İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Diyarbakır’dan İstanbul’a gelen Portakalın Uykusu

Burak Abatay / burakabatay@aim.com/ @abatayburak
Büyük acıarın yılı 1915’te, Deyru’z-zur’a gitmeyip, tehcire karşı dağa çıkan Ermeniler’in hikayesini bilenler, hikayenin ne tür çilelere sahip olduğunun farkındadır. Musa Dağı’na çıkarak Osmanlı Ordusu’na karşı direnişini sürdüren Ermeniler, bir amiralin inisiyatifiyle Fransız savaş gemisi aracılığıyla Mısır’da Port Said Limanı’na götürülmesiyle kurtulurlar. Ve o Ermeniler için Anadolu’da Vakıflı Köyü’nde bambaşka bir hikaye başlar.

Fragman Video
https://vimeo.com/117779749

Diyarbakır’a FilmAmed Belgesel Film Festivali’nin davetiyle gittiğimde çok sayıda belgesel filmi izleme imkanım oldu. Festivalin konusu “direniş” olunca içerisinde cesaretin, umudun olduğu filmleri de izledik. Bunlardan birisi de Eylem Şen’in yönetmenliğini üstlendiği Portakalın Uykusu (Նարինջի Քունը) oldu. Yukarıda bahsini geçirdiğim Musa Dağı’na daha önce hiç gelmemiş bir genç kadının, Hasmig Martiryan’ın gözünden hasretin yolunu çiziyor Eylem Şen. Öyle içtenlikle işlenen bir film ki, her nerede olursanız olun Hasmig’in elinde tuttuğu portakalın kokusu sizin de burnunuzda oluveriyor.
Diyarbakır’daki belgesel sonrası Eylem Şen ile filmi üzerine konuşmak için bir şansımız da oldu. Filmin, Avrupa Birliği tarafından finanse edilen Ermenistan-Türkiye Normalleşme Süreci Destek Programı kapsamında olduğunu ifade eden Şen, film ile alakalı Ermenistan’a gitmeden evvel “önce katlettiniz, sonra belgeselini mi çekiyorsunuz” gibi cümleleri duymak konusunda bazı çekincelerinin olduğunu ifade etti. Gelgelelim öyle olmadığını henüz Hasmig’in babası Vartkes Martiryan’ın onu havaalanında kucaklayarak karşıladığında fark ediyor ve yıllardır görüşmeyen akrabaların kavuşması olarak niteliyor bunu. Ermenistan’daki iki halk arasındaki ilişkiyi ise şöyle anlatıyor: “Ermenilerin bana orada söylediği şey şuydu, ‘Aynı toprakların insanı olmak başka bir duygu yaratır. Bu duyguyla beraber de Türkiye’de yaşayan gençlerin, devletle kendisini ayırması gerekir. Gençlerin devletin suçlarını kabul etmesine gerek yok.’ Bu sözler çok anlamlıydı.”
Böyle bir filmin çekilmesinin, asıl Türkler tarafından yapılmasını önemsediğini şu sözlerle söyledi Şen: “Biz bu filmi, Türkiye Cumhuriyeti’nin işlerini ifşa etmek için yaptık. Onlardan çok bize düşer bu iş. Devlet onlara zaten yapacağını yapmış. Bunlar biraz yardımcı oldu bize ve soykırımın 100. Yılına denk geldi“
Film sonunda gözyaşlarını tutamamış biri olarak asıl bu filmi izleyen Musa Dağlı Ermenilerin duygularını merak ettim. Eylem Şen merakımı şu sözlerle giderdi: “Onların kuşaktan kuşağa aktarabilecekleri film oldu. Doğu ve Batı Ermenicesi’nin dışında bir de Vakıflı Köyü Ermenileri’nin kendi ağızları var. Bu film ona sahip olması açısından da, bu konuda ilk kez yapılmış bir film olması da Musa Dağı Ermenileri için önemli bir yerde. Ve asıl Ermenistan’a yerleşmiş Musa Dağlılar için kendi topraklarını ekrandan da olsa ilk kez görmeli onları çok duygulandırdı.”
Peki Portakalın Uykusu, bir Türk olan Eylem Şen için Ermeniler’e dilenen bir özür olabilir miydi? Eylem Şen şöyle cevaplıyor: “Ben devlet adına özür dileyemem. Devlet kendisi özür dilemeli. Olsa olsa devletin özür dilemesi adına yaratılacak bir baskı için bir faydam olabilir. Devletin kendisi geçmişiyle yüzleşmeli. Ben Türkiye devletinin buna kısa vadede yapabileceğine inanmıyorum. Yıkılması lazım bunu yapabilmesi için. O kadar çok katliam ve soykırımı ört pas etmek üzerine kurulmuş ki, Ermeni Soykırımı ile hesaplaşması, kendi politikalarını çökertecektir. Bu tür filmler ve bu tür çalışmalar; devlet ne yaparsa yapsın, kamuoyunun az çok bu olanlarla yüzleşmesini sağlar. O yüzden bu tür filmler gibi araçlar devletin üzerinden “yüzleşmek” için bir baskı yaratması rolü vardır. Devletler değil, Türk ve Ermeni halkları bir araya gelebilse sorunlar daha kolay çözülecek. Gezi Direnişi’nde gördüğümüz ‘asla bir araya gelmez’ denilen kesimler bir araya geldi. Ben bu coğrafyada yaşayıp, bunların yokluğu üzerinden sunulan vaadleri reddetmenin onurunu taşıyorum. Bunları reddetmediğiniz sürece ‘makbul vatandaş’ oluyorsunuz. Oysa ben bunu istemiyorum.”
Eylem Şen kendi olmanın filmini çekmiş. Özellikle Diyarbakır’da, kendi olmanın çok zor olduğu bir coğrafyada böylesine bir sohbeti etmek filmin cesaretini ve samimiyetini anlamak için çok önemliydi.
Filmi izlememiş İstanbullular içinse güzel bir haber, film bugün (29 Haziran) Beyoğlu’nda Ermeni Kültürü Ve Dayanışma Derneği’nde izlenebilecek. Gösterim 20.00’da başlayacak. Gidip orada olmak ve Musa Dağlı Ermenilerin direnişini fark etmek çok güzel olabilir.

Yorumlar kapatıldı.