İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kazlıçeşme ve Derinin Hikayesi

Öncelikle Kazlı çeşme bir bilgi kirliliğini düzeltelim. Zira bu coğrafyadaki dericilik tarihinde, Kazlı çeşme semtinin çok önemli bir yeri var. “Fatih sahile bakarken kaz gördü, oraya bir çeşme yaptılar, sonra kethüdalara seslenip dericiler gelsin burada tabakhane kursun dedi” diye başlayan hikayeler uydurmadan ibaret… Bilindiği gibi tarihi çeşmenin ön yüzündeki kaz figürü, 2002 yılında bulunduğu yerden tarihi eseri seven meraklı kişilerce çalındı. Kazın söküldüğü yerden yaklaşık bir metrelik bir haç figürünün çıkmasıyla, çeşmenin 7. yüzyılda, yani Bizans döneminde yapıldığı ortaya çıktı…17 yüzyıllarda ki Osmanlı Kayıtlarına göre “İstanbul’a çevre ülkelerden deri- kürk getirip, İstanbul’daki kürkçü esnafına satan 28 kişinin kayıtlı olduğu bunların içinde sadece Hacı Bekir, Hacı Mustafa, Hacı İbrahim isimli tacirler Müslüman olduğu, Geri kalan Maliyeden Müdevver 25 tacir ise gayrimüslim idi. Bu tacirlerin ise, 3 adeti Yahudi olup, geri kalanları Rum ve Ermeni menşeli idi.
 
***
Öncelikle Kazlı çeşme bir bilgi kirliliğini düzeltelim. Zira bu coğrafyadaki dericilik tarihinde, Kazlı çeşme semtinin çok önemli bir yeri var. “Fatih sahile bakarken kaz gördü, oraya bir çeşme yaptılar, sonra kethüdalara seslenip dericiler gelsin burada tabakhane kursun dedi” diye başlayan hikayeler uydurmadan ibaret… 
Bilindiği gibi tarihi çeşmenin ön yüzündeki kaz figürü, 2002 yılında bulunduğu yerden tarihi eseri seven meraklı kişilerce çalındı. Kazın söküldüğü yerden yaklaşık bir metrelik bir haç figürünün çıkmasıyla, çeşmenin 7. yüzyılda, yani Bizans döneminde yapıldığı ortaya çıktı. İstanbul Times Haber Merkezi / Nurettin Aydın Zaten bu gün Kazlı çeşme – Yedikule dediğimiz yerde, Bizans döneminde İstanbul’a misafir gelen kralların ve saray mensuplarının, zafer kazanmış imparatorların kente ihtişamla girdiği en önemli kapı bulunuyordu. Adına Altın Kapı (Porte Aurea) veya Zafer Kapısı deniliyordu.  Buradan devam edip Kazlıçeşme’nin önünden geçen yola da Roma Yolu-Batıya giden anayol (Via Egnatia) deniliyordu. 

Fatih Sultan Mehmet Edirne’de döktürdüğü topları, Roma İmparatorluğu’ndan miras bu yolu kullanarak İstanbul surlarının önüne getirmişti.  O günlerde de Kazlıçeşme’de dericiler vardı. Esnaf farklı inançlara mensup olduğundan çevreye kiliseler ve sinagoglar kurulmuştu. İstanbul’un fethiyle birlikte, Bizanslı ustalar memleketlerinden ayrılıp günümüzde Yunanistan’ın Makedonya bölgesi içinde yer alan Kastorya’ya yerleştiler. Kent kısa zamanda Avrupa’nın deri başkenti haline geldi. Özellikle değerli kürk imalatında dünyada en iyi bilinen yerlerden biri oldu. Öte yandan ustaların bir kısmı da Fatih’in daveti üzerine tekrar İstanbul’a geri döndü.Çoğu Musevi olan esnaf, bugün Edirne kapı olarak adlandırdığımız semte yerleştirildi. Bu yüzden yakın zamana dek burası Kastorya mahallesi olarak bilinirdi. Hala Edirnekapı’daki sokakların adı, esnafın oturduğu mesleklerden gelir: Kürkçüler, Tabakhane, Saraçhane, Tulumba gibi.  Dericiliğe önem veren Fatih sultan yayınlandığı ferman ile dericilerin kazlı çeşmede toplanmasını ve Ayasofya Vakfına bağlı binalar yapılmasını ve dericilere kiraya verilmesini sağlar.O günlerde 360 tabakhane ve 33 mezbaha’nı olduğu belgelerde yazılıdır. İstanbul’a dönen ustalar, Kastorya’yla bağlarını da hiç yitirmedi. Osmanlı döneminde saray dışındakilere kürk giymez, saraydakileri de en iyisini giyerdi. Saraya her sene binlerce kürk satın alınırdı ve bunlar üst kademe yöneticilere hediye edilirdi.17. yüzyılda 4. Mehmet’in kürkçü başı Kastoryalı Manolakis’ti. Manolakis, Kastorya’daki  ve İstanbul’daki okullara ve kiliselere yaptığı bağışlarla ve Karagümrük’te yaptırdığı Çeşme ile kentin bugüne dek unutulmayan hayırseverlerinden oldu. 

