İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sur’da Ermeni yalnızlığında tedirginlik

Sertaç Kayar
Her savaş aynı zamanda bir kültürü, bir dili, bir sanatı, bir rengi öldürür. Her savaşın ölenleri, ağlayanları, korkanları, tedirgin olanları vardır. Türkiye’de yıllardan bu yana farklı dönemlerde yaşanan çatışmalar da böylesi bir yok oluşu getiriyor. Farklılıkların yok oluşunu. Bunlardan biri de Ermeniler. 1915 travmasının ardından sayıları giderek azalan Ermeniler, her savaşın ilgili ya da ilgisiz hedeflerinden biri oluyor. Devletin en alt kademesinden en üst kademesine kadar Ermeniler ile ilgili toplumda yaratılan algı kin, nefret ve şiddete neden oluyor. Çözüm sürecinin bitip çatışmaların başlaması ile aynı algı çatışma alanlarında da kendini gösterdi ve Ermenilik bir hakaret ve küfür olarak kullanıldı. Devlet yetkililerinin hakaretvari açıklamaları yankısını, yasaklı ilçelerdeki duvarlarda buldu: “Ermeni dölleri”, “Ermeni p…çleri”…

ORTADOĞU’NUN EN BÜYÜK ERMENİ KİLİSESİ YIKILDI
Kürtler, Diyarbakır’daki Ermeniler’in sayıları, toplumsal konumları ve esnaf ve zanaatkar olarak şöhretleri ve de dinleri nedeniyle herkesten ayrıldığını söylüyor. O dönemde Ermeni denince akla bölgede kaliteli demir işçiliği, ahşap kapı marangozluğu ve çiftçilik gelirmiş. Bir zamanlar Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Diyarbakır’da her savaşla birlikte sayıları giderek azaldı, ibadet merkezleri yakılıp yıkıldı ya da farklı amaçlarla kullanıldı. Diyarbakır’da bulunan ve Ortadoğu’nun en büyük Ermeni Kilisesi olan Sur’daki Surp Giragos Kilisesi de bunlardan biri oldu. 16. yüzyılda yapılan ve en son 2009 yılında restorasyonuna başlanıp 2012’de ibadete açılan kilise, Ermeniler için büyük bir anının tazelenmesi oldu. Çan ve ezan sesinin birbirine karıştığı tarihi Sur İlçesi eski kültürel kimliğine kavuşma yolunda hızla ilerledi.
YIKILAN KİLİSEDE ZAFER POZU!
Çözüm sürecinin sona ermesi ve sokağa çıkma yasakları ile yeniden başlayan savaş, Sur’un bu tarihi sürecini de sekteye uğrattı. Sokağa çıkma yasağı ve çatışmaların odağındaki Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesinde, pek çok tarihi yapı tahrip edildi, yakılıp yıkıldı. Tarihi Kurşunlu Cami, Paşa Hamamı, Haci Hamit Camii ve Surp Giragos Ermeni Kilisesi de bu yıkımdan nasibini aldı. Kilise’nin duvarları yıkıldığı ve içerisine girildiği yönünde ulaşılan bilgilerin yanı sıra ‘bozkurt’ işareti yaparken görülen bir özel hareket polisi, 11 Şubat’ta kilisenin içinden çekilmiş bir fotoğrafını ‘Sultan Alparslan’ın torunları kilisedeki küffarları (Kafir, Müslüman olmayan) imana getiriyor’ notuyla paylaştı sosyal medyadan.
KİLİSELER DE KAMULAŞTIRILDI
Sur bölgesindeki çatışmaların ardından alınan kamulaştırma kararıyla el konulan yerler arasında Ortadoğu’nun en büyük Ermeni kilisesi olan Surp Giragos Kilisesi de var. Uzun yıllar kaderine terk edilen kilise, uzun uğraşların ardından restore edilerek ibadete açılmıştı. Kamulaştırma kararının alındığı yerler arasında Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nin yanında, Surp Sarkis Keldani Kilisesi, Ermeni Katolik Kilisesi, Süryani Meryem Ana Kilisesi ve Protestan Kilisesi de bulunuyor.
