İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sahte Ortodoks Türk Kilisesi ve geçmişi…

Attila Tuygan
Bütün bu, gayrimüslimleri yok etmek üzere gerçekleştirilen katliam ve tehcirlere uzanan süreçte, önce ittihatçılar, sonra da kemalist milliyetçiler, biraz da uygar dünyanın daha fazla dikkatini çekmemek amacıyla, birtakım yöntemler geliştirmişlerdi. Hıristiyan mal/mülklerini her fırsatta müsadere etme; gayrimüslimleri çifte vergi ödemeye zorlama; 15 ila 65 yaş arası tüm hıristiyan erkeklerini ağır askerî hizmete alma; müslümanları hıristiyan dükkanlarından alışveriş etmemeye zorlama; mahkemelere müslümanlar lehine karar vermeyi telkin etme; ülkeyi terk edene kadar usanmadan tehdit mektupları gönderme; bir bahane uydurarak tutuklama; her düzeydeki  hıristiyan okullarında türkçe kullanılmasının zorunlu kılma; gümrük işlemlerinde zorluklar çıkartma; zorunlu çalışma dayatma; artık ülkede bulunmayan, yurtdışına kaçmış ya da tehcir sırasında ölmüş olan hıristiyanlara ait tüm mal ve mülklere el koyma ve hak aramaya çalışanlarının ya da mirasçılarının tüm itirazlarını reddetme bunlardan bazılarıydı.