17 yüzyıllarda ki Osmanlı Kayıtlarına göre “İstanbul’a çevre ülkelerden deri- kürk getirip, İstanbul’daki kürkçü esnafına satan 28 kişinin kayıtlı olduğu bunların içinde sadece Hacı Bekir, Hacı Mustafa, Hacı İbrahim isimli tacirler Müslüman olduğu, Geri kalan Maliyeden Müdevver 25 tacir ise gayrimüslim idi. Bu tacirlerin ise, 3 adeti Yahudi olup, geri kalanları Rum ve Ermeni menşeli idi. 57 Aynı belge içerisinde Tedarikçilerin topladığı  bu kürkleri alacak olan İstanbul’daki  deri ve  kürkçü esnafının isimleri de zikredilmişti. Toplam 82 esnafın kayıtlı  olduğu bu listede sadece kürkçü başı Mustafa Ağa isimli şahıs Müslüman olup, geri kalan 81 esnaf ise gayri müslüm idi.” Bununlan  birlikte Kastorya’da kalanlar da İstanbul’la kurdukları köprü üzerinden  ticaret yapıyordu ,1803’te Kastorya’da doğan ZakosHristodulos da 19. yüzyılın en büyük deri tüccarlarındandı. Kastorya merkezli şirketinin İstanbul, Selanik ve İzmir’de imalathaneleri vardı. Ürünlerini Kahire’den Londra’ya uzanan coğrafyaya satıyordu.  Kazlıçeşme’nin Bizans’a uzanan tarihinin izleri hala canlı. 1980’li yıllarda dericilik yapmaya başladığımda, Kazlı çeşmede yüzlerce deri tabakhanesi vardı ,tarihi sur duvarlarla örülü labirent gibi dehlizlerden çok kötü şarlarda  deri işleyen bu tabakçılar İstanbul Belediyesinin zorlaması ile Tuzla ‘ya taşındılar ve böylece bin beşyüzyıllk  kazlı çeşme tabakhaneleri yok oldu.Daha önce.Kazlı çeşmeden başlayarak eğri kapıya kadar uzanan ve etrafa kötü kokular saçan büyük ahşap deri korutma  depolarından sonra burasıda tarih olmuştu… Kazlı çeşmede o günlerde bu mesleğin başını hala o  insanların torunları çekiyordu. Malatyalılar, Erzincanlılar, Mardinliler sonradan geldi buralara. Hepimiz mesleği  binlerce yıllık birikimi olan o eski İstanbullulardan öğrendik ve binlerce yılda kurdukları mesleğin mirasçısı olduk… Özellikle 1970’li yıllardan başlayarak yükselen deri talebi, 1980’li yıllarda Rus pazarının açılması ile zirve yapmış ve Türkiye deri sektörünü dünya liderliğine taşımıştı. Hızla gelişen bu yeni pazar ile büyüyen sektör para kazanmaya başlamış, kazancını teknolojiye ve yeniliklere yatırarak kalitesini, kapasitesini ve çeşitliliğini artırmış, dünya standartlarına ulaşmıştı. Aynı hızla milyonlarca dolarlık yatırım yapılan modern, çevreyi kirletmeyen organize deri bölgeleri kurulmuş ve bütün dünyaya deri ürünleri ihraç eden, dünyadaki diğer üreticilerle rekabet edebilen gözde bir sektör olmuştuk. Artan üretim kapasitemizle birlikte yetersiz kalan ham deri ihtiyacını karşılamak için dünyanın neresinde ham deri varsa oradan ithalata başladık. Yeni Zelanda, Avustralya, Afrika, Brezilya, Amerika, İspanya, İngiltere, İtalya, Yunanistan ve Bulgaristan gibi ülkelerde üretilen ham derilerin en büyük alıcısı olduk ve dünya deri piyasasını kontrolümüz altına aldık.  