İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Cumartesi Anneleri Bu Ülkenin Savaş Gerçeğidir’

Avukat Eren Keskin, Cumartesi Anneleri’nin mücadelesinin Türkiye’nin en meşru ve onurlu mücadele olduğunu belirterek, “Zorla kaybetmeler varsa o ülkede savaşta var demektir. Bu savaş gerçeği Türkiye’de Cumartesi Anneleri gerçeğidir” dedi. İnsan hakları savunucusu avukat Eren Keskin, yakınlarının akıbetini soran ve 600’ncü haftayı bulan Cumartesi Anneleri’nin adalet arayışı ile AKP Hükümeti’nin savaş politikalarını değerlendirdi. Cumartesi Anneleri’nin bu toprakların en meşru mücadelesini verdiğini belirten Keskin, bu gerçeğin tartışılmaz olduğunu söyledi. 


“Zorla kaybettirme”nin bir devlet politikası olarak bütün anti-demokratik ülkelerde karşılarına çıktığının altını çizen Keskin, “Zorla kaybetme politikası bir savaş yöntemidir. Eğer bir ülkede gözaltında veya bunun dışında devlet bilgisi dâhilinde zorla kaybetmeler varsa o ülkede savaşta var demektir. Bu savaş gerçeği Türkiye’de Cumartesi Anneleri gerçeğidir” dedi.
Türkiye’de “zorla kaybettirme”nin yeni bir durum olmadığını dile getiren Keskin, “Türkiye’de aslında 1915 öncesinden itibaren yani Ermeni Soykırımı döneminde de birçok insan gözaltında zorla kaybettirildi. Bugün de bu politika sürdürülüyor” diye belirtti.
‘Ergenekon ile uzlaşıldı’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cumartesi Anneleri ile Dolmabahçe’de gerçekleştirdiği görüşmede sarf ettiği, “Benim dönemimde hiç bir kayıp olmadı ve olmayacak sizlere söz veriyorum. Benden öncede zorla kaybettirilenlerin de sorumlularını bulacağız” sözünü hatırlatan Keskin, “Erdoğan sorumlularını bulmadığı gibi kendi döneminde de 2004 yılında Tolga Baykal Ceylan ile Hurşit Külter’i gözaltında zorla kayıp ettirdi” diyerek sürdürülen devlet politikasına dikkat çekti.
Türkiye’yi uzun süre yönetmenin yolunun “Özel Harekat Dairesiyle” uzlaşmadan geçtiğini dile getiren Keskin, AKP ve Erdoğan’ın da bunun farkına vararak, bu kesimle uzlaştığının altını çizdi. Yapılan bu uzlaşı kapsamında Ergenekon davasının kapatıldığını vurgulayan Keskin, “Bir dönem suç işlemiş olduğu ispatlanan Veli Küçük ve Levent Ersöz gibi insanlar ödüllendirilerek serbest bırakıldı” şeklinde konuştu. Ergenekon sanıklarının tahliyesi ile tekrar 90’lara dönüleceğine işaret ettiklerini belirten Keskin, o zaman yaptıkları tespitlerin eksik kaldığını ve 90’lardan daha karanlık bir döneme tanıklık ettiklerini aktardı.
‘Öcalan öz savunma tespitlerinde haklı’
Türkiye’nin son dönemdeki sert tutumu ve savaş politikalarının nedeninin Kürt kazanımları ve PYD’nin dünya gözünde meşruluk kazanması olduğunu kaydeden Keskin, şöyle devam etti: “Türkiye’yi en çok rahatsız eden PYD’in güçlenmesi ve meşrulaşması. Devleti sertleştiren şey tam olarak budur. Yalnız Türkiye bu akıl dışı politikasında ısrar edemez çünkü başta ‘en önemli müttefikim’ dediği ABD olmak üzere diğer devletler tarafından bu kadar dışlanmayı göze alamaz.”
DBP’li belediyelere yönelik kayyımın da bu politikaların bir ayağı olduğunu ifade eden Keskin, bu noktada PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın öz savunma tespitlerine hak verdiğini vurguladı. “İnsanı koruyacak olan tek şeyin cesaret olduğunu düşünüyorum” diyen Keskin, “Bunun içinde fikirlerimizi cesurca söylemeliyiz. Kendimizi öz cesaretimizle koruyabiliriz. Kendi canımızı ve kazanımlarımızı cesaretle savunmalıyız” dedi.
‘Özgür basını Kürt basını yarattı’
Ülkede tırmandırılan savaşla birlikte devreye konulan özgür basına yönelik baskılara dikkat çeken Keskin, şunları aktardı: “Şu anda basın özgürlüğü diye bir şeyden söz etmek mümkün değil. Ama iyiki özgür basın var. Çünkü bugün eğer özgür basın diye bir şey varsa bunu yaratanda Kürt basınıdır. Bu uğurda 100’lerce Kürt katledildi, gözaltında zorla kayıp ettirildi. Her şeye rağmen haberini gerçek bir şekilde, cesurca taviz vermeden her dönem yaptı.”
‘Devlet savaştan besleniyor’
Fikir özgürlüğünün olamadığı yerde demokrasiden ve barıştan söz etmenin mümkün olmadığını dile getiren Keskin, Kürt halkıyla barışmanın yolunun bu baskıları sonlandırmaktan geçeceğini söyledi.
Devletin savaş ve insan acılarından beslendiğini aktaran Keskin, “Bunu yapmaya kimsenin hakkı yok. Kürtler ‘biz barışa hazırız’ diyor. Devlet daha ne istiyor? Bunu anlamak mümkün değil. O zaman şunu anlıyoruz. Devlet savaştan besleniyor” diye belirtti.
‘Muhalefet barış mücadelesi içerisinde değil’
Devleti barışa zorlamanın yolunun emek, demokrasi ve özgürlük güçlerinin birleşmesinden geçtiğini kaydeden Keskin, “Ben muhalefetin ve STK’ların gerçek anlamda bir barış mücadelesi içersinde olduğunu düşünmüyorum. Bugün kendine muhalifim diyenler Filistin’liler için istedikleri barışı Kürt’ler için istemiyor. Artık bu noktada net olmalılar ve Kürt halkının tarafında onurlu bir barışı savunmalılar” diye konuştu. (DİHA)

Yorumlar kapatıldı.