İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye ve Müttefikleri

Nurettin Değirmenci
Bütün İslam ülkelerinin ürettikleri hayvansal ürün miktarı, Hollanda, Danimarka ve Belçika ülkelerinin ürettikleri kadar değildir. Bu üç ülkenin toplam nüfusu 34 milyondan biraz fazladır. İslam ülkeleri toplam nüfusu 1,7 milyar civarındadır. Türkiye, uyguladığı dış politika sonucu, komşuları, Batılı müttefikleri ve gelişmiş ülkelerle oldukça cılız ilişkiler içindedir. Hatta bazı ülkelerle ilişkileri tümden kesiktir.

Ermenistan, İsrail, Suriye, Mısır ile ilişkileri kopuk; Rusya, Irak, Libya, Tunus, Ürdün ile diplomatik ilişkileri devam ediyor ama ekonomik ilişkileri yok denecek kadar azdır. İran ile cılız ilişkiler içindedir. ABD, AB ülkeleri ile oldukça gergin ilişkiler içinde olup, sadece Almanya ilişkiler iyi sayılır.

ABD ve İngiltere ile ilişkilerin gergin, Almanya ile iyi olması:
1-Göçmen politikası;
2-Bazı ticari, özellikle silah ticareti ile ilgili olmalıdır.
Türkiye’nin satın almak istediği füze savunma sistemleri bazılarıyla gerginlik ya da bazıları ile iyi ilişki nedeni olabilir mi?
Türkiye, ABD ve AB’DEN uzaklaştıkça, Suudi Arabistan’a yaklaşıyor. (Esasında, “Denize düşen yılana sarılır” örneği, Türkiye, yalnızlık tedirginliği ile Suudi Arabistan’a koşuyor.)
Acaba, Suudi Arabistan, ABD ve İngiltere onayı olmadan, kendi başına dış politikasına yön verebilir mi?
Suudi yöneticilerin şaşalı demeçlerine ve böbürlenmelerine bakılırsa; dünyaya kendileri yön veriyor, ABD ve İngiltere yöneticileri, Suudi yetkililerinden emir alıyorlar.
Bir insanın kendini aldatması, gülünç duruma düşmesine; ülke yöneticilerinin kendi kendilerini aldatmaları, çürüyüp dağılmalarına yol açar.
Günümüzde, el-Kaide ve IŞİD savaşçılarının felsefelerine uygun yönetim sürdüren ülkelerin başında Suudi Arabistan geliyor.
-Din polisi, din ve vicdan özgürlüğünü ortadan kaldırıyor. (Hıristiyanlar dinlerini gizlemek, Şiiler baskılara boyun eğmek zorundadırlar.)
-Kadınlar toplum hayatına giremiyor. Sadece uygun yerlerde alış-veriş yapabiliyorlar.
-Resmi kurumlar dâhil hiçbir kurum üretim ile ilgilenmiyor. Bütün nesneler ithal ediliyor.
-Yapı işleri, A’DAN Z’YE, yabancılar tarafından tamamlanıyor.
-Petrol tesisleri yabancılar tarafından işletiliyor.
-Gökdelenler, alış-veriş merkezleri ve diğer kocaman tesisler yabancı yöneticiler tarafından sevk ve idare ediliyor.
-Askeri tesisler, ABD ve İngiltere askerleri denetimindedir.   
Kısaca: Suudiler, emek harcamayarak, başta kendileri olmak üzere, insana yabancı durumundadırlar. İnsan emek ile kendini tanır, diğer insanlara ölçülü değer verir.
Dünyada en fazla silahlanan Suudi Arabistan ordusu ne kadar güçlüdür?
Eğer düşmanın hava, deniz ve zırhlı gücü ile modern savunma silahları yok ise Suudi Arabistan ordusu oldukça güçlü sayılır. Örneğin, Suudi Arabistan uçakları, zavallı Yemen halkını çoluk-çocuk demeden bombalıyor. Üstelik bombalanacak hedefleri, kumanda merkezinde görevli ABD ve İngiltere askerleri tayın ediyor. Kahraman Suudi pilotları bir yıldır tek kayıp vermeden sivil hedeflerini vuruyor, karşılığında yöneticilerden madalya üstüne madalya, ödül üstüne ödül alıyorlar. Son olarak, Suudi üst yöneticilerden biri, pilotların dört kadına ek olarak birer kadın daha alabilecekleri müjdesini verdi. Bu kadar başarılı pilotlara, düzinelerle fahişe sunulsa azdır!   
