İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

PEN 1 Eylül Bildirisi Ergülen’den: “Ben Gelmedim Dava İçin/Benim İşim Sevi İçin”

PEN Türkiye merkezi adına, 1 Eylül Dünya Barış Günü bildirisini kaleme alan Ergülen “Tüm yurttaşları Yunus Emre’nin “Ben gelmedim dava için / benim işim sevi için” anlayışı doğrultusunda yaşamaya, davranmaya davet ediyoruz” diye yazdı. PEN-Türkiye merkezi adına, bu sene 1 Eylül Dünya Barış Günü bildirisini, şair ve PEN-Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi Haydar Ergülen kaleme aldı. Metinde, Özgür Gündem’in Yayın Danışma Kurulu’nda yer alan yazar Aslı Erdoğan’ın tutuklanmasına değinen Ergülen, çok sayıda yazar ve gazetecinin hapsedildiğini hatırlattı.

“Ülkemizin şehirlerinin bombalanması, yurttaşların yaşam haklarının elinden alınması kadar, PKK tarafından yapılan eylemler ve saldırılar da barış umudunu her geçen gün azaltmaktadır” diyen Ergülen, şu sözlerle açıklamayı bitirdi:
“Yetkilileri, yetkisizleri, tüm yurttaşları demokrasi için, cumhuriyet için, özgürlük, barış ve laiklik için, farklılıklarımıza saygı göstererek, birbirimizi daha çok anlamaya, hukukun üstünlüğü inancını savunmaya ve ulu ozanımız Yunus Emre’nin “Ben gelmedim dava için / benim işim sevi için” anlayışı doğrultusunda yaşamaya, davranmaya davet ediyoruz.”
PEN-Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi Haydar Ergülen’in PEN Türkiye merkezi adına kaleme aldığı 1 Eylül Barış Günü bildirisinin tam metni şöyle:     
“Günler ağır/günler ölüm haberleriyle geliyor” diye yazmıştı yeryüzünün şairi Nâzım Hikmet, yıl 1941. Yani tam 75 yıl önce. Kuşkusuz barış içinde bir dünya, özgürce yaşanan hayatlar ve yaşlısı-genci, kadını-erkeği, çoluğu çocuğuyla mutlu insanlar hayal ediyordu. Ütopya, rüya demek sayılır biraz da. Oysa şimdi gördüklerimizin acısından gözlerimizi kapatamıyoruz bile, rüya göremiyoruz. Çünkü her şey fazla gerçek, fazla somut ve fazla acı, acıtıcı, yakıcı…
Bunca acının ortasında yaşamaya çalışırken, demokrasiyi hedefleyen darbe girişimiyle iyice umutlarımız karardı. Parlamenter rejimin simgesi, aynı zamanda demokrasinin ve laikliğin de evi olan TBMM bombalandı. Fakat Türkiye tarihinde ilk kez halk darbecilere karşı direndi. Bu unutulmaz direnç, ülkemizde demokrasi, hukuk, parlamenter rejim ve laikliğin cumhuriyet içinde sonsuza dek yaşayabileceği ve yaşaması gerektiği yolunda umutlarımızı yeniden tazeledi.
Demokrasi kazandı diye sevinirken ne yazık ki OHAL ilanıyla birlikte, gazeteci, yazar tutuklamaları, basın yayın kuruluşlarının kapatılması, binlerce gazetecinin işten atılması, basın kartlarının iptali ve pasaportlarına el konulması gündeme geldi.
Başta Hilmi Yavuz gibi Türk şiirinin büyüklerinden, şair ve felsefeci bir aydının gözaltına alınması, ardından da Aslı Erdoğan gibi, belki dünyada Türkiye’den daha çok tanınan, değer verilen ve vicdanın büyük yazarı olan bir romancı tutuklandı. Kuşkusuz başka yazarlar ve gazeteciler de en temel hakları olan ifade özgürlüğünden mahrum bir halde cezaevlerine kapatılmış durumdalar.
Türk ve Kürt halklarının kardeşliği hiç kuşkusuz Türkiye’nin kurucu düşüncesinin temelidir. Bu temeli zayıflatacak her türlü girişim ortak geleceğimizi de karartacaktır. Bu anlamda ülkemizin şehirlerinin bombalanması, yurttaşların yaşam haklarının elinden alınması kadar, PKK tarafından yapılan eylemler ve saldırılar da barış umudunu her geçen gün azaltmaktadır. IŞİD’in en son Gaziantep saldırısında ortaya çıkan tabloyu anlatmanınsa mümkünü yok. 23 Nisan’larda koca koca koltuklara oturtulan ve ülkemizin geleceği olan çocuklarımız bu gidişle hiç büyüyemeyecekler, hep çocuk kalacaklar, bombalar onların güzel canlarını almış olacak.
Yetkilileri, yetkisizleri, tüm yurttaşları demokrasi için, cumhuriyet için, özgürlük, barış ve laiklik için, farklılıklarımıza saygı göstererek, birbirimizi daha çok anlamaya, hukukun üstünlüğü inancını savunmaya ve ulu ozanımız Yunus Emre’nin “Ben gelmedim dava için / benim işim sevi için” anlayışı doğrultusunda yaşamaya, davranmaya davet ediyoruz.
(EA)

Yorumlar kapatıldı.