ERMENİ OLDUĞUNU 26 YAŞINDA ÖĞRENDİ
1915 ve ardından gelen savaşların yarattığı travmaların korkusu ve tedirginliğini yaşayan Ermeniler, çatışmaların tekrar başlaması ile aynı psikolojiye girdi. Genellikle Sur’da yaşayan Ermenilerin, yasaklar ve çatışmalarla birlikte kimisi göç etti, kimisi de başka yerlere taşındı. Kalanlar yaşadıkları korku ve tedirginliği NOKTA’ya anlattı. Yaşadıklarını anlatırken, çarpıcı hayat hikayeleriyle de karşılaştıklarımızdan birisi de Müslüman olarak yetiştirilen ve 26 yaşında Ermeni olduğunu öğrenen 55 yaşındaki Armen Demirciyan, kimlikteki adıyla Abdurahim Zoraslan.
‘KENDİMİ KÜRT ZANNEDİYORDUM’
Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nde doğan ve 1915 katliamında ailesi bir Kürt aile tarafından saklanarak kurtarılan Demirciyan şöyle anlatıyor hikayesini: “1915’te babam 5 yaşındaydı ve katliam olunca Kürt bir aile onu alıp ahırda saklıyor. 3 kardeşi ve annesi ile babasını da öldürüyorlar. Sonra büyüyüp kızlarıyla evlendiriyorlar. Babam Müslüman oluyor. Koruyan da Kürt, öldüren de Kürtler. Ermeni olduğumu 25 yaşından sonra öğrendim. Kendimi Kürt biliyordum. Tabi öğrenince büyük bir kafa karışıklığı oldu. Dayı tarafı bana baba tarafımın Ermeni olduğunu söyleyip yaşananları anlattı. Ondan sonra arayışa girdim. Akrabalarımı arayıp onlara ulaştım. Tarihi ve yaşananları araştırdım. Hollanda, New York, İstanbul’da buldum onları telefonlaşıp görüşüyoruz.”
‘İBADET EDECEĞİMİZ MEKAN YOK OLDU’
Sur’daki yasak ve çatışmalardan önce 4 yıl boyunca Surp Giragos Kilisesi’nde yaşayan Demirciyan, “Restorasyonla birlikte uzun bir aradan sonra çan sesi duyuldu ve çok mutlu oluyordum. Sonuçta ait olduğum bir kültür, bir dinin yansımasıydı. Ayinler yapılıyordu. Güzeldi. Şimdi onlardan hiçbir eser yok. Çünkü bir savaş var ve aylardır kilisenin bulunduğu ve Gavur Mahallesi olarak tanımladıkları yer kapalı. Ne oldu ne bitti kilise ne durumdadır bilmiyoruz, gidemiyoruz. Sosyal medyadan yıkılmış halini gördüm. Yine bir özel harekatçının kilisede çektiği fotoğrafı gördüm. Çok kötü oldum içim acıdı” dedi.
BİRBİRİMİZİ GÖRMÜYORU, GÖRÜŞEMİYORUZ
“1915’te Ermenilere yapılan şimdi Kürtlere yapılıyor” diyen Demirciyan şöyle devam etti: “Mantık ve kafa yapısı aynı yani. Tarih bu kez Kürtler için tekerrür etti. Ermeniliği aşağılamak için kullanıyorlar ve bu çok zorumuza gidiyor. Etrafımdaki bazı insanlar da bana ‘Gavur, fılleh oğlu fılleh’ diyorlardı. Kimi şakalaşmak kimi de hakaret için kullanıyordu ve bu benim çok zoruma gidiyordu. Şuanda ibadet edeceğimiz bir alan yok. Bu süreçle birlikte gidenler gitti kalanlarda kendi kabuğuna çekildi, evden çıkmıyor. Bir korku, tedirginlik ve stres var herkeste. Birbirimizi görmüyor ve görüşemiyoruz.”

