İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İŞİD’e yerleşim alanı açma

Ahmet Kahraman / akahraman61@hotmail.com
Eski kuşak at ve sığır hırsızları, çaldıklarını ilk fırsatta damgalayıp dağlayarak iz süren sahiplerinden kaçırıyor, yurt hırsızları ise yangın, yıkımla mülkün yapısını değiştiriyorlardı. Ermeni ve Rumlar yangın ile yıkımın kurbanlarıydı. Talancılar, huzur içinde yaşamak üzere, onların yıkıntıları üstünde hayat inşa ettiler. Ama beddua tutmuş gibi, asla huzur yüzü görmediler. Olayın asıl can alıcı noktası, ırkçı barbarizm bu toprakları yoksullaştırmıştı. Ermeniler çalışkan ve yaratıcılıklarıyla, toprağa zenginlik katandı, taşa, ahşaba ruh verendi. Yaratıcılıkları, ta 1750’lerde Rusya’da yankılanıyordu.

Karadenizli Rum ve Ermeniler, baharda karlar delindiğinde heybelerinde birer keser ve çekiçle yola çıkıyor, varıp Moskova inşaatlarında çalışıyor, kış ağzında, orada öğrendikleri hünerlerle geri dönüyorlardı.
Pastacılık ve fırıncılık onların Rusya’dan getirdikleri uğraşlardan biriydi. 1960’lara kadar Anadolu’nun pek çok yerinde fırıncılık ve özellikle pastacılık, artık din değiştirip “Türk” olmak zorunda kalmışların torunları ve yetiştirdikleri çırakların tekelindeydi.
Bacayı duvar içinde dolaştırarak binayı ısıtma tekniği de, Rusya’dan getirdikleri bir başka icattı.
Kayseri Ermenilerinin ticari dehaları, “okuma, yazmam yok ama Kayseriliyim” deyimiyle hala namını sürdürüyor. “Kayserili pazarlığı” sözü de, onlardan mirastır.
Yine Kayserili kadınların halıları, Bünyan markasıyla dünyada ünlüydü. Sonradan üretimi dört bir yana yayılan sucuk ve pastırma da, Kayseri Ermenilerden mirastır.
Kısacası, sınır ötesinde talana, hırsızlık ve gasba çıkma gücünü yitirenler, içeride barbarlaşıyor, halkların kaderi üstünden geçiyor, geride enkaz bırakıyorlardı.
Ancak, yalanla yaşama ve yıkım üstünde mutluluk inşa etme halleri hala devam ediyor. Bugünkü rejimin IŞİD’e yardım ve yataklığı üzerine Kürtler 2014 Ekiminde, sokağa çıkınca, AKP rejimi çeteci yüzüyle taarruza geçmiş 53 kişiyi katletmiş, sonra Recep Erdoğan katliamı, Kürtlerin boynuna asmıştı.
Bugün de, inanan bulunur umuduyla, tanklar, toplarla yıktığı şehirler için “Kürtler yaptı” diyor.
Yıkım, İslamo Faşizmin, başka bir deyişle ırkçılığın vandal haliydi. Türk ırkçıları, bu konuda IŞİD’le yarışıyorlardı.
IŞİD, Suriye’de tapınakları dinamitliyor, antik uygarlığın kalıntısı Palmira şehrini dipten bombalıyordu. Recep Erdoğan da, Kürdistan uygarlığının gülümseyen yüzü üstüne yürüyor, Cizîra Botan ve Amed’in tarih dokusunu bombalıyor, Moğol sürülerine bile dayanmış surları, Kiliseleri, Cami ve bazalt taşlardan yapılma yapıları yıkıyor, sonra yeniden inşa adıyla enkaza el koyuyordu.
Gaspın ırkçı histerinin gün yüzüne çıkması olduğu bu arada anlaşılıyordu:
Amaç Kürdistan’da demografik (nüfus) yapıyı bozmak, yani Kürtleri yerlerinden, yurtlarından kovup, yerine IŞİD dininden Arapları yerleştirmekti.
Bu amaçla, oradan buradan kendisine bağlılık gösterecek göçmen ithal ediyordu.
 Kafkasyadan getirilen Gagavuzların Dersim yöresine yerleştirilmesi gibi…
IŞİD’çilerin yerleştirilmesi hamlesiyle de, ırkçı rejime bağlı, kitle tabanı genişletilmek isteniyordu. Bu amaçla, Maraş’ın Pazarcık ilçesinde, Alevi Kürtlerin topraklarına el konulmuştu…
1978 yılında ırkçı saldırıya uğrayan, katliamdan geçirilen Pazarcıklılar, karşı görüşlerini dünyaya duyurmak için günlerdir, gösteriler düzenliyorlardı.
Ancak AKP rejimi başını yem torbasına daldırmış kör ve sağır at gibi duyarsızdı.
Köylüler ise öfkeliydi. Öfkeleri giderek kabarıyordu. AKP’nin Arapları kullanılarak 1978’de yapılana benzer, yeni bir katliamın tekrarından korkuyorlardı.
Endişelerini de gizlemiyor, açıktan açığa ifade ediyorlardı.
Gösterilerde, en önde olan kadınlar, “Erdoğan çok istiyorsa, IŞİD’çileri Karadeniz’de doğduğu köye veya Sarayına yerleştirsin” diye bağırıyorlardı.
Amed, Cizîra Botan ve Silopilier benzer sesle, “IŞİD’e yer yok” diyorlardı.
1940’larda Balkanlardan yerleşmeci getirilip yerleştirilmişlerdi. Ancak, Kürdistan’da tutunamamış, bir süre sonra Türk şehirlerine gömüş, kalıntıları da 1990’larda göçmek zorunda kalmışlardı.
Ancak, 1940’larda Kürtler örgütlü değildi. Topraklarının gasbına, açıktan açığa itiraz edememişlerdi.
Bugün durum farklı. Günümüz Kürtleri bilinçle örgütlüdür. “Ajan-provokatör” gözüyle görülenlerin, hançer gibi aralarına saplanmasına izin vermeyeceklerini haykırıyorlar.
Daha şimdiden “ya toprağımız, ya da ölüm” sesi yükseliyor.
Erdoğan, yeni kanlı gömlekler için, ortalığı kızıştırıp seyre geçecek mi göreceğiz…
943
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Yorumlar kapatıldı.