İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sabri Yirmibeşoğlu da Fetullahçı mı?

Rasim Ozan Kütahyalı
Kemalizm bu toplumda demokratik arenada yarışan siyasi ideolojilerden biri olarak varlığını sürdürmeye hep devam edecek ama çeşitli versiyonlarıyla Kemalizmin yeniden resmi ideoloji olmasını istemek açık bir manyaklıktır… Tam 61 yıl önce bugün Türkiye’de yaşanan utancın incelenmesi yani 6-7 Eylül 1955’te eski derin devlet tarafından tertiplenen olayların detaylı irdelenmesi geride bırakmaya çalıştığımız Eski Türkiye rejiminin de şifrelerini veriyor aslında. Bu korkunç hadise Eski Türkiye zihniyetinin bu toprakları gayrimüslimlerden tamamen arındırma siyasetinin bir parçası olarak ele alınmalıdır…6-7 Eylül 1955 felaketi eski rejim ve eski derin devlet açısından tekil bir olay olarak görülemez. Herhalde bu zulümleri de FETÖ’ye mal edip kurtulacak halimiz yok. 1915’te Ermenilerin zorunlu olarak göç ettirilmesi ve ciddi bir kısmının da katledilmesi, 1924’te başlayan mübadele süreci, 1930’lardaki gayrimüslimleri yıldırma amaçlı kanunlar ve uygulamalar, 1942’de Varlık Vergisi denen ırkçı kanunla gayrimüslimlerin servetinin talan edilmesi, ardından 1955’te 6-7 Eylül olayları ve özellikle Rum yurttaşları ülkeyi terk etmek zorunda bırakan 1963 kararnamesi gibi hadiseler “arındırma ve temizleme” siyasetinin bir bütün oluşturan parçalarıdır.

***
15 Temmuz ihaneti sonrası FETÖ’ye karşı toplumsal birlik olabilmemizi çok önemsiyorum. O sebeple 7 Ağustos 2016 Yenikapı ruhunu muhafaza ve müdafaa etmemiz gerekir. Bu birlik atmosferinin üstüne titrememiz gerekir. Dolayısıyla son dönemde moda olan eski askeri rejim övgülerine de ses etmiyorum. Özellikle de eski kavgalar hortlamasın diye TV’deki siyasi tartışmalara da hiç çıkmıyorum.
Kemalistler de FETÖ tarafından epey mağdur edildi ve böyle bir dönemde Kemalizmi tartışmanın anlamı yok. Ayrıca Atatürk’ü saymak konusunda epey samimi bir ittifak da oluştu toplumda. Devlet zoru ve baskısı olmadan ilk kez oluşan bir samimi durum bu. Atatürkçüler bunun kıymetini bilmeli. Fakat bazen FETÖ’ye karşı olmak bahanesiyle Kemalist asker vesayeti rejimine övgü konusunda kantarın topuzu öyle kaçıyor ki ister istemez bazı şeyleri hatırlatmak gerekiyor.
Kemalizm bu toplumda demokratik arenada yarışan siyasi ideolojilerden biri olarak varlığını sürdürmeye hep devam edecek ama çeşitli versiyonlarıyla Kemalizmin yeniden resmi ideoloji olmasını istemek açık bir manyaklıktır…
Tam 61 yıl önce bugün Türkiye’de yaşanan utancın incelenmesi yani 6-7 Eylül 1955’te eski derin devlet tarafından tertiplenen olayların detaylı irdelenmesi geride bırakmaya çalıştığımız Eski Türkiye rejiminin de şifrelerini veriyor aslında. Bu korkunç hadise Eski Türkiye zihniyetinin bu toprakları gayrimüslimlerden tamamen arındırma siyasetinin bir parçası olarak ele alınmalıdır…
6-7 Eylül 1955 felaketi eski rejim ve eski derin devlet açısından tekil bir olay olarak görülemez. Herhalde bu zulümleri de FETÖ’ye mal edip kurtulacak halimiz yok. 1915’te Ermenilerin zorunlu olarak göç ettirilmesi ve ciddi bir kısmının da katledilmesi, 1924’te başlayan mübadele süreci, 1930’lardaki gayrimüslimleri yıldırma amaçlı kanunlar ve uygulamalar, 1942’de Varlık Vergisi denen ırkçı kanunla gayrimüslimlerin servetinin talan edilmesi, ardından 1955’te 6-7 Eylül olayları ve özellikle Rum yurttaşları ülkeyi terk etmek zorunda bırakan 1963 kararnamesi gibi hadiseler “arındırma ve temizleme” siyasetinin bir bütün oluşturan parçalarıdır.
Öte yandan gayrimüslimlere yönelik bu zulüm politikalarını da Eski Türkiye’nin genel zulüm siyasetinden ayırmamak gerekir. Kemalizm adına hareket eden eski devlet zihniyetinin yarattığı derin yapılanma Alevi yurttaşlara karşı da aynı 6-7 Eylül benzeri Maraş, Malatya, Sivas olaylarını tertiplemekten çekinmemiştir. 6-7 Eylül’deki kitle faşizmine “cinayete bulaşmayın” diye özel uyarı yapıldığı için hadise daha çok talan boyutuyla kaldı. (Fakat yine de görgü tanıklarının söylediği üzere balkondan atılarak katledilen gayrimüslimler de oldu.) Malatya ve Maraş gibi Alevilere yönelik derin yapılanma tertiplerinde ise “cinayet serbest” olduğundan çok ciddi kıyımlar yaşandı.
6-7 Eylül 1955 talanıyla 19-24 Aralık 1978 Maraş kıyımı, eski derin devletin tertipleme taktikleri açısından da çok benzer iki olaydır. Önce ortam hazırlanır ve çoğunluk kesim azınlıklara karşı sistematik olarak kışkırtılır. Sonra “şartlar olgunlaştığı” zaman derin yapılanma Atatürk’ün Selanik’teki evine zarar gücü düşük bir bomba attırır. 6 Eylül 1955 günü 13.00’te devlet radyoları bu haberi duyurur. Özel olarak görevlendirilen medya provokatif biçimde bu haberi “Rumlar Atatürk’ün evini bombaladı” şeklinde manşet yapar, bu gazete aşırı sayıda baskı yapar. Güvenlik güçleri sahadan çekilir ve gayrimüslimlerin evlerine ve dükkânlarına yönelik saldırılar başlar. Maraş’ta Alevi mekânlarına yapıldığı gibi önceden gayrimüslim mekânları işaretlenmiştir. Nerelere saldırılacağı konusunda listeler o güruhun elindedir.
Özel Harpçi Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun bir söyleşisinde utanç verici şekilde itiraf ettiği gibi ‘muhteşem organizasyon’dur 6-7 Eylül… Bir başka söyleşisinde ise Kıbrıs’ta Özel Harp Dairesi olarak cami yaktıklarını itiraf eden Yirmibeşoğlu da herhalde Fetullahçı değil. Eski rejimin içinde barındırdığı faşizmi de unutmayalım…

Yorumlar kapatıldı.