Deri sektörü, özelikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında kromun bulunmasıyla endüstriyel üretime geçti. İlk modern makinelerle üretim, Hitler’in savaş planları için ayakkabı ve kürklü mont yetiştirmeye çalışan Almanya’da başladı. Ardından İngiltere’de kromlu deri tabaklama faaliyetleri başladı. Savaş sonrası enkaza dönen Almanya’dan kaçıp giden dericiler, İngiltere’yi sektörde zirveye taşıdı. Bu ülkede kurulan deri tabakhanelerinin ürettiği kaliteli ürünler, yıllarca alıcılar tarafından aranır oldu. Deri mesleğinin zorlukları ve kirliliğinin etkisi ve rekabetçi ülkelerin ilgisi sonucu, dericilik İtalya ve İspanya’da hızla gelişmeye başladı. Sektör giderek İngiltere’ye kıyasla daha ucuz üretim ve kaliteli ham deri kaynağına sahip bu iki Akdeniz ülkesinin eline geçti. Özellikle İspanya’da, çok kaliteli kürklü derileri olan kuzuların büyük çaptaki üretimi sayesinde, deri sektörü çok yaygınlaştı ve gelişti. Yerinde duramayan bu sektör, İspanya’nın bu büyük kaliteli ham deri kaynağına rağmen kalıcı olamadı. 1980 yıllardan başlayarak Kazlıçeşmdegelişen dinamik ve içerdeki yetersiz ham deri temin etmek için artık ham deri satıcılarının kapısına bizler de vardık. Ham deriye daha yüksek fiyat vererek ve daha ucuz üretim yaparak pazara hızlı girmiş, Avrupalı üreticileri zorlamaya başlamıştık. Anadolu kaplanı binlerce yıllık uykusundan uyanmış, ne kadar deri varsa almak, üretmek ve satmak istiyordu… Avrupa’dan sadece ham deri değil, onların binlerce yıllık bilgi birikimini, teknolojisini, tecrübesini de aldık. Kısa sürede bu bilgiyi hayata geçirdik. Soğuk Savaş yıllarının kapalı ekonomileri dağılıyor, etrafımızda açılan yeni pazarlar bizi hızla büyütüyordu. Ne kadar üretsek yetmiyordu …. Özelikle Rus pazarı sektörün lokomotifi olmuştu. Rusların  deri cekete olan çılgın tutkusu, deri sektörüne büyük ivme kazandırmış ve gelişmesinin temel dinamiği olmuştu. Yıllarca doğru dürüst iş yapamayan deri sektörü adeta şaha kalkmıştı. Avrupa’nın kapısında vize, kota, beş mark kazanç, aylar süren vesair mukabiliyle ihracat ,vergi duvarları  ve bürokrasi aşılmış  herkesin  ürettiğini kolayca sattığı bir pazaarbulmuştu. Ruslar’dan gelen bu yeni dış talep ile birlikte güçlenen deri sektörü binlerce insanımıza  istihdam yaratmıştı.Ruslar cebinde yüz binlerce dolarla geliyor, çuvalla deri ceket alıp gidiyordu. İş kolaylaşmış ve en önemlisi para kazandırıyordu. Yıllarca düşman bildiğimiz Ruslar, Boğazları elimizden almak için değil, deri ceket, ayakkabı, avize, perde, domates, kıyafet almak için geliyordu. Böylece ülkede yaşam ve iş peşindeki binlerce insanımız derici olmuştu. Artan talebi karşılamak için devlet desteğiyle Tuzla, Menemen, Uşak ve Çorlu organize deri sanayi bölgeleri kuruldu. Farklı coğrafi şarlarda yetişen tüm  canlılardan alınan derilerin işlenmesi -tabaklanması hızlan buralarda işlenmeye başlandı. Afrikanın merinosu,Avusturalya’nın kangrosu,Yeni Zelanda’nın astraganı,Kanadanın tilki derisinin işlenmesi