İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye’deki darbeler ve ABD

Prof. Dr. Çağrı Erhan

İlk andan itibaren ne ABD medyası ne de ABD hükümeti Türkiye’de demokrasinin yanında olduklarını ve darbeyi asla kabul etmeyeceklerini gösteren bir duruş sergileyememişlerdir. Dahası birçok sözde Türkiye uzmanı Amerikalı analizci sosyal medya üzerinden darbe teşebbüsüne açıkça alkış tutan bir tavır içine girmiştir. İhanet şebekesinin elebaşının Türkiye’ye iadesine ilişkin ısrarlı taleplere Amerikan yönetiminin temsilcilerinin verdikleri kaçamak cevaplar ve işi yokuşa sürme girişimleri de ister istemez ABD ile 15 Temmuz darbesi arasında doğrudan ilişki kuran yorumların artmasına sebep olmaktadır. Şayet Washington Türk milletinin dostluğunu kaybetmek istemiyorsa bir an önce tercihini yapmalı ve Türkiye’nin haklı taleplerinin karşılanması başta olmak üzere demokrasinin korunması için atılan tüm adımlara destek olmalıdır.

***
Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyadaki birçok darbe, darbe teşebbüsü ve kalkışma ile ilgili olduğu iddiası her zaman gündemdedir. Bu iddianın bir komplo teorisinden ibaret olmadığı arşivler açıldıkça ortaya çıkmaktadır. 1903’te Panama’daki Kanal bölgesini ele geçirebilmek için Kolombiya’ya karşı başlatılan isyandan, 1953’te İran petrolünü millileştirme kararı alan Başbakan Musaddık’ın devrilmesine, 1973’te Şili’de General Pinochet’nin iktidara gelmesinden 2002’de Venezuela Devlet Başkanı Chavez’e karşı gerçekleştirilen başarısız darbe teşebbüsüne kadar onlarca somut örneği ABD ile ilişkilendirmek mümkündür…
Türkiye’deki darbelerin ve darbe teşebbüslerinin de Washington’la bağlantılı olduğu, cumhuriyet tarihinin ilk askerî darbesinin yapıldığı 27 Mayıs 1960’tan bu yana iddia edilmiştir. Bugüne kadar ABD arşivlerinde Türkiye’deki darbelerin doğrudan ABD tarafından tertiplendiğine dair bir belge bulunamamıştır. Herhangi bir ABD kurumu da, 2013’te CIA’nin 1953’teki İran darbesini kendilerinin yaptığını itiraf etmesi gibi, Türkiye’deki darbelerle ilişkili olduklarını dile getirmemiştir. Ama ABD yönetimlerinin Türkiye’deki meşru ve seçilmiş yönetimlere karşı yapılan darbelerin ardından kurulan gayrimeşru yönetimlerle nasıl iyi ilişki kurduğunu hem arşiv belgelerinden, hem söz konusu dönemlerin gazetelerinden, hem de yazılan hatıra kitaplarından biliyoruz.
Mesela 27 Mayıs 1960 darbesinden hemen sonra ABD Başkanı Eisenhower’in başkanlığında toplanan Ulusal Güvenlik Konseyi’nde darbe yönetimini tanıma kararı alınırken, darbeyi yapanların ABD’ye müzahir subaylar olduklarına ilişkin rapor ve istihbarattan hareket edildiğini biliyoruz. Zaten darbeciler de 27 Mayıs günü radyodan okudukları bildiride “NATO’ya CENTO’ya bağlıyız” diyerek Washington’a sadakatlerini peşin peşin sunmuşlardı.
12 Mart 1971’de Türkiye’nin meşru hükümetinin muhtıra zoruyla görevden uzaklaştırılmasından sonra darbecilerin vesayetinde kurulan teknokrat hükümet derhal ABD’nin dümen suyuna girmeyi tercih etmişti. Bu çerçevede ABD’nin bir türlü Türkiye’ye kabul ettiremediği haşhaş ekim yasağı derhal yürürlüğe sokulmuştur. Rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil anılarında, “12 Mart’ın arkasında afyon vardır, başka da bir şey yoktur” diye herhâlde boşuna yazmamıştır.
12 Eylül 1980 darbesi sırasında Türkiye’de görev yapmakta olan ABD Büyükelçisi James Spain hatıratında, darbeden hemen önce ve sonra darbeyi yapanlarla nasıl bir ilişkide olduklarını ayrıntılarıyla anlatmaktadır. “Darbeyi biz yaptırdık” demez ama darbeden haberdar olduklarını ima eder. Nitekim Türkiye’deki darbe, dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’a “Bizim çocuklar yaptı” cümlesiyle müjdelenmiştir!
Türkiye tarihinin gördüğü en alçak ihanet şebekesinin 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü sırasında TRT’de zorla okuttukları metinde de “NATO’ya bağlılık” mesajı vererek Washington’a göz kırptıkları gözlerden kaçmamıştır. Açıkçası ilk andan itibaren ne ABD medyası ne de ABD hükümeti Türkiye’de demokrasinin yanında olduklarını ve darbeyi asla kabul etmeyeceklerini gösteren bir duruş sergileyememişlerdir. Dahası birçok sözde Türkiye uzmanı Amerikalı analizci sosyal medya üzerinden darbe teşebbüsüne açıkça alkış tutan bir tavır içine girmiştir. İhanet şebekesinin elebaşının Türkiye’ye iadesine ilişkin ısrarlı taleplere Amerikan yönetiminin temsilcilerinin verdikleri kaçamak cevaplar ve işi yokuşa sürme girişimleri de ister istemez ABD ile 15 Temmuz darbesi arasında doğrudan ilişki kuran yorumların artmasına sebep olmaktadır.
Şayet Washington Türk milletinin dostluğunu kaybetmek istemiyorsa bir an önce tercihini yapmalı ve Türkiye’nin haklı taleplerinin karşılanması başta olmak üzere demokrasinin korunması için atılan tüm adımlara destek olmalıdır.
15 Temmuz’da Başkan Obama’ya darbe teşebbüsünü haber veren Amerikalı yetkili “Bizim çocuklar yapıyor, endişeye mahal yok” dedi mi bilemeyiz. Fakat bu ihanetin hedefine ulaşmasını MİLLETİN ÇOCUKLARININ engellediğini çok iyi biliyoruz.

Yorumlar kapatıldı.