ÇAN KULESİ, “CAMİ MİNARESİNDEN YÜKSEK” DİYE YIKILMIŞTI
Diyarbakır Surp Giragos Ermeni Kilisesi Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Gafur Türkay, “Aslında Diyarbakır bir Ermeni kentidir. Tarihte hep böyle olmuştur. Ermeni katliamına kadar böyleydi. 1900’lerin başında Diyarbakır’ın nüfusu yüzde 60 Hıristiyan yüzde 40 Müslüman’dı. Bu yüzde 60’ın da yüzde 90-95’i Ermeniydi” diyor. Diyarbakır’ın Ermeniler için önemli bir kent olduğunu belirten Türkay, Surp Giragos Kilisesi ile ilgili şu bilgileri verdi: “1916’da Çan kulesi top atışı ile yıkılmıştı. Sebebi de cami minarelerinden daha yüksek olduğu gerekçesiyle o güzelim çan kulesini yıkıyorlar. Onarımla çan kulesini de yaptık. Birçok ilkleri gördü. Çan kulesinin yapılması ile düzenli çan çalıyordu. 25 yıllık kesintinin ardından tekrar ayinler yapılıyordu. Paskalya Bayramları yaptık ve çok görkemli geçiyordu.”
SUR’DA ÇAN SESİ KESİLDİ
“Savaşlar yıkımdır” diyen Türkay şöyle devam etti: “Savaşın olduğu yerlerde tüm insanlar, toplumlar ve tarih zarar görür. Sur Diyarbakır’ın kalbidir. 7 bin yıldan beri tüm halklar ve tarihi dokunun izlerinin olduğu bir alandır. Böyle bir alanda savaşın olması büyük bir talihsizlik oldu. Ne zaman ki burada bir savaş olsa en çok, farklı kimlik ve kültürler zarar görür. Ermeniler, Hıristiyanlar vs. Suriye, Şengal gibi yerlerde de bunu gördük. Çan sesi ve ezan sesi birlikte duyuluyordu ve bu halkların, kültürlerin kardeşliğini simgeliyordu. Maalesef savaşla birlikte çan sesi kesildi ve o eski tablo yok şimdi. Hala yasak sürdüğü için Sur’a gidemedik. Ancak büyük tahribatların olduğunu biliyoruz. Bununla ilgili fotoğraflar yayınlandı. İçindeki tarihi parçaların çalındığı söyleniyor. Kaldı ki çalınmamışsa bile zaten yıkılmış olması yok olduğu anlamına gelir.”
 ‘EN ÇOK KORKAN VE ÜRKEN ERMENİLERDİR’
Türkay şöyle devam etti: “Soykırım bana göre hala devam ediyor. Fiziki olarak bitmiş olabilir ama hala kültürel bir soykırım var. Ermeniler ile ilgili hakaret ve küfür üzerine kurulan yanlış bir algı var. Bugün insanlar birbirine küfür ve hakareti Ermenilik üzerinden yapıyor. Bu son derece talihsiz ve insanlıktan uzak bir anlayış. Sıradan insanlardan ülkeyi yönetenlerin en tepesindekilere kadar bu algı var. Bununla insanlık ayaklar altına alınıyor. Onun için kalan Ermeniler sürekli bir tedirginlik hali içinde oluyor. Çatışma sürecinde bu algının yoğunlaşması nedeniyle bu tedirginlik ve korku da arttı. Tarihte yaşanan soykırımın travmasından dolayı şuan en çok korkan ve en çok ürken Ermenilerdir.”
‘DİYARBAKIR’DA ÇOK AZ KİŞİ KALDIK’
Diyarbakır’da sayı olarak çok az kaldıklarını ifade eden Türkay, “Maalesef kilisenin yasaklı yerde olması ve yıkılmasından kaynaklı kendi kültürümüzü yaşayamıyoruz. Bırakın ayin yapmayı kilisenin olduğu mahalleye bile gidemiyoruz. En son Sıtkı amca vefat etti. Süryanilerin Meryem Ana Kilisesi’nde yaşıyordu. Cenazesini dahi kiliseden kaldıramadık. Bu çok hazin bir tablo aslında. Bizde her şey kilisede şekilleniyor. Ermenilerin hayat bulduğu bir alandır. Çünkü Ermeni çocuğu doğduğu zaman ilk vaftizi kilisede, büyüme, evlenme kilisede, ölünce de kiliseden uğurlanıyor. Kilise kapalı olunca bizim için de yaşam alanı sıfırlanmış durumda. Bütün ölümler üzüyor. Şuan sadece bu savaşın son bulması için dua ediyoruz” diyor.
NOKTA |

Yorumlar kapatıldı.