ve tabaklanması  faaliyetindeki payımız  da hızlan arıyordu…. Geleneksel meslek olarak  yüzyıllardır Kazlı çeşmede  dericilik yapan esnafın yüzü gülmüş ve dünyada hak ettiği pazar payını almıştı. Bu sayede kurulan organize sanayi bölgelerinde üretilen deri ürünleri özelikle İstanbul Zeytinburnu’nda kurulan atölyelerde cekete dönüşüyor ve Rus alıcılara ve tüm dünyaya satılıyordu. Ülkemizde hızlan yaşanan kentleşme ile daralan hayvancılık sebebiyle hızlan düşen ham deri  sorun olmaya başlamış böylece ham deri ihtiyacının yüzde 80’ini ithal eder hale gelen  sektör, değişen parite ve fiyatlardan çok ciddi etkilendi. Zaman zaman yaşanan krizlerle defalarca önemli kayıplar verildi.  Nitekim yüzlerce yıldır bu sektördeki ailelerin, üçüncü kuşak dericilik yapan ünlü duayenlerin şirketleri birer birer kapandı. Artık sektör, küresel ekonomi ile birlikte tüm rüzgarlardan etkilenen, korumasız bir meydan muharebesinin ortasında kaldı.  Derken iki bin yıl önce örülen Çin Seddi’ni aşan Uzak Asyalı ejderha meydanı boş görmüş ve hızlan bu pazarda yer edinmeye başlamıştı…. Ejderhanın savaş teknikleri de bambaşkaydı! Temel politikası istihdam olan ülke ,dünyanın her yerindeki ham madde kaynaklarında üretilenherşeyi alıp ürüne dönüştürüp herkesten daha ucuza  satmaya çalışıyordu.. Dün bizim yaptığımızın bin kat fazlasın bugün Çinliler yapıyor. Artık İspanya’daki ham deri deposunun kapısında bir Türkiyeli, beş Çinli var… Hem nüfusları, hem toprakları  çok daha büyük. Üretime dayalı bir ekonomi politikaları var ve bizden daha ucuza mal ediyorlar.  Üstelik bizden daha farklı da davrandılar. İspanya’nın en tanınmış deri grubunu ismi ile satın aldılar. Daha sonra bu grupta çalışan tecrübeli mühendisleri Çin’e götürüp hem  üretimi aynı stnadarta orada sürdürdüler, hem de ülkede Çinli mühendislerin ve işçilerin bu nitelikli insanlar tarafından eğitimini sağladılar. En önemlisi de piyasaya İspanyol markası ile çıktılar. Böylece Çinli dericiler, İspanya’da yetişen değerli ve kaliteli kürklük ham derinin en büyük alıcısı, tabaklayıcısı ve satıcısı olmaya başladı. Ama gerçek şu en kaliteli kürklük ham deri Avrupanın akdenizi çevreleyen ülkelerinde yetişiyor…Yani zeytinin olduğu yerlerde..Kürk ‘ün satılacağı en büyük pazarda ise  bu iklimi değişmeyecek Rusya federasyonu…..Bu deriyi nihai ürüne dönüştüren konfeksiyon imalatçısına bu işin tam orta yerinde…mesafe kısa … Sadece huzurlu bir coğrafya,insanların yaşam kaygısı taşımadığı,mutlu olmak için seyahat etiği,alışveriş yaptığı bir ortamda KAZLI ÇEŞMELİ DERİCİSİ  DÜN OLDUĞU GİBİ YARINDA  YÜZLERCE YILLIK GEÇMİŞİNDEN GELEN RUHLAN BU MESLEĞİ BU COĞRAFYADA SÜRDÜRÜR….. 2016  NURETTİN AYDIN İSTANBUL TİCARET ODASI DERİ,KÜRK VE SARİCİYE  SEKTÖRÜ BAŞKANI
İstanbul Times Haber Merkezi Haberihttp://www.istanbultimes.com.tr/zeytinburnu/kazlicesme-ve-derinin-hikayesi-4-h35600.html
İstanbul Times Haber Merkezi

Yorumlar kapatıldı.