiz. Şehrin en lüks kafesinde meyve sularımızı içiyoruz. İşletmenin patronu izin isteyerek masamıza oturdu.. Ermeni imiş. Dedesi ve babası İstanbul göçmeni imiş. Ölünceye kadar Fransızca öğrenmeden yaşamış. Hep torunlarına İstanbul’u anlatmış. 1915 felaketini, tehcir olayını açacaklar diye endişelenmiştim.

***
Osmanlı İmparatorluğu’na 1516 yılında Yavuz Sultan Selim döneminde bağlanan ve 1920 yılında elimizden çıkan Fransız sömürgesi olana kadar dört yüz yıl birlikte yaşadığımız Suriye’nin Şam şehrinden sonra en büyük şehri olan Halep şehrindeyim…
Ermenilerin, Yahudilerin ve zengin Arapların çokça bulunduğu lüks bir lokantada akşam yemeği yiyoruz. Karşımızdaki masada 75-80 yaşlarında iki kişi ve onlara saygı ve sevgiyle hizmet eden, kadehlerini dolduran iki genç.. Arada bir biz onlara, onlar bize bakıyor. Nihayet yaşlılardan biri kadehini bize doğru kaldırarak, Türkçe; “Şerefe, şerefe!” diye seslendi. Biz de kadehlerimizi kaldırarak “Şerefe, şerefe!” diye cevap verdik.
Masalarımız birbirine çok yakın olduğundan rahatça birbirimizi duyuyorduk. Türkiye’yi özellikle İstanbul’u, Kayseri’yi, Gaziantep’i, Hatay’ı çok özlediklerini, babalarının ise İstanbul hasreti çeke çeke öldüğünü anlatırken gözlerinde ve sözlerinde kin ve nefret yoktu. Sadece Türkiye’ye ve Türklere duyulan sevgi vardı. Yemek boyunca çok güzel sözler ve hatıralar dinledim. Bu güzel havayı sanıyorum 1990 yıllarında Fransa’da da yaşamıştım. Yine böyle bir gezide Fransa’nın en büyük kentlerinden Lyon şehrindeyiz. Şehrin en lüks kafesinde meyve sularımızı içiyoruz. İşletmenin patronu izin isteyerek masamıza oturdu..
Ermeni imiş. Dedesi ve babası İstanbul göçmeni imiş. Ölünceye kadar Fransızca öğrenmeden yaşamış. Hep torunlarına İstanbul’u anlatmış. 1915 felaketini, tehcir olayını açacaklar diye endişelenmiştim.
Özet olarak, “Bize kötülük edenler Türkler değil” sonucunu görünce epeyi rahatlamıştım. O günün hatırası olarak bana verdikleri cam çerçeve ve tel ayaklı, imzalı o resim kitaplığımda hâlâ duruyor. Gerçi 1964-1969 yıllarında İstanbul’da tahsil hayatında fakültede olsun, oturduğumuz semtlerde olsun tanıştığımız Ermeni ve Yahudilerle de sıcak ilişkilerim olmuştu ama bu yurt dışındaki görüşmeler çok farklı idi.
Fransızların bir sözü vardır; “İnsanlarda vatan sevgisi, doğduğu yerleri sevmeyle başlar.” diye..
İşte bu sevgilerin kökünde hep İstanbul vardı..
Oysa o gün çok yorgun düştüğümüz Halep gezisinde bizi sürekli takip eden, ama bizlere yanaşmayan uzaktan selamlayan Türkmenlerle de tanıştım.
Bayır bucak Türkmeni imişler. Burada Türkmen çok mu dediğimde sanıyorum 6-7 oymak adını bana saymışlardı. Korkuyorlardı. Suriye gizli servisi bizleri de takip ediyormuş. “Onları tanıyoruz” dediler. Kürtleri, Ermenileri ve diğer azınlıkları pek takip etmiyorlarmış.
Dost gözüken Esad esasında Türk düşmanı, Türkmen düşmanı imiş. Babası Hafız da Türkmenlere çok eziyet etmiş. Halep’in en zengin semtinde ve akşam yemeği yediğimiz o lüks restoranda hiçbir Türkmen’e rastlamamıştık. Oysa o yıllarda her iki devletin yöneticileri birbirini ziyaret ediyor ve dostluk laflarını sıkça kullanıyorlardı..
Hey gidi Halep, Zengin Halep.. Çarşıları, dükkanları mallarda dolu, insanları neşeli, çalışan, üreten, turistleri güler yüzle karşılayan Halep..
Şimdi bir harabesin..
Çarşıların yok oldu. Evlerin yıkıldı, hastanelerin yok oldu.. Hergün tonlarca bombalarla viraneye döndün.
İnsanların aç ve susuz..
Göçmenlerini Avrupa ülkeleri kabul etmiyor. Üç milyon göçmen Türkiye’de..
Ürdün, Lübnan dışında sizi diğer Arap ülkeleri de kabul etmiyor. Yirmi milyonluk Suriye’nin yarısı göçmen durumunda sefaleti yaşıyor.
Esad hala kendi halkını öldürüyor ve dünya seyrediyor.
Birleşmiş Milletler, güvenlik konseyi birşey yapamıyor.
Sevgili okuyucularım, Suriye olayından öğreneceğimiz ve ibret alacağımız çok acı örnekler var…

Yorumlar kapatıldı.