***
savaştan yenilgiyle çıkılması üzerine kemalist milliyetçiler bayrağı ittihatçılardan devralarak başta pontos ve batı rumları başta olmak üzere anadolu’daki hıristiyanları imhaya giriştiler. mustafa kemal, samsun’a gönderilerek pontos soykırımının hazırlıklarını yürütmeye soyundu ve topal osman ve ipsiz recep gibi birtakım katilleri görevlendirdi.
Savaştan yenilgiyle çıkılması üzerine kemalist milliyetçiler bayrağı ittihatçılardan
önce ittihatçılar, sonra da kemalist milliyetçiler, biraz da uygar dünyanın daha fazla dikkatini çekmemek amacıyla, birtakım yöntemler geliştirmişlerdi.
devralarak başta pontos ve batı rumları başta olmak üzere anadolu’daki hıristiyanları imhaya giriştiler. mustafa kemal, samsun’a gönderilerek pontos soykırımının hazırlıklarını yürütmeye soyundu ve topal osman ve ipsiz recep gibi birtakım katilleri görevlendirdi.
Sonuç olarak sadece karadeniz’de 350 bini aşkın hıristiyan katledildi, yüz binlercesi kaçmak zorunda bırakıldı, bir o kadarı da karda kışta çıplak ayak, kucaklarında bebeleriyle, aç-susuz doğu’ya sürüldü. ardından batı anadolu’da yunan ordusunun çekilmesi sonrasında anadolu’nun en eski halklarından olan rumlar ve rum kültürü hiç var olmamışlar gibi yok edildi; kalan son rumlar da, istanbul hariç –istanbul’dakiler daha sonra 1942, 1955, 1964 ve 1974 pogromlarıyla göçe zorlanacaklardı– lozan’ın dayattığı mübadeleyle kovuldular.
bütün bunlar son yıllarda yazılıp çiziliyor artık iyi-kötü. ben işin bir başka boyutuna dikkat çekmeye çalışacağım. bütün bu, gayrimüslimleri yok etmek üzere gerçekleştirilen katliam ve tehcirlere uzanan süreçte, önce ittihatçılar, sonra da kemalist milliyetçiler, biraz da uygar dünyanın daha fazla dikkatini çekmemek amacıyla, birtakım yöntemler geliştirmişlerdi.
hıristiyan mal/mülklerini her fırsatta müsadere etme; gayrimüslimleri çifte vergi ödemeye zorlama; 15 ila 65 yaş arası tüm hıristiyan erkeklerini ağır askerî hizmete alma; müslümanları hıristiyan dükkanlarından alışveriş etmemeye zorlama; mahkemelere müslümanlar lehine karar vermeyi telkin etme; ülkeyi terk edene kadar usanmadan tehdit mektupları gönderme; bir bahane uydurarak tutuklama; her düzeydeki  hıristiyan okullarında türkçe kullanılmasının zorunlu kılma; gümrük işlemlerinde zorluklar çıkartma; zorunlu çalışma dayatma; artık ülkede bulunmayan, yurtdışına kaçmış ya da tehcir sırasında ölmüş olan hıristiyanlara ait tüm mal ve mülklere el koyma ve hak aramaya çalışanlarının ya da mirasçılarının tüm itirazlarını reddetme bunlardan bazılarıydı.
bir diğeri de milliyetçi hükümetin unsurları olarak normal hiyerarşiden bağımsız nitelikli kendinden menkul dinî makamlar oluşturmaydı. işte bunun sonucu olarak bundan 95 yıl önce bugünlerde, istanbul’daki ekümenik patriklikten bağımsız yeni bir küçük asya ‘patrikliği’ oluşturmuşlardı: ortodoks türk kilisesi. başına da, mustafa kemal’in de arkadaşı olarak sivas kongresine katılan, akdağmadeni köyü doğumlu efthymios (eftim) karahisaridis (erenerol)’i geçirmişlerdi.
kendisini papa da ilan eden eftim türk kökenli olduğunu iddia ediyor ve şöyle bildiriler kaleme alıyordu:  “ben türk dostu değil, türkoğlu türk eftim’im…  fener patrikhanesi, dinî ve ruhani vazifesini ihmal ederek, şanlı türk milletinin, şanlı biz evlatlarını hilelerle yunanlı yapmaya kalkışması ve avrupa’ya böyle göstermesi, türk milletinin aleyhine şikâyetlerde bulunması, allah’ın emrine ve hakikatine muhaliftir.”
ancak onun türklüğü ve türkçülüğü, özbeöz kardeşlerini bile ikna edememişti ki, onlar 1923 nüfus mübadelesine dahil olup yunanistan’a yerleşmeyi tercih etmişlerdi. zaten o dönemde hıristiyan bilinçlerinin kökünü kazımak üzere kullanılan bir sistematik vardı: hıristiyan çocuklar kaçırılır ya da sonraki dönemlerde soykırım ya da savaşlar nedeniyle öksüz-yetim kalanlar birtakım kurumlarda toplanırdı; ad ve kökenleri değiştirildiği gibi çocukların düşünme sistemleri tamamen dönüştürülürdü. bir süre sonra bu çocuklar hıristiyan olduklarını inkar eder, hatta bazıları hıristiyanları gavur olarak niteleyecek ve sadık müslüman olduklarına yemin edecek hale gelirlerdi.
en kullanışlı usüller olarak, kızların zihinlerinin ucuz olmayan hediyeler, giysiler ya da takılar, kolyeler ya da başka mücevherat vererek değiştirildiği; oğlan çocuklarındaysa değişimin, türklerin kendisini kötü bir kaderden koruduklarına gerçekten ikna olana kadar ağır tehdit, dayak ve benzeri şeylerle sağlandığı american relief fund adlı yardım kuruluşunun raporlarına bile geçmiştir. işte eftim’in de çocukluğunda böylesi bir yoldan geçtiği düşünülebilir pekala. her neyse, daha sonra anadolu ortodoksları bu sahte kiliseye bağlanmaya zorlandılar.
papa eftim 1965’te ölünce yerine oğlu 2. eftim olarak geçti. onun ölümüyle de küçük oğlu 3. eftim oldu. şimdilerde kardeş çocuğu sevgi erenerol kilisenin başında. tabii, rumların katledilmeleri ya da mübadeleyle ülkeden kovulmaları sonucunda kemalistlerin sahte kilise projesi temelsiz kalmış, patrikliğin cemaati olmamıştır hiç. ama üç tane kilisesi vardır. karaköy’de yer alan, sonradan adı değiştirilip meryem ana kilisesi adını alan panagia kafatiani kilisesi patrikliğin merkezi konumundadır.
tabii ki kilisenin 1924 yılında rum ortodoks patrikliği’nden gaspedildiğini tahmin edebilirsiniz. şu anda kilisenin zangocu, kandilcisi ve papazı bile yok. ayrıca yine karaköy’deki hagios nikolaos kilisesi ve hagios loannes prodroms kilisesi’ne de 1965’ten beri patriklikçe el konulmuş durumda. patriklik bu kiliseleri ermeni ve süryani cemaatlere kiraya veriyor.  bu eftim sülalesi hiçbir ilahiyat eğitimi almamıştır; kutsal meclis’in atamalarını tanımamıştır ve hiçbir ortodoks âdetine uymamıştır; dolayısıyla evlenip çoluk çocuğa da karışmışlardır.
türk ırkçısı olmaları her şeye yetmektedir. yakın tarihe kadar kiliseyi veli küçüklerin, kemal kerinçsizlerin, muzaffer tekinlerin, fikri karadağların şurekası dolduruyordu. zaten sevgi erenerol da bir aralar mhp milletvekili adayıydı. ve her ne hikmetse hrant dink’in davasına müdahil olanlardandı. bu kilisenin ergenekon örgütü için cephane, sermaye ve arşiv merkezi olduğunu biliyoruz artık. patrikliğin karaköy ve beyoğlu civarlarında otuza yakın büyük mağazası ve iki de iş hanı olduğunu, bu hanlarda yüzlerce kiracısı olduğunu biliyoruz. bu ülkede çarklar böyle işliyor işte.

Yorumlar kapatıldı.