İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Işınla bizi RTE…

Markar Esayan / markar.esayan@aksam.com.tr
Geçenlerde çalı ateşi gibi harlanan laiklik tartışması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın arka arkaya gelen beyanatlarıyla söndü gitti. Ancak bize bildiğimiz önemli bir şeyi yeniden hatırlattı. Bu şey, Sayın Erdoğan’ın bu türden tarihsel fay hatlarına denk gelen konularda kafası en net kişi olduğu…

Oportünizme savrulmuyor ve kendisini de değişime sürekli açık tutuyor. Bu değişim ise spekülatif alana doğru bir savrulma şeklinde değil, hem özgün hem de evrensel anlamlarında doğal/doğru olana yaklaşma gayretinde ortaya çıkıyor.
Şu anki olayları, sadece şu anın sahnesinde görünen şekliyle değil, onların tarihsel bağlamlarına bakarak değerlendiriyor. Bir mümin olmak ile bir devlet adamı olmak arasında farklar olacağı ama bu farkların illa ki bir çelişkiye denk gelmeyeceğini bilerek hareket ediyor.
Sadece dindar bir lider açısından da değil; herhangi bir ideolojiye bağlı liderler bu hassas ayırımda ilkine doğru savrulabilirler ve kendinden menkul bir idealizm uğruna toplumun tamamına hizmet edebilme yeteneğinden mahrum kalırlar.
Laiklik tartışması gibi, mesela 1915 Taziye mesajı, İsrail ile müzakereler ve Mustafa Kemal konusunda Sayın Cumhurbaşkanı yerleşik kurgulara uygun davransaydı, ilk önce ciddi bir iltifat görebilecekti. Çünkü kolayı budur. Risk almazsınız. Sizi alkışlayacak bir kesim her daim vardır.
Ancak Sayın Erdoğan böyle yapmış olsaydı, ilkin yükselen alkışlardan hemen sonra, toplumdaki karşılığında ve ona bağlanan güven duygusunda yıpranma olacaktı. Çünkü hayat bu adımların yanlışlığını gösterecekti. Toplumda karşılığı olan kurgular değil, gerçeklerdir.
Laiklik tartışması başladığında hemen aklıma Sayın Erdoğan’ın Mısır’daki konuşması gelmişti.
Biliyor musunuz, ben o konuşmayı o vakitler eleştirmiştim. Dindarları ezen jakoben laikçiliğe mesafeli bir kişi olarak açıklama bana ters gelmişti.
Beklentime uygun “atarlı” bir konuşma o an benim gibileri tatmin edecek ama daha sonra o hatayı fark ettiğimizde Sayın Erdoğan’a dönük güvenimizde bir miktar düşme yaşanacaktı. Çünkü zaman ilerledi, değiştik, geliştik; mesela paralelin ihanetini yaşadık ve Mısır’daki laiklik tanımının bir geri adım veya pragmatik bir çıkış değil, hayati bir mesele olduğunu fark ettik.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklamasıyla çok önemli bir meselede, kamuoyu aritmetik değil, geometrik bir mesafe daha aldı, ışınlanma benzeri… Geçmişte jaboben laikçilerden çok çeken dindarların bir kısmında anayasada din vurgusu isteme olasılığına “oynayanlar” oldu. Laikçiler de böyle olmasını isterlerdi ki kriz çıksın ve aştığımız bir konu yeniden hortlasın.
Bakın ne diyor Sayın Erdoğan cevaben.
“Bunların hepsi boş şeyler. Anayasada bu ülkedeki tüm dini grupların inançları güvence altına alınıyorsa, devletin tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması esas alınıyorsa, özellikle İslam’a vurgu yapmaya ne diye ihtiyaç olsun? Ben bir Müslüman olarak inancımı istediğim gibi yaşayabiliyorsam mesele bitmiştir. Hıristiyan Hıristiyanlığını yaşayabiliyorsa, Musevi Museviliğini yaşayabiliyorsa, ateist ateistliğini yaşayabiliyorsa onun için de bitmiştir.”
Pastanın çileği ise, Sayın Erdoğan’ın bunları inanarak söylemesi.
O yüzden bizler de ona inanıyoruz.

Yorumlar kapatıldı.