Suudi Arabistan Yemen’deki savaşa bulaştığından bu yana İngiltere’den 2,8 milyar sterlin değerinde silah satın alır. http://www.theguardian.com-19-4-2016
Suudi Arabistan, Müslüman Kardeşler Örgütünü, terörist kabul ediyor. Bu nedenle, kendisi para desteği, ABD ve İngiltere siyasi destek vererek Mısır’da darbe gerçekleştirdiler.
Türkiye, Müslüman Kardeşleri desteklediği için Mısır ile ilişkileri koptu, Libya ve Tunus ile ilişkileri kopma düzeyine gerildi. 
Suudi Arabistan, dünyada en fazla silahlanan ülkedir. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere, diğer Avrupalı ülkelerden her türlü silahı satın alıyor ve klasik silahları, başta Afrikalı Müslüman savaşçılar olmak üzere değişik örgütlere gönderiyor. Böylece, cihat eylemlerini desteklemiş oluyor.
Suriye’deki ayaklanmanın mali desteğini sağlayan Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, tek bir Suriyeli sığınmacıyı kabul etmiyorlar. Sadece, bazı Suriyeli genç kız ve kadınlar Suudililere satılıyor. Bu olayı, bazı insan hakları örgütlerinin haber sitelerinden öğreniyoruz.
Suudi Arabistan, ABD ve İngiltere baskısı sonucu İsrail ile benzer politikaları sürdürüyor ama Suudi Arabistan’da aşırı Yahudi düşmanlığı yaygındır.
Dünyanın en müsrif yöneticileri Suudi Arabistan’da bulunur. Örneğin, Suudi Kralının harcamaları iğrençlik düzeyindedir. 
Suudi Arabistan’da bilimsel çalışmalara rastlanmaz. Çünkü: Kuran’da her türlü bilgi vardır. Bu ilkel düşünce gereği, Müslüman toplumlardan evrensel düşünür çıkmaz.
Türkiye, Batı sisteminden uzaklaştıkça Suudi Arabistan’ın önderlik ettiği Ortadoğu sistemi içine giriyor.
Bu yaklaşım sonucu: 
-İsrail ile ilişki kurmak için çaba harcanıyor ama ilkel Yahudi düşmanlığı yaygınlaşıyor.  
Cumhurbaşkanlık Başdanışmanı Şeref Malkoç’un İstanbul’da düzenlenen “Necmettin Erbakan Anma Programında” çarpıcı açıklamalarda bulunduğu vurguladı. Malkoç Erbakan’ın, çocuklarını Fethullahçı okullarına gönderen insanları; “Göndermeyin Yahudi’ye asker yetiştirirsiniz, göndermeyin“ şeklinde uyardığını aktardı… 30-3-201
-Sadece Yahudi düşmanlığı değil; Ermeni ve Alevilere açıktan küfür ediliyor. 
-Türkiye’de evrensel ölçülerle yapılan bilimsel çalışmalar resmi kurumlarda her geçen gün azalıyor.
Daha önceden CERN deneylerini, “Allah’a şirk koşma” diye tanımlayan TÜBİTAK, şimdilerde öğrencileri kör etmeye çalışıyor. 
TÜBİTAK yine bir ‘bilimsel’ projeye imza attı: Tillo Evliyalarının Kerametleri
TÜBİTAK, “2016 Yılı Ortaöğretim Öğrencileri Araştırma Projeleri Yarışması” çerçevesinde hazırlanan “Tillo Evliyalarının Kerametleri” projesini kabul etti. 17-4-2016
-Resmi kurumlarda bazı bilim adamları yerlerini din adamlarına terk ediyorlar. 
CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan, hastanelerde göreve başlayan “Din Psikoloğu” uygulamasını Meclis gündemine taşıdı. Sarıhan, Başbakan’ın yanıtlaması üzerine soru önergesi verdi. 19-4-2016
-Türkiye, Suudi Arabistan’ının liderliğini yaptığı Suni İttifak ile işbirliği yaparak, Şii Müslümanların açıkça düşmanlığını kazanıyor. Bu arada ülke içinde mezhep ayrışması keskinleşiyor. 
