İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kavga değil diyalog

Ahmet Külahçı
Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerde daha önceki yıllarda da zaman zaman ‘sancılar’ yaşandı. Ama son dönemlerde bu sancılar arttı. Hem de tedirgin edici düzeyde. Evet, Almanya’da Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU/CSU) ile Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) oluşturduğu büyük kolisyon hükümeti ve Yeşiller’in ortaklaşa sunduğu ve 1915 olaylarını soykırım olarak tanıyan tasarının Federal Meclis’te 2 Haziran 2016 tarihinde kabul edilmesi, Berlin ile Ankara arasında ipleri kopardı.

Evet, Almanya’nın bu konudaki tutumunu anlamak mümkün değildi.
Nedenine gelince…
Aynı partiler, 15 Haziran 2005 tarihinde Federal Meclis’e ortaklaşa bir ‘karar tasarısı’ sunmuşlardı.
O zaman Federal Meclis’te temsil edilen Hür Demokrat Parti (FDP) de bunu desteklemişti.
Tasarı, ‘1915 yılındaki Ermeni sürgünü ve katliamını anma- Almanya, Ermenilerle Türklerin barışmasına katkıda bulunmalı’ başlığını taşıyordu.
Yani soykırımdan kesinlikle bahsedilmiyordu.
Evet, son 11 yılda ne değişti de ‘sürgün ve katliam’ birden ‘soykırıma’ dönüşüverdi?
Yeşiller’in şu andaki Eşbaşkanı Cem Özdemir, Almanya’da yayınlanan günlük gazetelerden Frankfurter Allgemeine Zeitung’a (FAZ) 5 Nisan 2001 tarihinde yazdığı bir makalede “Amacın üzüm yemek midir, bağcıyı dövmek midir?’ diye bir Türk atasözü vardır. Anadolu Ermenilerinin büyük ölçüde yok edilişlerinden 86 yıl sonra bizim ülkemizde de Fransız Ulusal Meclisi gibi Federal Meclis’in de ‘Bu bir soykırımdı’ deyip kabul etmesi önerisinde bulunuluyor. Baştan söylemek gerekirse, Federal Meclis’teki arkadaşlarıma Fransız örneğinin peşinden gitmemelerini tavsiye ederim” diyordu.
*
Evet, 15 yıl önce bunları söyleyen Cem Özdemir, ‘soykırım’ içeren Ermeni Rezolüsyonu’nun hazırlanmasında ve kabul edilmesinde etkin rol oynadı.
Evet, son 15 yıl içinde ne değişti de Cem Özdemir fikir değiştirdi?
Haklı olarak bu soruları soralım.
2 Haziran günü Federal Meclis’te ‘Ermeni soykırımı’ kabul edilir edilmez, Türkiye, Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu’nu Ankara’ya çağırdı.
İstişarede bulunmak üzere.
Ama istişare ile kalmadı.
Büyükelçi Karslığoğlu Türkiye’den dönmedi.
Türkiye’nin bu tepkisini de anlamak mümkün.
Ancak Alman parlamenterlerin İncirlik Üssü’ndeki Alman askerleri ziyaret etmelerine izin verilmemesi, geçtiğimiz pazar günü, başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın çeşitli kesimlerinden gelen Türkler ve Türk kökenli Avrupalıların Köln’de katıldıkları ‘Darbeye Karşı Demokrasi Mitingi’ gösterisinde Türkyiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın viedo konferansla onlara seslenmesinin Federal Anayasa Mahkemesi tarafından yasaklanması, Ankara ile Berlin arasındaki krizi alevlendirdi.
*
Evet, iki tarafın da haklı gerekçeleri olabilir.
Var da…
Ama iki taraf da “Öfke ile kalkan zararla oturur” özdeyişini akıllarından çıkarmamalıdır.
Almanya’nın da Türkiye’nin de böyle bir lüksü yoktur.
Çünkü Almanya’da yarıdan fazlası Alman vatandaşı Türk kökenli 3 milyona yakın insanımız yaşamaktadır.
Yani iki ülke arasındaki ilişkilerin bir ‘insan boyutu’ vardır.
Bu insanlar iki ülke arasında her yönüyle tam bir köprü işlevi üstlenmişlerdir.
İki ülke arasındaki ilişkilerin çıkmaza girmesi hem Almanya’nın hem de Türkiye’nin zararına olacaktır.
Bunu Alman tarafı da Türk tarafı da çok iyi bilmelidir.
Zaman, kavga zamanı değil, diyalog zamanıdır.
Zaman, güç gösterme yarışı, kafa tutma zamanı değil, karşılıklı anlayış zamanıdır.
Zaman, hoşgörü zamanıdır.
Buna her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır.

Avrupa Dış Haberler

Yorumlar kapatıldı.