-Araplar, Türklerin Müslümanlığını kabul etmiyorlar. Her halde, Türkiyeli yöneticiler Arap Müslümanlığını benimsiyorlar. Araplar, geri kalmışlıklarının sorumluluğunu; Asya’dan gelip Müslüman olan Türklere, Afrika’da Müslüman olan Berberilere yüklüyorlar. Arabic Thought in the Liberal Age (1798-1939)-Albert Hourani (Düşünür, topladığı kaynaklara dayanarak, savı bizlere iletiyor.)
 Türkiyeli yöneticiler Arap Müslümanlığını benimsedikçe aşırı müsrif ve savurgan oluyorlar. Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti bütün cumhurbaşkanlarının toplam harcamaları, dolar bazında, Erdoğan’ın harcamalarının onda biri kadardır. (Örtülü ödenek, verilen rakamların dışındadır.) 
-Türkiye, ilgili ülkelerin uyarılarına karşın, el-Nusra ve Müslüman Kardeşler örgütlerine açıktan silah gönderiyor. Dolaylı olarak silahlar, IŞİD’E ulaşıyor. (Türkiye, gizlice IŞİD ile ticari ilişkilerini sürdürmeye devam ediyor.)   
*
Türkiye’de yöneticilerin içte uyguladıkları savaş, dış ülkelerle ilkel politikaları gereği, üretim, dış satım, ülkeye gelen turist sayısı keskin biçimde düşüyor. Diğer yandan askeri-polis-dini harcamalar hızla artıyor. Devlet kadroları yandaşlarla dolduruluyor. Yani: Resmi kurumlar iflasa sürükleniyor. Zengin Araplara gizlice mülk satışına devam ediliyor. 
Bu koşullarda, basın özgürlüğü, yasaların üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, yargıç güvencesi… Aramak boş çaba olur.
**
Avrupalı insanlar, asırlarca mezhep çatışmaları ile yoksulluğa itildi ve acı çektiler. Sonunda, savaş yerine çalışıp üretmeyi esas alarak, gelişme yoluna koyuldular. Bilgelerin öncülük ettiği insana yakışır toplum yönetimlerini benimsediler, dini gelenekleri yasaların denetimine aldılar.
Yöneten ve yönetilenlerin görev-sorumluluk-hakları ölçülü olarak tanımlanır hale geldi. Denetleme sayesinde yöneticiler yasa dışına çıkamıyor; çıkanlar, gereken cezalardan kurtulamıyor. 
İnsanlık tarihi boyunca, üretimini büyük ölçekli hale getirmeyen toplumlara geleneklerle yönetim yeterli olur. Geleneklerle yönetilen toplumlarda, ayrıcalık, sopa ve korku yönetim araçlarıdır. Böylesi toplumlarda huzurlu ve insana yakışır yaşam bilinmez. Bir avuç rezalet, çoğunluk sefalet içinde yaşam sürer. 
Türkiye Cumhuriyeti, bütün siyasi yanlışlarına rağmen, kuruluşundan sonra Batılı olma yolunu benimsedi ve çalışıp üretmeyi amaç edindi. Bazı yıllar yavaş gelişti, bazı yıllar gelişme hızı yükseldi. Değişik zorluk ve engellere rağmen Batılı olma yolundan kopmadı.
Şimdilerde AKP iktidarı:
-Yoksul insanlarımız Avrupa’da serbest dolaşsın;
-Bizler yönetici olarak Ortadoğulu kalalım diyorlar.
Yani: “Basın özgürlüğü, Evrensel İnsan Hakları, yasaların üstünlüğü ilkesi, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi, din ve vicdan özgürlüğü… Bize göre değildir. Biz İslam ülkesiyiz…” diyorlar.
Bazıları daha da ileri gidiyor; “Gelenekler yasalardan üstündür! Güç, hak; güçlü, haklıdır! Kaşa kaş, göze göz! Hesap sorulmaz lider ile yönetilmek hakkımızdır!” ilkel geleneklerini (Şeriatı), özgürlük adı altında savunuyorlar. 
Bütün bu gelişmeleri, kendi çıkarları açısından değerlendiren Batılı ülkeler, Türkiye ile ilişkilerini sınırlı tutuyorlar. 
Şu anda, Türkiye, Avrupa’ya 55 birim mal satıyor, 100 birim mal alıyor. Bu nedenle, kazançları gereği, Türkiye ile ilgileniyorlar. Eğer Türkiye’nim alım gücü düşerse; Avrupalı, hemen Türkiye defterini kapatır. 
 degirmencinurettin@gmail.com
 Nurettin Değirmenci
   Elk. Yük. Müh.

Yorumlar kapatıldı.